İKİNCİ KISIM-BİRİNCİ KİTAP-

374 8 13
                                    


Waterloo

I

NIVELLES'DEN GELİRKEN RASTLANILAN ŞEYLERE DAİR

Geçen yıl (1881), güzel bir mayıs sabahı, bir yolcu, bu hikâyeyi anlatan kişi, Nivelles'den gelip La Hulpe'e doğru gidiyordu. Yayaydı. İki sıra ağaçlar arasında, tepeler üzerinden dalgalanarak uzanan taş döşeli geniş bir yolu izlemekteydi. Birbiri ardınca gelen tepeler sanki yolu kâh kaldıran, kâh indiren muazzam dalgalar gibiydiler. Yolcu Lillois'yı ve Bois Seigneur-Isaac'ı geçmişti. Batıda, Braine-l'Alleud'ün ters çevrilmiş bir vazo şeklindeki arduvaz kaplı kulesini görüyordu. Yüksekteki bir koruluğu ve bir arayolun köşesinde, üzerinde Eski giriş kapısı No: 4 yazısı taşıyan kurt yeniği içinde bir direğin yanı başındaki bir meyhaneyi geride bırakmış bulunuyordu. Meyhanenin ön tarafında şöyle bir tabela vardı: "Dört bucağın rüzgârı. Echabeau, özel kahvehane."

Bu meyhaneden bir çeyrek fersah ötedeki küçük bir vadinin dibine geldi yolcu. Burada, yolun dolgu kısmında oyulmuş bir kemerin altından bir su geçiyordu. Şosenin bir yanında vadiyi dolduran seyrek ama yemyeşil ağaç kümeleri, öbür yanda çayırlıklar içinde dağılmakta, latif bir görünüşle ve düzensiz bir halde Braine l'Alleud'e doğru uzaklaşıp gitmekteydiler.

Orada sağda, yolun kenarında bir han, hanın kapısı önünde dört tekerlekli bir araba, şerbetçi otu için büyük bir deste sırık, bir saban, yeşil bir çitin yanında bir yığın kuru çalı çırpı, dumanı tüten dört köşe bir kireç kuyusu, samandan bölmeleri olan eski bir sundurmaya dayalı duran bir merdiven vardı. Genç bir kız bir tarlada yabani otları ayıklıyordu. Belki de bir panayır gösterisinden kalma kocaman sarı bir afiş rüzgârda uçuşup duruyordu. Hanın köşesinde, içinde küçük bir ördek filosunun yüzdüğü bir su birikintisinin yanında kötü döşenmiş bir patika, çalılıklar arasında uzayıp gidiyordu. Yolcu bir yola saptı.

Üzerinde çapraz döşenmiş tuğladan sivri bir çatı yükselen on beşinci yüzyıldan kalma bir duvar boyunca yüz adım kadar gittikten sonra, kendisini büyük bir kapının önünde buldu. Taş kemerli, düz tablalı, iki yanında iki yassı madalyon bulunan, ağırbaşlı, 14. Louis tarzında bir kapıydı bu. Kapının üstünde vakur bir cephe yükselmekteydi. Cepheye dikine gelen bir duvar hemen hemen kapıya dokunmakta ve buna sert bir dik açı eklemekteydi. Kapının önündeki çimenliğin üzerinde üç tane tırmık yatıyor, bunların arasından karmakarışık bir şekilde türlü çeşit mayıs çiçekleri fışkırıyordu. Kapı kapalıydı. Paslı bir eski tokmağın süslediği iki harap kanattı örtüsü.

Güneş pek nefisti; dallar sanki rüzgârdan çok kuş yuvalarından gelen tatlı bir ürperiş içindeydiler. Kim bilir belki de âşık bir küçük kuşcağız bir ağacın üstünde kendinden geçmiş şakıyıp duruyordu.

Yolcu eğildi ve kapının sağ kemer desteği altındaki sol taşta bir küre kovuğuna benzeyen, oldukça geniş bir oyuğu incelemeye koyuldu. Tam o sırada kapının kanatları ayrıldı ve içerden bir köylü kadın çıktı.

Kadın, yolcuyu gördü ve neye baktığını fark etti.

Ona:

- Bunu bir Fransız güllesi yaptı, dedi.

Ve ekledi:

- Orada, kapının daha yukarısında, çivinin yanında gördüğünüz de koca bir karabina deliğidir. Karabina tahtayı delemedi.

- Bu yerin adı nedir? diye yolcu sordu.

- Hougomont, dedi köylü kadın.

Yolcu doğruldu. Birkaç adım attı, gidip çitlerin üstünden baktı. Ufukta, ağaçların arasında bir tepecik ve bu tepeciğin üstünde de uzaktan aslana benzeyen bir şey gördü.

SefillerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin