hoseok's heart

434 65 24
                                    

Hoseok kahverengi saçlarını birkez daha düzeltti.Masada ona bakarak parıldayan,ateş şekilli gümüş broşunu eline aldı.Parmakları metal parçanın çizgilerinden geçti yavaşca.Gülümseyip dikkatlice yakasına iliştirdi.

Ayaklarının yere değmediği koltuktan zorlukla kendini atıp evlerinin bahçesine çıktı.Hava yine güzel ve güneşliydi.Annesi ona bu günlerin yaz günleri olduğunu söylemişti.Minik Hoseok gözlerini kapatıp güzel kokuyu içine çekti.

Sokaktan geçen insanların,at arabalarının sesi kuşlarınkini bastırıyordu.Bir de,annesinin söylediğine göre dünya yuvarlaktı.Hoseok annesine aşıktı.Onun gözünde bu güleç kadın, dünyanın en bilge insanıydı.

Bahçede biraz oyalandıktan sonra dışarı adım attı Hoseok.Büyük şato evlerinin birkaç sokak uzağındaydı.Kırmızı,minicik bir kalbe sahip olan küçük çocuk şanslı doğmuştu.Ama şatoda yaşından dolayı hiç gözü yok gibiydi.O daha çok,onun hemen yanındaki yemyeşil ormanla ilgileniyordu.

Kırmızı kalplilerin oraya girmesi yasak değildi.Bu yüzden rahatlıkla dolaşabiliyor,çok sevdiği kuşların sesini rahatlıkla dinleyebiliyordu.O tarafa doğru koşmaya başladı.

Koşarken ayağa birisine takıldı.Yere düşerken,özenle taradığı saçlarının bozulduğunu, giysilerinin pislendiğini farketti.Sinirle soluyarak geri kalktı.

"Dikkat etsene!"

Önündeki çocuk ise -muhtemelen aynı yaştalardı- aynı yeşil kaplilerin yaptığı gibi önünde selam verdi.

"Çok özür dilerim."

Bir çocuğa göre kalın bir sesi,siyah saçları ve birkaç çıkmış dişi vardı.

"Önemli değil.Adın ne?"

"Kim Namjoon."

Hoseokun güzel gülümsemesi genişlerken,gözleri çocuğun bronz broşuna kaydı.İki tane çarpı şeklinde çapa vardı göğsünde.

"Ormana gitmek ister misin Namjoon?"

Minik çocuğun neşeyle sorduğu soruyu,Namjoon üzgünce yanıtlamıştı.

"Babama yardım etmeliyim.Kırmızı bölgede olmaktan pek hoşlanmıyor.Bilirsin,bizi burda pek sevmezler."

Hoseok yüzü düşerken hızlıca Namjoonun minik elini kendininkinin arasına aldı.

"Ben seni sevdim!"

Namjoon gülümseyince,Hoseok onun derin gamzelerini farkedebilmişti.Kendisinde de,dudağının üstüne kondurulmuştu küçük çukurlar.

"Sonra görüşürüz."

Namjoon ayrılırken Hoseok ona adını söylemediğini farketti.O soramazdı.Ayıp olurdu çünkü.

"Adım Hoseok!"

"Sonra görüşürüz Hoseok!"

Minik çocuk arkasını dönüp ormana doğru koşmaya başladı.

Min Yoongi yine,kendisinden belki de beş kat büyük yatağında rahatça uyurken gözlerini araladı.

Cılız bedenini saran mavi pijamaları o yataktan çıkar çıkmaz değiştirilir,hizmetçiler tarafından ailesine yakışır bir şekilde giydirilirdi.

Kendisine bahşedilmiş siyah saçlarının arasında mavi bir tutam vardı,Küçük burnunun üzerindeki çilleri,açık kahve gözleriyle aynı renkteydi.

Günün en sevdiği,mavi kalbini en çok hızlandıran şey broşunu takmaktı.Altın rengi aslanını minik parmaklarıyla kavrar, cebindeki mendiliyle temizler ve yakasına bizzat kendi iliştirirdi.Sonra her küçük çocuğun yaptığı gibi,yemekten sonra dışarı çıkardı.

