1. Bölüm

1.3K 29 3
                                    

23 Ekim 2011

13:41

VAN

''Seher! Gel kızım, yemek hazır.'' Annemin alt kattan gelen sesiyle birlikte oturduğum sandalyede geriye gerinip, açtığım kitabın kapağını kapadım. Pazar günleri olan okul kursu çıkışı kütüphaneye uğramak yerine, eve gelmekle akıllılık etmiştim. Tuhaf bir biçimde çok uykum vardı ama annemi üzmemek için önce bir şeyler yemem gerekiyordu.

Ayağa kalktığımda hissettiğim sarsıntıyla başımın ağrıdığını düşünüp geriye yerime oturdum. Elimi koyduğum çalışma masamın üstündeki raflardan kitaplar çırpınır gibi öne doğru gelirken, endişeyle ayağa tekrar kalktım. Refleks olarak başımı yukarı kaldırıp yutkundum. Odamı aydınlatan minik lamba sallanıyordu.

''Anne!'' Bir an ne diyeceğimi bilemedim. Nereden geldiği belli olmayan ''Tak! Tak! Tak!'' sesleri beynimde ardı ardına yankılanıyordu. Yer sanki jöle gibi ayağımın altından kayıyordu. Her şey hareket halindeydi, deliriyorum sandım. Kendimi yere savuracak zamanı ancak bulabilmiştim. Tam karşımda duran dolap üstüme doğru düşerken cenin pozisyonunda yere kıvrıldım. Artık yer diye bir şey yoktu. Altımdaki zemin sırtıma batan kırıklar halinde sert bir zemine çarptı. Burnuma dolan toz kütlesi öksürmeme yetecek kadar güçlüydü ama kıpırdayamayacak kadar acizdim. Kollarımın üstünde hissettiğim ağırlık endişeden titrememe neden oluyordu. Korkuyla hıçkırıp etrafımın karanlığa bürünmesine şahit oldum.

Sesler kesilmiyordu. ''Yardım edin!'' diye bağırdım. Çığlıklar birbiri ardına dudaklardan dökülüyordu. Yerin ölümcül kokusu ve mahşer yerini andıran sesler yüzünden korkuyla ağzımı kapadım. Elimi kaldırıp nemlenen gözümü silmek istiyordum. Buradan çıkmak istiyordum.

Üstüne uzandığım zemin bir kağıt parçası gibi buruşmuştu. Üstüme düşen dolabın hızını yatağım kesmişti ama dolap hala beni yerle arasında sıkıştırmaya devam ediyordu. Nefes alacak kadar karnımı hareket ettiremiyordum bile. Gözümden inen yaşlar taş zemine karıştı. Kulağıma dolan uğuldama ve haykırışlar bir an sonra kesildi. Tekrar sessizce ''Anne...'' diye mırıldandım. Nefes alamıyordum. Beynime dolan düşünceler panik yapmama neden oluyordu ve bundan daha kötü olan şey ise panik yapacak kadar hareket edemiyordum. Her şey beynimin içinde ışık hızında oluşup tükeniyordu.

Endişeleniyordum. Ya beni kimse bulamazsa? Ya burada sonsuza kadar kalırsam? Ya ailem de benimle aynı durumdaysa?

Bunların olmamasını istiyordum. Sinirle yutkundum. Kollarımın üstü taşlarla örtülü olsa bile elimi hareket ettirmeye çalıştım. Üstüme yıkılan evden bu şekilde nasıl çıkabilirdim ki? Çaresizlik iliklerime kadar sinmişti.

Bedenim artık uyuşmuştu. Hissettiğim şeylerin yerini sadece korku almıştı. Ne iğrenç bir histi. Ölmekten korkmuyordum. Burada daha fazla kalmaktan korkuyordum. Karanlıktan korkuyordum.

İnsanların çığlıkları tükense bile beynimde dalga dalga yayılmaya devam ediyordu. Depremin ürkütücü mizacı hepimizi kucaklamıştı ve bizi bırakmıyordu.

Bedenim tekrar sarsılırken bu sefer hiçbir şey yapamadım. Sadece ölümü bekledim. Birisinin beni kurtarıp almasını... Terk edilmiş hissediyordum. Kimse yardıma gelmiyordu. 

''Yardım edin!'' 

Yalnız ve terk edilmiş.

Artık kimsem yoktu. Beni yutan karanlık dışında.

Sarsılmaya devam ettim. Artçılar ilk depremden daha çok can yakıcıydı. Üstünde durduğum kütle daha çok ufalanıyordu. Ben daha çok eziliyordum. Daha az nefes alabiliyordum. Korkularım ve hislerim bastırılmıştı ama beynim... O durmadan çalışıyordu. Ben canlı kaldıkça korkum daha da çok büyüyordu. Güçlenmiyordum. Kendimi zayıf ve zavallı hissediyordum.

ÖLGÜNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin