"Ben zaten iyiyim." Sesim aciz ve korku barındırıyordu. Çığlık atmak istiyordum. Deli değildim. Deli olamazdım. Sadece fazlasıyla yorgundum, histerik kahkalarım beni deli göstermemeliydi. Hayata tutunma çabası veriyordum, bana göre ağır şeyler yaşıyordum psikolojim bozulmuş olabilirdi ama ben deli değildim.

Ömer yanıma gelerek beni arkasına aldı, kolumu sımsıkı tutarak güven vermeye çalıştı. Fazlasıyla korkmuştum.

"İnsanları zorla mı tedavi ediyorsunuz? İstemiyorum diyor." Ömer'in beni savunması hoşuma gitmişti.

"Ama Ömer bey size açıklama yaptım, İrem hanım iyi değil. Burada kısa süreli olarak tedavi görmesi gerekiyor."

Hülya hanım beni şaşırtıyordu, hangi doktor hastasını zorla tedavi etmeye çalışırdı? Belki çok ağır vakalarda olabilirdi. En azından izin alınmalıydı. Ömer kolumu daha sıkı kavrayarak yürümeye başladı. Peşinden bende ona ayak uydurarak hızlanmaya çalıştım. Hülya hanım da peşimizden geliyordu.

"Ömer bey bir kez daha düşünün."

"Bir öneride bulundunuz biz de reddettik. Bunun neresini anlamadınız?" Hastaneden ayrılarak Ömer'in arabasına doğru ilerledik. Başım ağrıyordu, bunlar neden benim başıma geliyordu?

Arabaya bindiğimiz de derin derin soluk alıp verdim. Deli damgası yemiş bir de Ömer'e rezil olmuştum. Beni deli olarak görmesini istemiyordum. Beni sevmesini istiyordum, yanımda olmasını.

"Ömer teşekkür ederim." Kaşları hafif çatıktı, saçları her zamanki gibi dağınıktı, dişlerini sıkıyordu. Yan profili bu kadar mükemmel olabilirdi?

"Bana teşekkür etme. Bir şey yapmadım."

Sesi fazlasıyla sertti ya da her zamanki Ömer Vural gibiydi. Ne yaparsa yapsın onu seviyordum. Benimle ilgilenmesini, yanımda olmasını, az da olsa gülümseyişini. O benimdi, Ecrin'in değil. Benim.

"Eve gitmek istemiyorum." Şenay evdeyse bir de onu çekemezdim.

Bana, arabaya bindiğimizden beri ilk defa baktı. Kafasını sallayarak yolunu değiştirdi. Bir kez daha gülümsedim.

Şehirden biraz uzaklaşarak yeşilliklerin arasında ilerledik. Trafik azalmıştı, etrafta güzel evler vardı. Arabayı büyük bir evin önünde park etti. Nereye gelmiştik. Annesini görmek istemiyordum, beni sevmeyen birinin yanında olmak bulunmak beni daha fazla gerebilirdi.

"Burası kimin evi?" Arabanın kapısını kapatarak Ömer'e doğru ilerledim. Evin kapısını açarak beni içeri davet etti.

"Benim." Doğru ya kendi eviydi. İçerisi soğuktu. Koltuğa oturarak ceketime daha fazla sarıldım, şömineyi yakarak yanıma geldi.

"İçerisi birazdan ısınır. Aç mısın?"

Aç değildim, sadece yorgundum. Kafamı hayır diyerek salladım. Sessizce oturmaya devam ettik. Birden cesaretlenerek Ömer'e döndüm, dudaklarına uzanarak öpmeye başladım. Bir süre sonra öpüşmemiz derinleşmeşti. Kucağında oturuyordum. Benden ayrılarak beni izledi, ayrıldığı için mızmızlanarak kendime çektim. Buna ihtiyacım vardı. Beni kucaklayarak merdivenleri tırmandı. Bir odanın kapısını açarak beni yatağa yatırdı ve tişörtünü çıkarak yere attı. Yanaklarım alev alev yanıyordu. Üzerime çıkarak bir kez daha beni öptü. Bende tişörtümü çıkarak yere attım. Karşısında sütyenle kalmıştım. Gariptir ki bu garip hissettirmiyordu. Pantolonlarımızı çıkarak tişörtlerimizin yanına gönderdik. Heyecanla kalbim tekledi.

