BP- 60 ♣️ Üçüncü Çeyrek

2K 88 6
                                    

Giyinerek aşağıya indim. Etrafımda bir tur atarak Ömer'e baktım. Koltukta yayılmış bana bakıyordu. Elimi belime koyarak ona baktım. "Nasıl olmuşum?"

"Her zamanki gibi çok güzelsin," dedi. Kıkırdayarak yerimde kıpırdandım. Ayağa kalkarak yanıma geldi. Son zamanlarda kendimi bulutların üzerinde hissediyordum.

Akşam yemeği için şık bir yere gideceğimizden bahsetmişti. Siyah bel kısımlarında tarasparan bulunan mini bir elbise giymiştim. Yüksek topuklu ayakkabılarımı ayağıma geçirmiş ve sade bir makyaj yapmıştım. Abartılı şeyleri sevmiyordum. Ömer'de şık bir takım elbise giymişti.

Ömer'in telefonu çaldığında kolumdan çıkarak cebinden telefonunu çıkardı ve kaşları çatılarak cevap verdi. Bir süre karşı tarafı dinledi, yüzü gerilmişti. Kötü bir şey olmasından korkarak Ömer'e bakıyordum.

"Peki neredeymiş," bir süre daha karşı tarafı dinleyerek, "tamam," dedi.

Telefonu cebine atarak hızla yürümeye başladı. Peşinden bende koşarak yanına ilerledim. "Ne olmuş Ömer?" Ömer bana döndüğünde korkuyla geriledim. Gözleri dolmuştu. Onu ilk defa böyle görmüştüm. Kalbim korkuyla atmaya başladı. "Bir şey mi oldu Ömer? Söyle!" Kollarını kavrayarak sarstım. Her mutlu anın sonunda kötü bir şey olmak zorundaymış gibi. Yine bir şey olmuştu. Bende ağlamaya başladığımda birbirimize sımsıkı sarıldık. Ne olduğunu bilmiyordum ama kötü bir şey olduğunu sezmiştim. "Ne olmuş?"

"Ecrin bulunmuş."

Ellerim öylece havada kaldığında sesim soluğum kesildi. Bulunmuş muydu? İçim burkulduğunda kollarımı çözerek Ömer'e baktım. Neden ağlıyordu?

"Ağır yaralıymış..." Sesi karanlık geceye yıldırım düşmüş gibi bir etki bırakmıştı. Ağlamayı bırakarak ne yapacağımı düşündüm. Ömer ne yapacaktı?

"Nasıl?" Dünyanın en saçma sorusu dudaklarımdan döküldüğünde ne yapacağımı bilemiyordum. Ömer'i teselli mi etmeliydim? Sımsıkı sarılma istediğini bastırdım çünkü şu an sarılmaktan daha önemli şeyler düşünmem gerekiyordu.

"Sarp'ı takip eden adamlarım aradı, şimdi tutulduğu yere gideceğim," diyerek yürümeye başladığında öylece arkasından baktım.

"Dur! Bende geleceğim," topuklu ayakkabılarla koşmaya başladım ve Ömer'in koluna tutundum. Hiçbir şeyin farkında değildi, ilk defa bu kadar dağılmış görüyordum onu. Korktuğu yüzünden anlaşılıyordu. Ama neyden korkuyordu? Ne için bu kadar endişelenmiş ya da telaşlanmıştı? Ecrin'i kaybetmekten mi korkuyordu. Arabaya bindiğimiz de içimi kaplayan acıyla ne yapacağımı bilemedim. Bulunmasını istemiyordum. Belki de böyle düşündüğüm için kötü olabilirdim ama Mutlu olmamı engelleyen hiçbir şeyi istemiyordum. Artık birilerin ortaya çıkıp Mutlu olmamı engellemesinden nefret ediyordum.

Ne zaman tam anlamıyla Mutlu olacaktım ben ya? Ne zaman?

Sinirle soludum ve ağlamamak için direndim. Ecrin'in şimdi bulunması bana yapılan bir şey miydi?

Ömer fazla dikkatsiz araba kullanıyordu, birkaç kez hatalı dönüşler yapmış, bir arabayla çarpışma noktasına gelmişti. "Ömer iyi misin? Dikkatli ol." Endişeyle Ömer'in yüzünü inceliyordum.

"Hı hı iyiyim." Yola baktığı halde odaklanmadığının farkındaydım. Beni geçiştirerek cevap verdi.

"Nereye gidiyoruz?" Şehirden iyice uzaklaşmıştık.

"Orospu çocuğu Sarp uzakta bir yerde tutuyormuş... Ecrin'i."

Ecrin ismini söylerken yüzü buruşmuştu. Yutkunarak Ömer'e bakmayı sürdürdüm. Yüzünde garip bir ifade vardı. Yüzünde sanki yıkılmış ifade yoktu sadece fazla üzülmüş gibiydi. Adlandıramıyordum bir türlü. Üzülmesini istemedim, onu hiç bu kadar kötü görmemiştim. Benim bildiğim Ömer duygularını saklardı, soğuk kanlıydı, daha çok güç verirdi.

Buz ParçalarıWhere stories live. Discover now