3. Bölüm - Prens

37.4K 1.4K 199
                                    

Merhaba. Bu bölüm biraz daha tanıtım amaçlıydı. İyi okumlar.

Mulitmediada Cansu ve Barlas.

"Yarın geleceğim. Söz veriyorum canım. " dedim kucağımdan inmek istemeyen çocuğun gözlerine bakarken.

Neden böyle davrandığını bilmiyorum. Daha iki saat önce tanınmıştık ama sanki uzun zamandır bizimleymiş gibi bağlanmıştı. Onun ağlaması içimi parçalarken karşımdaki orta yaşlı adama uzattım Yağız'ı. Çocuk gitmemek için dirense de, ikimiz de vermek zorunda oldugumuzu biliyorduk. Keşke diye düşündüm , onunla hiç karşılaşmasaydım. Onun bu halini görmek acı veriyordu. Barlas bir adım geride durduğunu kıpırdanmasından fark etmiştim. Yağız'a bakmak istemiyordu. Eğer onu görürse, daha fazla acı çekeceğini biliyordu. Bir iki adım ileri gelip yanımda durdu. Gözleri dolu dolu o da ayaklarına odaklanmıştı. Ne yapmıştı bu çocuk! İkimiz de dokunsan, ağlayacak gibiydik. Yağız'ı kucağına alan adam yavaş yavaş binaya gederken Barlas çocuğun haykırışlarına daha fazla dayanamayıp koşar adım yanına gitti. Oranın görevlisi olan ( öyle tahmin ediyordum.) adamdan izin isteyip durdurdu. Elleriyle Yağız'ın yüzünü tuttu nazikçe.

-Yarın geleceğim tamam mı canım. Hem sana da bir süprizim var" derken cocuğun gözlerinin içine bakıyordu." Ama şimdi sen usluca bizi bekle." dedikten sonra dudaklarını yavaşca çocuğun anlına yaklaştırıp öpücük koydu. Yağız biraz da olsa sakinleşse de iç çekişleri durmamıştı. Yağız'ı taşıyan adam gitmek için onay beklercesine Barlas'a baktı. Ne kadar gitme demek istesede, başıyla onaylamak zorunda kaldı. Adam yavaş yavaş ilerlerken, arkasından izledik onu. İçim buruktu, sanki oyuncağını kaybetmiş bir çocuk gibi. En çok üzüldüğüm şey ise, çocuğun ağlayışları, ayrılmamak için ki çırpınışlarıydı.Yoksa onu yetimhaneye, bıraktığıma sevinirdi.Burada eski hayatından çok daha güvenli olacağına emindim. Ama ayrılmak istemeyince, işler değişmişti. Simdi kendimi suçlu hissediyordum. Onu bıraktığıma, elimden hiçbir şey gelmemesine...

İçeri girdiklerinden emin olduktan sonra, omuzlarım çökük bir şeklide, eşimin yanına gittim. İkimizinde suratı beş karıştı.

- " Yarın onu göremeye geleceğiz, sana söz veriyorum. Hem ona hediye alırız. Mutlu ederiz onu. "Dese de ikimiz de biliyordu Yağız'ın ne istediğini. Ayrılmak istemiyordu bizden. Ama elimizden hiç bir şey gelmiyordu. Arabaya doğru ilerlerken son defa arkama baktım.

" Sana söz veriyorum Yağız Seni alacağım. "

**********

Araba da ikimiz de hiç konuşmamıştık. Eve girdigimizde mutfağa gidip, ne hazırlayacağını düşündüm. Hiç bir birsey yememiş kurt gibi acıkmıştık.

Saatin on bir olmasına rağmen gram uykum yoktu. Sabah saat altı gibi kalktığım için genelde erken de uyurdum. Bir çok kişinin şaşırdığı nokta ise uykuyu sevmememdi. Migrenim olduğu Fakat üstüme çöken yorgunluğa anlam veremiyordum.

Buzdolabının kapağını açıp, dünden kalan çorbayı çıkarttım. Yavaşça ilerleyip ocağa koyduktan sonra, sandalye oturdum. Ne kadar çabalasam da aklımdan çıkmıyordu çocuğun çırpınışları. O zaman ağlamak için direnişleri. Boğazım düğümlenmişti sanki, bir taş oturmuştu, bıçak saplanmıştı. Şimdi de o sahneyi hatırlayınca aynısı olmuştu. Tek fark gözlerimden akan yaşlardı. Derin bir offf çektikten sonra gözlerimi elinin tersiyle sildi. Kaynamakta olan çorbanın altını kapattıktan sonra, yavaş adımlarla mutfaktan çıktım. Merdivenler mutfağın karşısında olduğu için odama çıkmam uzun sürmemişti. Yavaşça kapıyı aralayıp içeri girdim. Barlas yatakta uzanmış tavana bakıyordu. Onunda çocuğu düşündüğünden adım gibi emindim. Tanıyordum eşini. Bu olayı kafasına çok takmıştı. Zaten bir şey düşündüğünde her zaman elini başına koyar gözlerini tavana dikerdi. Dolaba ilerleyip üstümü değiştirmek için pijamalarımı aldım. Giyindikten sonra Barlas'ın yanına uzanıp, yanağına öpücük koydum.

PrensHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin