NEŞELİ ANLAR

191 9 0
                                    


Fakat bu genç kızlar, bu kasvetli evi sevimli anılarla doldurmaktan yine de geri kalmıyorlardı.

Bazı saatler, bu manastırda çocukluk pırıl pırıl parlardı. Teneffüs çanı çalardı. Bir kapı menteşeleri üzerinde dönerdi. Kuşlar, "Oh! İşte çocuklar!" derlerdi. Bir tabut örtüsü gibi haç şeklinde bölünmüş bu bahçe bir gençlik seline boğulurdu. Aydınlık çehreler, beyaz alınlar neşeli ışık dolu masum gözler, çeşit çeşit şafaklar bu karanlıkların içine dağılırdı. Mezmur şarkılarından, tek tek, birlikte ölüm için çalman çanlardan, ayinlerden sonra birdenbire genç kızların bu gürültüsü yükselirdi. Bir arı uğultusundan daha tatlı bir gürültüydü bu. Bir neşe kovanı açılır, her biri kendi balını taşırdı. Oyunlar oynanır, adlar çağırılır, toplanılır, koşulurdu. Köşe bucaklarda güzel, küçük, beyaz dişler cıvıldaşırdı. Uzaktan peçeler bu gülüşmeleri gözler, gölgeler ışıkları kollardı gerçi, ama kimin umurunda! Onlar ışık saçar, gülerlerdi. Bu kasvetli dört duvarın ışıkla dolduğu dakikalar vardı. Bunca sevincin yansımasıyla belli belirsiz ağarmış olarak, arı sürüsünün bu tatlı dolanışlarına tanıklık ederlerdi. Bu matemin üstüne bir gül yağmuru yağıyor sanırdınız. Rahibelerin gözcülüğü altında genç kızlar çocukça çılgınlıklar yaparlardı. Günahsızlığın bakışları masumiyeti hiç rahatsız etmez. Bu çocuklar sayesinde bunca çetin saatin içinde, bir de yapmacıksız, saf bir saat yaşanırdı. Küçükler hoplayıp zıplarken, büyükler dans ederlerdi. Bu manastırda oyun, gökyüzüyle bir olmuş gibiydi. Hiçbir şey bir çiçek gibi açılan bu körpe ruhlar kadar füsunkâr ve muhteşem olamazdı. Homeros olsa, Perrault ile birlikte gülmeye gelirdi buraya. Bu karanlık bahçede ta Hekabe'den kırmızı pelerinli kızın büyükannesine kadar bütün nineleri, ister destandakiler ister masaldakiler olsun, ister saraydakiler ister kulübedekiler olsun, hepsini keyiflendirecek kadar gençlik, sağlık, gürültü, haykırış, şaşkınlık, haz ve mutluluk vardı.

O son derece zarif ve hayal dolu bir gülüşle insanı güldüren çocuk sözleri, belki her yerden çok bu evde söylenmiştir. Bu kasvetli dört duvar arasında bir gün beş yaşında bir kız çocuğu şöyle bağırmıştı:

- Anneciğim! Ablalardan biri burada ancak dokuz yıl on ay daha kalacağımı söyledi bana. Ne mutlu, değil mi?

Bu unutulmaz konuşma da yine burada geçti: Bir Seçici Rahibe:

- Niçin ağlıyorsunuz, yavrum?

Çocuk (altı yaşında), hıçkırarak:

- Fransa tarihini biliyorum dedim Alix'e. O, bana bilmiyorsun dedi, halbuki biliyorum.

Alix, büyük kız (dokuz yaşında):

- Hayır. Bilmiyor İşte.

Rahibe:

- Nasıl anladınız bunu yavrum?

Alix:

- Kitabın herhangi bir sayfasını açıp orada bulunan bir soruyu kendisine sormamı, cevap vereceğini söyledi bana.

- Peki sonra?

- Cevap veremedi.

- Bakalım öyleyse. Ne sordunuz ona?

- Dediği gibi, kitabı rastgele açtım ve orada gördüğüm ilk soruyu sordum.

- Neydi bu soru?

- Şuydu: "Sonra ne oldu?"

Yatılı okuldaki hanımlardan birinin biraz oburca bir dişi papağanı vardı. Bir keresinde, bu kuş hakkında şöyle derin bir gözlem ileri sürüldü:

- Öyle sevimli şey ki! Reçelli ekmeğinin üstünü yiyor, tıpkı bir insan gibi.

Yine bu manastırın yer taşları üzerinde, yedi yaşındaki bir günahkâr kızın günah çıkarma sırasında söylemeyi unutmamak için önceden yazdığı şu itirafları bulunmuştur:

SefillerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin