Bölüm.25. Berdel

Börja om från början
                                    

Mehmet Efendi, dostluklarının pekişmesi için öne şart sürmüş ve araya aşılmaz duvarlar örmüştü. Sırtını kanaviçe işlemeli yastığa gururla yaslarken öne sürdüğü şarttan pek bi' memnundu. Hiç kimseden çıt çıkmazken kelimelerini üstüne basa basa niyetini tekrarladı. "Benim tek şartım budur. Hiç olmazsa evlatlarımın birinin yüzü gülsün istiyorum, eğer haksızsam haksızsın deyin bana?"

Ortama öyle soğuk bir hava hâkimdi ki, adeta insanı iliklerine kadar üşütüyordu. Hiç kimsenin konuşmaya mecali bile kalmamıştı çünkü adamın sözlerinin soğukluğu kan donduran cinstendi. Zemheri ayazı gibi buzdan havayı ilk kıran Mahmut Ağa oldu. "Biz zaten böyle sözleşmiştik," dedi ama dediğine anında pişman olmuştu zira kayın-babasının öfkeli bakışlarına anında maruz kalmıştı.

Kazım Bey, bir aslan edasıyla ayağa kalktı beş parmağının beşiyle de sıkıca kavradığı bastonu "tak, tak, tak," diye üç kere zemine vurdu...

"Sen bizden berdel yapmamızı mı istiyorsun? Hayır, bu şartını kabul etmiyorum. Ben berdele karşıyım..."

Kalktığı sedirin üstüne geri oturmak isterken cık cık çekerek hayıflandı. "Hani ikinizin yirmi yıllık dostluğu vardı? Bakıyorum da o kadim dostluğunuz en küçük fırtınada dağıldı? Efendi, efendi, dost dediğin iyi günde değil kötü günde belli olur!"

"O beni ezip geçmeden önceydi. Şunu bilin ki, başka türlüsü olmaz. Hem ben oğluma söz vererek zor sakinleştirdim. Yoksa buraya gelmenize bile rızası yoktu. Yok, arkadaş yok, ben de kendi kanımdan olan evlatları mı düşünmek zorundayım," diyerek yirmi yıllık arkadaşlığı ve dostluğu bir solukta kestirip attı.

Soğuk bir o kadar da buruk olan ortamdan elleri bomboş olarak ayrıldılar. Mahmut Ağa, evden çıkarken yirmi yıllık arkadaşına ve dostuna dönüp bir kez daha baktı. Yirmi yıllık dostunun gözlerinde sadece kahır vardı. Soğuk ve samimiyetsiz bir şekilde vedalaşırken elini bile isteksiz uzatmıştı. Barış hayalleri yok olmuş Mahmut Ağa'nın derdi birken iki olmuştu.

&&&

Menekşe'nin gözleri gökteki yıldızlar gibi parlar olmuştu son günlerde. Evliliklerinin üzerinden dört ay gibi bir süre geçmişti. Mutluydular... Huzurluydular...

Menekşe'nin bakışları yıldızlar gibi parlarken bu ışıldayan bakışlar Umut'un nazarından kaçmıyordu. "Hatunum, son günlerde bir haller var sende, sakın ola gözümden kaçtığını sanama? Nedenini bana söylemeyecek misin?"
Menekşe, kocasına nazlandı ve gelip dizinin dibine oturdu. "Yok, bi 'şeyim ağam!"

"Sen kimi kandırıyorsun bakalım, ben var diyorsam vardır! Sen mi söyleyeceksin yoksa ben mi söyleteyim?" derken orasını burasını gıdıklamaya başladı. Menekşe, gıdıklanmanın verdiği gülme isteğiyle bir taraftan ağız dolusu kahkaha atarken diğer taraftan elini kolunu Umut'a karşı tutuyordu. "Yeter, teslim oluyorum ağam!" Sözlerinin bitiminde uzun kıvrık kirpikli gözleri bir kez kapanıp açıldı ve akabinde sağ eli karnına gitti.

"Hatunum, yoksa sen hamile misin?"

Edep damarı galeyana gelince genç kadının yüzüne hafif bir pembelik oturdu ve dudakları belli belirsiz aralandı, "He ağam!" derken.

Umut'un yaşadığı heyecan nefes almayı bile unutturmuş işte bu sebepten dolayı kesik kesik soluk alıyordu, "Kesin mi peki?" diye sorduğu esnada.

Menekşe, uzanıp biricik eşinin heyecandan titreyen ellerini tuttu ve yanağına bir öpücük kondurdu ama hala utangaçtı tavırları. "He ağam, doğru. Komşu kadınla köyün sağlık ocağına gittik. Bir de ebe kadın dedi ki bebekler ikiz olabilirmiş."

Menekşe, hamileliğini doğrularken doğası gereği cilveli bir yapıya sahipti onun içindir ki, farkında olmadan Umut'un karşısında cilve yapıp duruyordu. Bebek haberini alan ve karşısında cilve yapıp duran kadına daha fazla direnç gösteremeyen Umut Ağa, ani bir hareketle ayağa kalktı ve Menekşe'yi kucakladığı gibi havaya kaldırdı. "Ağam dur başım dönüyor!"

"Başım dönüyor ağam!" sesiyle kendine gelen Umut, "Hay Allah, senin dikkat etmen gerekiyordu," diyerek usulca yere bıraktı.
Menekşe'yi yere bıraktı ama peşini bırakmadı. Yüzünü avuçlarının arasına aldı ve gözlerini menekşe rengi gözlere sabitledi. "Ben baba oluyorum öyle mi? Heyt be, bebeler geliyor bebeler, hem de ikiz bebeler. Aşkım, sence kız mı olacak erkek mi?"

Aşkla bakan gözlerden bir an olsun çekmedi gözlerini. Bazen bakmaya bile kıyamaz kaybetmekten korkardı zira yaşamı boyunca bu kadar mutlu olmamıştı. Mutluluğun kısa ömürlü olduğu söylenirdi hep işte bütün korkusu bu yüzdendi. "Allah, hayırlı olanını versin ağam... Sen söyle bakalım şimdi bana, bebekler gelince de bana böyle aşk dolu gözlerle bakacak mısın?"

Avuçları arasındaki kavruk tenli yüzü okşayarak, "Sen şimdi buna mı takıldın? Sen benim ömrümsün, nefesimsin, canıma can katanımsın," dedi dudaklarına bir buse kondurarak...

Yöresel Aşk (Göçebeler)Där berättelser lever. Upptäck nu