day four/killing people

221 43 29
                                    

"Yapmayacağım."

Çevresindeki mumların titrek ışıkları karanlık odayı,ve Hoseokun kahverengilerini loş bir şekilde aydınlatıyordu.Gözleri kararlı bir şekilde karşısındaki büyücüde geziniyordu.O kadar bıkmış,o kadar yorulmuştu ki.Günler sanki onun için geçmiyor gibiydi.Elini masaya koydu ve birkez daha söyledi.

"Bu çok fazla,bir insanı öldüremem."

"Kötü bir insanı Hoseok."

Gencin saçları önüne düşmüştü.Uçlarından geldiğinden beri dinmeyen yağmurdan dolayı damlayan sular,parmaklarına bazıları masaya düşüyordu.Sadece dudakları görünebiliyordu yüzünde.Tırnaklarını tahta masaya geçirmiş, yıpranan sinirleri yeniden onu etkisi altına almayı başarmıştı.

"Anlamıyorum.Bunun Yoongiyle ne alakası var ki?"

"Orasını neden düşünüyorsun?Yoongiyi uyandırmaya ve kalbini düzeltmeye odaklansana."

Hoseok sinirleri iyice gerilirken teker teker kelimelerini bastırarak söyledi.

"Ona sadece ben Yoongi diyebilirim."

"Saygını takın Jung Hoseok.Ben senden-"

"Umrumda değilsin.Bir adamı falan da öldüremem.Bitti."

Hoseok tırnaklarını masadan çekip arkasına yaslandı ve kollarını önünde birleştirip kadının tepkisini bekledi.Dudaklarında asi bir gülümseme vardı.Kırmızı kişiliği yeniden baskın olarak kendisini belli ediyordu.

"Sana bu adamın Prens Yoongiye zarar vereceğini söyleseydim?"

"Doğruyu mu söylüyorsun?"

"Evet."

"Yaparım."

Hoseok kimi öldüreceğini detaylıca öğrendikten sonra biraz olsun yemek yemek adına eve geldi.Kapıyı açan annesine bakmadan içeri girdi.

Masaya oturup birşeyler bekledi ondan.Konuşmuyordu.Büyüdükçe gözünde sefil bir yeşil kalpliden farkı kalmamıştı kadının.Yasak çocuk olmasının tek sebebi o gibi davranıyordu.

Önüne konan bir bardak süt ve ekmeğe kısa bir bakış atıp gözlerini annesine dikti.

"Neyin peşindesin sen Hoseok?"

"Sanane?"

"Çok zayıfladın oğlum.Günlerdir uyumuyorsun doğru düzgün.Ayaklanma başlamışken evden çıkıp gittin,yüzünün her yeri kirlenmiş,her yerin kesilmiş.Çeteye falan mı karıştın?"

"Seni ilgilendirmez anne."

Ekmeğe hiç dokunmadan,sütü bitirdi ve cebindeki bıçağı kontrol ederek daha yeni girdiği tahta kapıyı gitmek üzere araladı.

"Sadece senin yüzünden bu halde olduğumu bil."

Hoseok stresten terlerken böceklerin sesleriyle birlikte kendini sakinleştirmeye çalışıyordu.Saat epey ilerlemişti.Sokaklarda askerler dışında hiçkimse kalmamıştı.Bütün perdeler çekilmişti.

Saklandığı arasokaktan derin nefesler vererek çıktı.Kalbi hızlanırken eskimiş tuğlaları olan bir evin duvarına yaslandı.Yakalanırsa uzun bir sorguya çekilebilirdi.

Öldüreceği adam kırmızı bölgeden olduğu için şanslıydı.Bütün sokakları,saklanılacak yerleri çok iyi biliyordu.Bölgenin haritası aklında çiziliydi.

Ay ışığı yüzünü aydınlatırken karşısında bütün görkemiyle duran şatoya baktı.Resmen bir suikastçı olmuştu artık.Bu gerçek içini titretiyordu.

The City of Hearts ° sopeKde žijí příběhy. Začni objevovat