BP- 58

1.9K 80 2
                                    

Sabah yine tek başıma uyandığımda içimde oluşan tuhaf sevinçle yatakta hızla zıplamaya başladım. Dün akşam dudağıma minik bir öpücük kondurmuştu. Kalp atışlarını hissetmiştim. O kadar mutluydum ki. Zıplamaya devam ederken odaya Ömer girdiğinde bana tuhaf bakışlarla baktı. "Değişik birisin İrem," dediğinde onu dinlemeden zıplamaya devam ettim. Mutluydum! Dans etme isteğimi bastıramadan dans etmeye başladım. Koltuğa oturarak beni izlemeye başladığında Ömer'i umursamadan dans ettim. İçimde yeşeren filiz tohumu büyüyordu. İçimdeki filizi sevgiyle besliyordum. Aslında ben değil onu Ömer besliyordu. Yataktan atlayarak Ömer'in yanına ilerledim ve kolundan tutarak, "hadi sende gel Ömer," diyerek çekiştirmeye başladığımda itiraz etti. Kollarını biraz daha asıldığımda belimden kavrayarak beni kucakladı. Kıkırdayarak koluna yapıştım. Beni yatağa bastırarak gıdıklamaya başladığında kahkaha atıyordum.

"Ya gıdıklama bırak. Yapma," bir süre daha devam ederek üzerimde durdu. Gözlerinin içi gülüyordu.

"Kendine o kadar haksızlık ediyorsun ki, muhteşem birisin. Sadece ürkmüş ve kendine ait bir kuyuda saklanmışsın. Bunca zaman neredeydin? Bunca zaman seni neden göremedim? Neredeydin? Neden karşıma şimdi çıktın?"

Nefesimi tutmuş bir şekilde Ömer'e bakıyordum. Bu cümleleri gerçekten de o mu kuruyordu? Şaşkınlıkla dudağım aralandı. Aynı şeyleri bende onun için düşünüyordum ama biz uyumlu değildik. Biz kayıp parçaları olan bir yapbozu tamamlayan parçaları değildik. Hayata çok farklı pencerelerden bakıyorduk. Biz çok farklıydık.

"Hani bana beni bırakma diyorsun ya, o an içimden sana sinirleniyorum çünkü seni asla bırakmayacağım. Senin yanından asla ayrılmayacağım. ister inan ister inanma," dediğinde büyülenmiş bir şekilde Ömer'e bakıyordum. Bunları Ömer'den duymak bana çok garip hissettiriyordu. "Hadi gel hazırlanıp çıkalım, kahvaltıyı dışarıda yaparız. Evde temizlik olacak," diyerek ben kucakladı.

Sanki yıllardır evliymişiz gibiydik. Sanki yıllardır birbirimizi tanıyorduk. Bana hala garip gelse de onunla uyumayı, onunla yemek yemeği, onunla vakit geçirmeye alışmıştım.

"Ömer senin için alışkanlık olabilir mi?"

Doktorun sözleri kulağımda çınladığında düşünmemeye çalıştım. Kötü düşünceleri aklıma getirip her şeyin zehir olmasını istemiyordum. Mutluydum ve bu mutluluğumu sonuna kadar yaşamak istiyordum. Önümde hiçbir engel yoktu. Ömer benim için alışkanlık değildi. Ona gerçekten farklı duygular besliyordum. Mesela Pınar ya da Onur benim için alışkanlık olabilirdi ama Ömer öyle değildi.

Değildi işte.

Hızlıca giyinerek aşağıya indim. Ömer beni gördüğünde yerinden kalkarak elimi tuttu. Yeşillikli bir yere geldiğimizde bir masaya oturduk. Kahvaltı siparişi vererek dirseklerini masaya dayadı. "İrem iki gün önce babandan senin için yazılmış bir mektup elime ulaştı ama açmadım. Senin toparlanmanı bekledim. Ne zaman istersen okuyabilirsin," dediğinde sessiz kaldım.

Babam benim için mektup mu yazmıştı? Mirasta aklına bile gelmemiştim. Beni hiçbir zaman düşünmemişti. Bir mektup bırakması şaşırtıcıydı. Acaba her şeyin farkında mıydı? ne kadar üzüldüğümü görebilmiş miydi? Bir kere bile olsa beni o iğrenç odaya kapattığı için vicdanı sızlamış mıydı? Sinirle soludum. "Okumak istemiyorum, yak mektubu."

"Emin misin?"

Değildim, içinde ne yazdığını deli gibi merak ediyordum ama şu an kızgınlığım daha ön planda olduğu için yakmasını istemiştim.

"Eveti eminim. Yak gitsin. Okumak falan istemiyorum."

Bana şaşkınlıkla baktı ve omuzunu silkti. İçim acıyla yanmaya başladığında ağlamamak için dişlerimi sıktım. Beni bir kere bile sevmeyişi hala içimi yakıyordu. O mektubu hiçbir zaman okumayacaktım. Hatta kendi ellerimle yakmak istedim.

"İyisin değil mi?" Ömer elimi kavradığında başımı onaylarcasına salladım. Sessiz bir kahvaltıdan sonra yeşilliklere bakarak öylece daldım. "Hadi kalkalım artık, başka bir yere gidelim," üzerimde tatlı bir yorgunluk vardı.

"Mezarlığa gidelim mi Ömer?" diye sorduğumda bana kaşlarını çatarak baktı.

"İrem şimdi gitmeni istemiyorum," dediğinde ısrarla ona baktım. Elimi tutarak ayağa kalktı. Kararsız kalmış bir şekilde bana bakıyordu. Gitmek istiyordum. İçimde oluşan garip hissin artık geçmesini istiyordum. Arabaya bindiğimizde bana tereddütle baktı.

Yerimde sessiz kalarak yola bakmaya başladım. Ciğerlerime batan cam kırığı varlığını göstermişti, acıyordu. Canım fazlasıyla yanıyordu. Yorulmuştum. Yaşamaktan yorulmuştum. Sürekli bir şeylerden kaçmıştım. Mezarlığa geldiğimizde yavaşça arabadan indim. Ömer hızla yanıma gelerek elimi kavradı. Yanımda olduğunu hissetmek güzeldi. Yavaş adımlarla mezarlığın içinde ilerlemeye başladık.

Ne acılar yaşanmıştır burada. Ne umutlar sönmüştür kim bilir? Birçok acı dolu haykırış kopmuştur. Sessizdi. Fazla sessiz. Toprak sevdiklerini aldım der gibi duruyordu. Birçok hayaller kırılmıştır.

Annem. Babam. Aysel Teyze.

Yanımda olan üç kişi.

Tek tek beni bırakıp gitmişti.

Bakışlarımı Ömer'e çevirdiğimde gözlerim istemsizce doldu. O da bırakır mıydı beni? Terk eder miydi herkes gibi? Canımı yakar mıydı? Nefes alabilir miydim o olmadığında?

Bir yaş usulca yanağımdan aşağıya doğru kaydığında Ömer'e sarıldım. Titriyordum ve titrememi durduramıyordum. Kendimi fazlasıyla kötü hissediyordum. "Ömer eğer bir gün beni bırakırsan, eğer beni herkes gibi bırakıp gidersen seni asla affetmeyeceğim. Asla."

Bana daha sıkı sarıldığında kulağıma fısıldadı, "Asla bırakmayacağım İrem," dedi.

İçimde oluşan korkuyu engelleyemiyordum. İpleri elimden bırakamıyordum. İşimi şansa bırakmak gibi bir lüksüm yoktu. Babamla annemin mezarına geldiğimizde olduğum yerde durarak mezarlıklara baktım. İkisi de yan yanaydı. Gözlerim daha fazla dolduğunda Ömer'in elini bırakarak mezarlıklara doğru ilerledim ve mezar taşına oturdum.

Elimle toprağa dokunduğumda ağlamam şiddetlenmişti. Hala yokluklarına alışamamıştım. Hastanede ki adam aklıma geldiğinde acımasız davrandığımı bir kez daha hatırladım. Şu an çığlık atıp toprağı kazmak ve annemi oradan çıkarmak istedim. Her an gelip bana sarılmasını bekledim. Yanımda olmasını istedim. İçimde çığ gibi büyüyen çığlık atma isteğimi zorla bastırdım. Ağlayarak bir süre daha öylece durdum.

Ömer sarsılan omuzlarımı kavradığında beni yerimden kaldırdı. "Bu kadar yeter, gidelim artık," dediğinde kalkmamak için direndim.

"Ömer gitmeyelim lütfen, annemle daha hasret gideremedim. Onu o kadar çok özledim ki," sesim titriyordu.

"Hadi gidelim İrem, iyi değilsin," diyerek beni zorla kaldırdı. Arabaya dönesiye kadar omzunda ağladım. Söyleyebileceği hiçbir şey yoktu.

Nefret ettim.

Benden gitmek zorunda oldukları için nefret ettim.

Kanatlarımı kırdılar, neden okşamadın saçımı baba?

Buz ParçalarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin