MARIUS'UN UĞRADIĞI ŞAŞKINLIKLAR

Start from the beginning
                                    

Ya da tesadüfen Marius, Enjolras'la Courfeyrac'ın arasında Jean-Jacques Rousseau Sokağı'ndan geçecek oluyordu.

Courfeyrac onun kolunu tutuyordu.

- Dikkat et. Burası Plâtriere Sokağı'dır. Altmış yıl kadar önce burada oturan garip bir kan koca yüzünden bugün adına Jean-Jacques Rousseau Sokağı diyorlar. Bu garip karı koca Jean Jacques'la Therese'ti. Burada zaman zaman küçük varlıklar dünyaya gelirdi. Therese onları yavrular; Jean-Jacques da bulunmuş çocuk haline getirirdi.

Ve Courfeyrac'ı tersliyordu Enjolras.

- Jean-Jacques'a laf yok! O adama hayranım ben. Çocuklarını reddetti, tamam; ama halkı evlat edindi.

Bu gençlerin hiçbirinin ağzından "İmparator" sözü çıkmıyordu. Yalnız Jean Prouvaire'in ara sıra Napolyon dediği oluyordu. Bütün ötekiler Bonapart diyorlardı. Enjolras "Buonapart" diye telaffuz ediyordu.

Marius belli belirsiz şaşıyordu. Initium sapientioe.

IV

MUSAINE KAHVEHANESİNİN ARKA ODASI

Bu gençlerin, Marius'un da hazır bulunup bazen katıldığı konuşmalarından biri, onun zihninde hakiki bir sarsıntı yarattı.

Olay Musaine Kahvehanesinin arka odasında geçti. O akşam hemen bütün ABC Dostları toplanmışlardı. Yağ lambasını merasimle yakmışlardı. Heyecansız ama gürültüyle şundan bundan konuşuyorlardı. Enjolras'la Marius'un dışında herkes bir parça gelişigüzel bir nutuk çekiyordu. Arkadaş arası sohbetlerin bazen böyle patırtıları olur. Bir sohbet olduğu kadar bir oyun, bir dalaşmaydı da bu. Ortaya kelimeler atılıyor, kelimeler tutuluyordu. Her kafadan bir ses çıkıyordu.

Bu arka odaya hiçbir kadın alınmazdı. Yalnız kahvehanenin bulaşıkçısı Louison bunun dışındaydı. O ara sıra bulaşıkhaneden "laboratuvar"a girmek için oradan gelip geçerdi.

Adamakıllı sarhoş halde olan Grantaire ele geçirdiği köşeyi gürültüye boğmakta, avaz avaz mantıklı mantıksız fikir yürütmekteydi. Şöyle haykırıyordu:

- Susadım. Bakın ölümlüler, şöyle bir hayal kuruyorum: Heidelberg fıçısına inme inecek olsa ve ona yapıştıracakları on iki sülüğün biri de ben olsam. İçmek istiyorum. Hayatı unutmak istiyorum. Hayat bilmem kimin iğrenç bir icadıdır. Süresi hiçtir, değeri hiçtir. Herkes yaşayacağım diye boynunu kırar. Hayat bir dekordan ibarettir ve gerçek yanı da azdır. Mutluluk, yalnız bir yanı beyaz eski bir çerçevedir. Vaiz ne diyor: "Her şey boş." Ben de belki hiç yaşamamış olan bu adamcağız gibi düşünüyorum: Sıfır, anadan doğma dolaşmak istemediği için, boş gururla giyinmiştir. Ey boş gurur! Her şeyin tumturaklı sözlerle süslenip onarılması! Mutfak bir laboratuvardır, dansçı bir profesördür, ip cambazı bir beden eğitimcisidir, boksör bir yumruk ustasıdır, eczacı bir kimyagerdir, perukacı bir artisttir, harç kararı işçi mimardır, jokey bir sportmendir, tespihböceği bir pterobranchiadır. Boş gururun bir tersi bir de yüzü vardır; yüzü hayvandır, incik boncuklarıyla bir zencidir; tersi ahmaktır, eski püskü elbisesiyle bir filozoftur. Birine ağlarım, öbürüne gülerim. Namuslar ve haysiyetler, hatta namus ve haysiyet genellikle altın taklidi sahte şeylerdir. Krallar insan gururunu oyuncak yaparlar. Caligula bir atı konsül yapmış,

2. Charles bir sığır filetosuna şövalye payesi vermişti. Hadi bakalım şimdi Konsül Incitatus ile Baron Roastbeef arasında böbürlenin böbürlenebildiğiniz kadar. İnsanların öz değerlerine gelince, o da daha çok saygıya değer değildir. Komşunun komşusuna övgüsünü bir dinleyin hele. Beyaz beyaza karşı bir canavardır; zambak konuşabilseydi, güvercine öyle bir giydirirdi ki! Bir sofu kadını çekiştiren bir yobaz kadın bir engerekten, bir mavi bungarustan daha zehirlidir. Yazık ki cahilin biriyim, yoksa size daha bir sürü şey sayardım; ama hiçbir şey bildiğim yok. Mesela ben daima akıllı olmuşumdur; Gros'da öğrenciyken, tablocuklar boyayacak yerde, vaktimi elma aşırmakla geçirirdim. Kötü ressam, dişi kötü ressamın erkeğidir. Benim için bu kadar İşte; sizlere gelince, sizler de benden fazla etmezsiniz. Sizin mükemmellikleriniz, olağanüstülükleriniz bana vız gelir. Her meziyet sonunda bir kusura varır; tutumlu cimriyle el ele verir, cömert müsrifle komşudur, cesur kabadayıyla dirsek dirseğedir, çok dindar demek biraz ikiyüzlü demektir. Diogenes'in paltosunda ne kadar delik varsa, erdemlilikte de o kadar erdemsizlik vardır. Hangisine hayransınız: ölene mi, öldürene mi? Sezar'a mı, yoksa Brütüs'e mi? Genellikle öldürenden yana olunur. Yaşasın Brütüs! O öldürdü. İşte erdem budur. Erdem kabul ama delilik de kabul. Şu büyük adamlarda acayip lekeler var. Sezar'ı öldüren Brütüs bir küçük oğlan çocuğu heykeline âşıktı. Bu heykel Yunanlı heykeltıraş Strongylion'undu.

SefillerWhere stories live. Discover now