"Hazır mısın?" Dudağım öpüşmekten şişmişti, dudağımı dişledim. Sessizce evet dedim ve gözlerimi kapatarak olacakları bekledim. Ömer kısa ama tutuklu bir öpücük bırakarak baksırını indirdi.

--

Yatakta yan yana yatıyorduk. Üzerimde tatlı bir yorgunluk vardı. Haz duygusu hoşuma gidiyordu. Saçlarım dağılmış, dudaklarım şişmişti ve vücudumun belli kısımlarında kızarıklıklar vardı. Ömer ellerini başının üzerine koyarak yatakta yatıyordu.

"Bir şeyler yiyelim mi?"

Acıkmıştım, başımı evet anlamında salladım. Yataktan kalkarak baksırını üzerine geçirdi. Üzerine hiçbir şey almadan öylece aşağıya inmişti.
Üşüyeceğinden korkarak yerimde kıpırdandım, ona karışmak istemiyordum. Kavga ederek güzel anımızı bozmak istemezdim. Bu Ömer'le ilk sevişmemdi.

Bacaklarımı yataktan sarkıttım, Ömer'in kazağını üzerime geçirdim. Ayağımla kendi tişörtümü ittirerek odadan çıktım. Ömer de yanıma gelerek yanağıma öpücük kondurarak odaya girdi. "Duş almalıyım, sonra sende al. Yemek siparişi verdim."

"Tamam, yemekten sonra bende yıkanırım."
Ev büyüktü, canım sıkılarak odaların kapılarını açıp kapatıyordum. Bir odaya girip tekrar çıktım ama gördüklerim karşısında şoka uğramıştım. Yanlış görmüştüm, yanlış görmeliydim. Hayır! Korkuyla odaya yavaşça girdim. Gözlerim çoktan dolmuştu, etrafa göz gezdirdim. Odanın her yeri Ecrin'in fotoğraflarıyla doluydu.

Acı gerçek bir kez daha yüzüme tokat gibi inmişti. Ömer hala Ecrin'i seviyordu. Onu unutamamıştı. Ağlamaya başlamıştım, kalbim acıyordu. Onu sevdiği halde benimle beraberdi, kullanılmıştım.

Ömer odaya girdi, saçları ıslaktı. Gözleri sinirle büyüdü. "Buraya girmemen gerekiyordu."

"Girdim, onu hala unutamadın mı? Niye benimle berabersin o zaman? Biraz önce yaşadıklarımız da sahte miydi? Ben seni seviyorum." O kadar aciz durumdaydım ki bu durumda bile onu sevdiğimi söylüyordum. Odadan hızla çıktım.

Ömer'in yatak odasına girdim yatağa bakmamaya çalışarak yerden kıyafetlerimi aldım. Ömer de arkamdan odaya girmişti. Kapıda durarak bana baktı. Onu umursamadan giyindim.

Hiçbir şey dememesi canımı yakıyordu. Hızla odadan ayrılarak merdivenlerden indim. Tekrar ağlamaya başlamıştım. Ecrin'den bir kez daha nefret ettim. Onun bu evde odası vardı, burası ikisinin evi olmalıydı. Ne kadar da aptalım ya. Evin kapısını açtıp arkama döndüm. Ömer bana bakıyordu, bir şey söylemesini gitmemem gerektiğini, bana ihtiyacı olduğunu söylemesini bekledim. Hiçbir şey demedi ve ben evden ayrıldım.

Kalbim paramparça olmuştu, en sert darbeleri alıyordum hep. Yorgun, bitkin, mutsuz ve şimdi de aşk acısı çekiyordum. Ne ara bu kadar bağlanmıştım? Ne ara onun için ağlar olmuştum? Her seferinde üzülen ve kırılan ben mi olmalıydım?

Karanlık ve Aşkın, Acıtan hikayesi.

Buz ParçalarıWhere stories live. Discover now