day two/green area

252 49 6
                                    

"Hoseok,kendine dikkat et."

"Seni seviyorum Yoongi."

"Bende seni seviyorum.Bizi kurtar."

İki genç birbirlerine iyice yaklaştılar.Hoseokun kalbi birkez daha hızlandı.Çiçeklerle dolu bir bahçedelerdi.Bulutlar etrafında uçuşuyordu.Yoongi bembeyaz giyinmişti.Gülümseyerek dudaklarına uzandı.Elleri birbirine sıkıca kenetliydi.

Ve sonra elleri arasındaki eller kaybolup gitti.Gözünün önündeki çiller,dudaklarının yakınındaki dudaklar.Hepsi bulutlara karıştı.

Hoseok sıçrayarak uyandı.Etrafına bakındı alnındaki boncuk boncuk terlerle.Yoongi yoktu,çiçekli bir bahçe de yoktu.Kendi yatağındaydı.

Dün sabaha karşı gelmişti kırmızı bölgeye.Gülü büyücüye vermiş,Yoongiyi görmek istemişti ama izin vermediler.Kendini yıpratmış,ağlamaktan bitkin düşmüş olmalı ki eve geldiğinden beri uyuyordu.Saat öğleyi geçmişti bile.

Bugün yeşil bölgeye gidecekti.Daha önce bir kez gitmişti.Bu yüzden fazla korkmuyordu Hoseok.Oraya gidip,güneş batarken ortaya çıkan tavşanlardan birini öldürecekti.

Neden yeşil bölgede,neden bir tavşan ya da neden güneş batarken bunu yapması gerektiğini bilmiyordu.Hoseok hala büyücüye güvenmemekte kararlıydı.Biryerlerden onu izliyor,muhtemelen gülüyordu.Yine de başka bir çaresi yoktu.

Kalkıp giyindi.Bu sefer broşunu da taktı.Kaybettiği kolyenin pişmanlığını yaşıyordu hala.Sebepsizce dolan gözlerini temizledi.Av silahını,tavşanı koyacağı torbayı yanına aldı.

Dışarı çıkana kadar,ona saçma gelen bir görevin ne kadar etki yaratacağının farkında değildi Jung Hoseok.

Sırtındaki çantasıyla tahta kapılarını kapatırken,sokakların daha kalabalık,daha karışık olduğunu farketmişti.Yeşil bölgeye doğru fazlalaşıyordu bu kalabalık.Sebebi ise pembe kalplilerdi.

Kraliyet askerleri taşkınlık yapanları göz kırpmadan öldürüyorlardı.Şatonun etrafında her zamankinden daha çok asker vardı.

Tanımadığı birinin omzuna dokundu çekingence.Bir felakete uyanmayı beklemiyordu.

"Ne oluyor biliyor musunuz?"

"Bu pembe kalpli piçler reislerini aldığımızı söylüyor.Canlarına susamışlar!"

Hoseok fazla da aydınlanmamışken kalabalığı yararak yeşil bölgeye doğru yürümeye başladı.Gittiğinde ise,kırmızı bölgede olanların hiçbirşey olduğunu anladı.Kahverengi küreleri merak ve endişeyle etrafta geziniyordu.Fazlasıyla asker,fazlasıyla insan vardı sokaklarda.Ayakkabısına sıçrayan kanı gördüğünde tiksinerek geri çekindi.Tanrı aşkına,kıyamet günü müydü bu?

Kalabalığın arasında tanıdık bir yüz farketti Hoseok.Tanıdık gamzeler yeniden ortadaydı.Ama bu sefer gülmekten değil,bağırmaktan ordaydılar.Kafasında ismi yankılandı.

"Kim Namjoon."

"Kim Namjoon!"

Adını seslenip ona doğru koşmaya başladığında Namjoon duruldu.Bağırmayı bırakmış,ona doğru koşan kırmızı kalpliye bakıyordu şaşkınca.

Hoseok yanına geldiğinde,ellerini dizine koyup nefesini düzene sokmaya çalıştı.

"Sen kimsin?"

"Hoseok.Jung Hoseok."

Kahverengi saçlı genç doğrulup elini uzattığında,Namjoon çekingence kavradı.Tanımıştı,sadece onun hatırlamasına biraz şaşırmıştı.

The City of Hearts ° sopeWhere stories live. Discover now