44.Bölüm - Prens

10.1K 581 52
                                    

Merhabalar. Umarım bölümü seversiniz çünkü benim çok içime sindi.

Multimediaya gözlerinden kalp fıskıran emoji koymak istiyorum.

''Yağız neredesin?'' korkuyla ayakkabılarımı giyinirken bir yandan var gücümle oğluma sesleniyordum. Saniyeler içinde aklımdan milyonlarca şey geçmiş, her biri de korkumu körükleyip başa çıkılamaz hale getirmişti. Ellerim zangır zangır titrerken spor ayakkabılarımın bağcıklarını bağlamayarak kendimi bahçeye attım. Barlas ve Barış da panikle ayakkabılarını giyinirken nereye gideceğimi ne yapacağımı bilenmez halde etrafımda bir kaç tur döndüm. Kalbime saplanan ağrı nefes almamı engelliyor mideme kramplar girmesine sebep oluyordu. 

''Yağız neredesin oğlum?'' Barlas'ın gür sesi tüm bahçeyi doldurdu. Yağız'ın duymamasının imkanı yoktu ki saniyesine annemle Beren'in kapıda belirdi. 

''Neden burada bekliyoruz!'' diye panikle bağırdı Barış. ''Ben arka bahçeye bakıyorum. Buradan ayrılmış olamaz.'' 

''Ya kaçırıldıysa Barış? Küçücük çocuk tek başına nereye gider ki?'' nefes almadan kurduğum cümlenin sonunu net bir şekilde söyleyemedim. Gözümde biriken yaşları elimle silip harekete geçmem gerektiğine karar verdim. Böyle bekleyerek nereye varabilirdik ki..

Bahçe fazlasıyla büyüktü ve koşarak kapıya varmam bile epey sürerdi. Koşmaya başladığımda Barlas da peşime takıldı. İkimiz birlikte kapıya doğru yol alırken Barış'ın da arka bahçeye gideceğini umuyordum. Siyah benin boyumun iki katı olan siyah demir kapıya geldiğimizde bir bir kaç saniye etrafa göz gezdirdim. Kilidi açmak için uzandığımda bir kaç saniye donup kaldım. Beynimde ki gerçeklik olgusu Yağız'ın buraya uzanıp uzanamayacağını tartarken, Barlas'a döndüm. Onun da benimle aynı düşüncede olduğunu anlamam uzun sürmedi.

''Cansu bu çocuk buraya uzanamaz.'' Kilit fazlasıyla yukarıdaydı. Yağız buraya ancak bir şeyin üstüne çıkarak yetişebilirdi ki oğlumun böyle bir şey yapabileceğini düşünemiyorum.

''Lanet olsun! Barlas nerede bu çocuk?'' Titreyen parmaklarımla zorlukla kilidi açıp dışarı attım kendimi. İkiye ayrılan yolda bir sağa bir sola bakarken nereye gidebileceğini düşünmeye çalışıyordum. Yağız dışarı tek başına çıkmazdı ki!

''Yağız neredesin oğlum!'' bir kaç saniye bir ümit ses vermesini bekledim fakat yaprakların hışırtısından başka bir ses yoktu. İki elimi başımın arasına alıp sakin olmaya çalıştım. 

''Yağız dışarı çıkmaz evin içinde bir yerdedir belki. İçeri bakalım Barlas.'' Barlas'ın dediğimi duyup duymadığından emin değildim çünkü birini aramakla meşguldü. 

''Buldunuz mu? Buldunuz mu?'' annem ve Beren telaşla yanımıza gelirken başımı iki yana salladım.  

''Allah Allah! Nereye gider el kadar çocuk?'' 

''Anne içeri bakalım bir. Belki eve girmiştir.'' annem başını sallarken Barlas'ın sesi kulaklarıma doldu.

''Alo Saffet. Hemen buraya gelin. Gelirken de etrafa bakın. Yağ.." cümlesini yarıda kesip derin bir nefes aldığında bakışlarımı hemen onun baktığı tarafa çevirdim. Oğlum babamın kucağında neşeyle bana el sallıyordu.

"Gelin, gelin! Yahu çocuğu iki dakika tuvalete götürdüm ortalığı birbirine katmışsınız. Bu neyin telaşı? İnsan önce bir eve bakar." elimi kalbimin üzerine koyup derin bir nefes verdim. Az önce küçük çaplı kalp krizi geçirdiğim için tüm vücumda nabzımı hissedebiliyordum. İyice paranoyaya bağladığımız için en ufak bir şeyde bile fazla tepki verebiliyorduk.

PrensHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin