8. Bölüm

151 69 6
                                    

İyi Okumalar :)

"Neden senin arabanla gitmiyoruz? Emir'in geleceği yok, yarına gideriz artık okula."

Ömer gözlerini devirip "Gelir şimdi." dedi. Ardından da ekledi. "Dünki ziyarette babam açıkça uyardı. Adam resmen depoyu dolu tut her zaman her zaman ödeyemem dedi." dediğinde derinden bir of çekip merdivenlere oturdum ve aynı anda araba önümüzde durdu. Resmen günün kötü geçeceğinin habercisiydi.

"Bu nası zamanlama." diye sızlanarak Ömer'e elimi uzattım. Elimi tutup kaldırdıktan sonra öne oturdu. Ben de arkaya Ezgi'nin yanına geçtim. Ezgi sessiz sessiz konuşuyordu. Muhtemelen Ömer'in dikkatini çekmemeye çalışıyordu. Parti gecesinden sonra Ezgi ve Ömer konuşmamışlardı. Emir ve bende konuşmamıştık. Muhtemelen Emir hala şu gereksiz triplerdeydi ama sorun bakalım benim umrumda mıydı? Tabii ki değil. Ezgi'yle yüksek sesle okulda ki erkekleri çekiştirirken arada bir aynadan Ömer ve Emir'le göz göze geliyorduk. Gıcık oluyorlardı.

Arabadan indiğimizde Ömer beni kenara çekti.

"Ezgi beni sevmiyo mu kızım?" dedi. Bu açık sözlülük seviyesi de fazlaydı ama. Ömer'e gözlerimi devirip yanımıza gelen Emir'e baktım.

"Arabada bahsettiğiniz erkekler kimdi?" dedi Emir. Sırıtarak Ömer'e döndüm.

"Hoşlanıyo dedim canım ben, seviyo demedim. Ayrıca tek kişiden hoşlanacak diye de bir şey yok." İkisi de kaşlarını çatmış söylediklerime anlam vermeye çalışıyorlardı. "Fazla arayı açma kaçırırsın kızı." diye de ekleyip Ezgi'nin yanına gittim. Sırıtarak yumruklarımızı tokuşturduk. Arkama döndüğümde iki adet öfkeli ve şaşkın adamdan başka bir şey göremedim.

İlk dersim bitmişti ve ben hala bir şeyler yememiştim. Açlıktan bayılmadan önce ana binanın kantinine gidip iki poğaça bir çay aldım. Daha çayımdan bir yudum almadan telefonum çalmaya başladı. Arayan Cemre'ydi. Cemre benim ilkokuldan beri en iyi arkadaşımdı. Bir kaç gündür konuşamıyorduk, bu yüzden sevinçle telefonu açtım.

"Naber fıstık?" dedim gülerek. Bir yandan poğaçayı yerken bir yandan da cevap vermesini bekliyordum. Telefonu kulağımdan çekip ekrana baktım. Hala açıktı.

"Cemre orada mısın?" diye sordum. Nefes alış verişlerinden ağladığı belli oluyordu. Şaşkınlıkla kaşlarımı çattım.

"Asya, ben artık dayanamıyorum." dedi ağlayarak. Bir yudum çay alıp ağzımdaki lokmayı yuttuktan sonra "Ne yaptı yine, anlat bana." dedim. Sesim sakindi ama içimde fırtınalar kopuyordu.

"Ayağımı kırdı." dedi ağlayarak. Gözlerimi kapatıp yumruğumu yavaşça masaya vurdum. Daha fazla orada onunla kalmasına izin veremezdim.

"Oradan çıkabilir misin?" diye sordum kendimden emin bir sesle.

"Çıksam nereye gideceğim kaçışım yok burdan." diye cevap verdi. Derin bir nefes alıp "Yanıma geleceksin." dedim.

"Na nasıl?" dedi kekeleyerek.

"Orasını bana bırak. Çıkabilir misin onu söyle." Heyecanlanmıştı. Nefes alış verişleri hızlanmıştı.

"Elimi kolumu sallayarak çıkamam. Bu akşam evde olmayacaklar ama kapıyı kilitlerler. Bana bir şeyler söyle. Nasıl çıkıcam?" Yakalanması demek bir daha onu görememem demekti. Elimi sertçe alnıma götürüp ovuşturmaya başladım.

"Pencereden çıkamaz mısın?" diye sordum.

"Tüm pencereler demirli." dedi. Şimdi sesine hayal kırıklığı bulaşmıştı. Ama değildi.  "Değil." diye bağırdım gülerek. Sesimi birinin duyup duymadığını anlamak içi çevreme bakındığımda Hande'nin içeri girdiğini gördüm. Yakınlarımda bir masaya oturdu.

SON DANSOnde histórias criam vida. Descubra agora