-ÜÇÜNCÜ KİTAP-

Start from the beginning
                                    

Bu kitapta şimdiye kadar Thènardierleri ancak profilden gördük. Artık bu çiftin çevresinde şöyle bir dönüp, onlara her yandan bakmanın sırası geldi.

Thènardier elli yaşını aşmıştı. Madam Thènardier ise kırkma merdiven dayamıştı ki bir kadın için bu yaş elli sayılır. Bu yüzden karı koca arasında yaş dengesi vardı.

Bu uzun boylu, sarışın, kırmızı yüzlü, yağlı, etli, omuzları köşeli, iri kıyım, çevik Thènardier Kadın'a dair okuyucuların aklında, belki ilk ortaya çıkışından bu yana bazı anılar kalmıştır. Daha önce de söylediğimiz gibi, panayırlarda saçlarına kaldırım taşları asılı olduğu halde geriye doğru kaykılarak duran devasa vahşi kadınlar soyundandı. Evde her işe o bakardı: yataklara, odalara, çamaşıra, mutfağa, yağmura, güneşe, şeytana. Tek hizmetçisi de Cosette'ti; bir filin hizmetinde bir fare. Sesiyle her şeyi titretirdi; camlar, eşyalar, insanlar. Çil dolu geniş yüzü kevgire benzerdi. Sakalı vardı. Tam anlamıyla kadın kılığına girmiş bir hal hamalıydı. Şahane küfrederdi. Bir yumrukta bir cevizi kırmakla övünürdü. Devanasının altından okuduğu romanlar yüzünden ara sıra yapmacık tavırlı, garip bir kadınlık görüntüsü ortaya çıkmasa, kimsenin aklından ona kadın demek geçmezdi. Kısacası bu Thènardier Kadın, haldeki bir balık satıcısı karıya hafifmeşrep bir karının aşılanmasından ortaya çıkmış gibiydi. Konuştuğunu duyanlar ona "jandarma" der, içtiğini görenler "arabacı" der, Cosette'e davranışını görenler "cellat" derlerdi. Dinlendiği zamanlar bir dişi ağzından dışarı çıkardı.

Thènardier ufak tefek, zayıf, solgun, köşeli yüzlü, kemikli, çelimsiz bir adamdı. Hasta gibi görünürdü, ama sağlığı pek yerindeydi; düzenbazlığı daha buradan başlıyordu. Bir ihtiyat tedbiri olarak hep gülümserdi. Hemen herkese karşı, hatta bir çeyrek metelik vermeyi reddettiği dilenciye karşı bile nazikti. Sansar bakışlı ve okumuş adam görünüşlüydü. Rahip Delille'in portrelerine pek benziyordu. Tek insancıl yanını arabacılarla içki içerken gösteriyordu. Şimdiye kadar kimse onu sarhoş edememişti. Kocaman bir pipoyla tütün içerdi. Eski bir siyah elbise üstüne önlük takardı. Edebiyattan ve maddecilikten anlarlık iddiasındaydı. Gelişigüzel söylediği şeyleri desteklemek için sık sık kullandığı bazı adlar vardı: Voltaire, Raynal, Parny ve -tuhaf şey- Aziz Augustinus. "Bir sistem" sahibi olduğunu söylerdi. Kısacası pek hilekârdı. Bir hilozof. Böyle bir nüans vardır. Hatırlanacağı gibi, orduda hizmet gördüğünü iddia ederdi. Waterloo'da, herhangi bir 6. ya da 9. hafif süvari alayında çavuşken, bir ölüm süvarileri taburuna karşı tek başına, vücudunu siper ederek, salkım ateşleri arasından "ciddi bir şekilde yaralanmış bir generali" nasıl kurtardığını ballandıra ballandıra anlatırdı. Duvarında alev gibi parlayan o tabelayla, hanının bütün memlekette ünlü "Waterloo Çavuşu içkili Lokantası" unvanı oradan geliyordu İşte. Liberaldi, klasikçiydi, Bonapartçı'ydı. Yoksullar yurdu için toplanan paraya o da katkıda bulunmuştu. Köyde onun evvelce rahip olmak için okuduğu söylenirdi.

Biz onun sadece Hollanda'da hancılık okuduğunu sanıyoruz. Bu karmaşık soydan aşağılık adam bir ihtimal, Flandre'da Lille Flamanlarından, Paris'te Fransız, Brüksel'de Belçikalıydı. Sınırın her iki yakasında da işini rahatça yürütmesini biliyordu. Waterloo'daki kahramanlığım biliyoruz. Yalnız görüldüğü gibi, bunu biraz abartıyordu. Bolluk ve yokluk, dalavere, macera onun varlığının temel unsurlarıydı. Yırtık bir vicdan, dikiş tutmaz bir hayat getirir. O fırtınalı 18 Haziran 1815 tarihinde Thènardier'nin, daha önce sözünü ettiğimiz yağmacı kantinciler güruhundan olması pek muhtemeldir; yollarda dolaşıp duran, bazı kimselere satıp bazılarından çalan, karı koca çocuklar ailece topal bir arabanın içinde, daima galebe çalacak orduya bağlanmak içgüdüsüyle, yürüyen askeri birliklerin peşi sıra giden yağmacılar güruhundan... Bu seferden sonra, kendi deyişiyle du quibus da olduğundan, Montfermeil'e gelerek bir lokanta-han açmıştı.

SefillerWhere stories live. Discover now