Onun tek farkı,oyun alanının şatonun bahçesiyle sınırlı kalması ve o koşup oynarken peşinden koşturan bir sürü insanın olmasıydı.

Şimdiye kadar hiç şato dışına çıkmamıştı Yoongi.Sadece pazar günleri bir kişi ona bakardı,bu yüzden en çok pazar günleri oynamayı severdi.

Dadısı bir bankta otururken,gölgelik bir yerde kuşları dinlemeye başladı.Duvarların hemen ardında bir orman vardı.Orayı hep merak etmişti Yoongi.Güzel melodileri çıkaran bu güzel hayvanların renklerini, büyüklüklerini merak ediyordu.

O gün merakına yenik düştü.Kafasını bankta uyuyaklamış dadısına çevirdi.Minik adımlarla motifli duvarın önüne geldiğinde,tahmin ettiğinden de daha uzun olduğunu farketti ama kalbinin getirdiği kişiliği ile bunu pek sorun etmedi.Ayağını motiflerden oluşan çıkıntıların birine koydu.

Yavaşca,ama heyecanla duvarı tırmandı.Kalın mermerin üzerine oturup ayaklarını ormana doğru sallandırdı.

Aşağı baktığında birsürü kuş görmeyi bekliyordu Min Yoongi.Kahverengi bir kafa değil.

"Sen kimsin!"

Hoseok ise korkarak kafasını yukarı kaldırdı.Gözleri büyüdü ve yutkundu.

Bir pembe kalpli bile görmüştü ama bu,ilk defa gerçek bir mavi kalpli vardı karşısında.Altın broşu göğsünde asilce parlıyordu.Siyah saçlarındaki mavi tutamı görebiliyordu.

Hemen üstündekileri düzeltip çocukça karşısında hazır ola geçti.Yoongi şaşırırken ona bakmadan konuşmaya başladı.

"Kırmızı kalplilerden Jung Hoseok prensim."

Hoseok gayet ciddiyken kulaklarına güzel bir melodi doldu.O asil çocuk,duvarın üstüne oturmuş, görüntüsünün tam tersini yansıtarak kahkahlarla gülüyordu.

"Çok komiksin Hoseok.."

Kahverengi saçlı çocuk kaşları çatık bir şekilde ona bakarken,sonunda gülmesini durdurdu ve gülümseyerek ona baktı.

"Bende Min Yoongi.Mavi kalplilerden."

"Sen kraliyet ailesinin oğlu değil misin?"

"Evet öyleyim.Burda ne yapıyorsun?"

Yoongi kalın mermeri uzanıp ellerini yanaklarına koydu.Hoseok çok komikti ve onda merak uyandırmıştı.

"Ben hep buraya gelirim.Asıl sen napıyorsun?"

"Söylesene Hoseok,orman güzel mi?"

"Evet,çok güzel.Burda birçok bitki ve çiçek var.Biraz nane arıyordum."

"Nane mi?O da ne?"

Hoseok yerlere bakınırken şaşkınlık dolu gözlerini Yoongiye çevirdi.

"Nanenin ne olduğunu bilmiyor musun!?"

"Bana göster o zaman!"

Küçük çocuğun elleri dudaklarında dolandı.Bir süre düşündü ve gözleri parlarken yukarından ona bakan Yoongiye döndü.

"Arkadaşım olur musun?"

"Huh? Olurum tabii."

Hoseok minik kolunu Yoongiye uzattı heyecanla.Artık arkadaş olduklarına göre,onu ormanda gezdirebilirdi.

"Sana herşeyi göstereceğim Min Yoongi."

Yoongi zar zor onun elini tutarken mavi kalbi birkez daha hızla atmaya başladı.Bu yaptığı çok yanlıştı ama Hoseok kırmız kalpliydi ve bir saate geri dönerdi.

"Lütfen bana öğret Hoseok."

The City of Hearts ° sopeTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon