M.1.46

198 25 21
                                    

***

Sırf senin için yaşıyorum.

***

Babamı eve gönderdim. Kararlı bir şekilde kendi evine gitmeyeceğini söylediğinde karşı çıkmadım ve ona benim evime çıkmasını söyledim. Chang Wook gelecekti ve onunla yalnız konuşmak istiyordum. Neyse ki babam sessizce kabullendi ve kafeden çıktı. Rahatlamaya derin bir nefes aldım. Kafamı toplamam gerekiyordu. Duraksadım ve gülmeye başladım. Onunla hayaller kurmuştum. Hayallerim gerçek olmuştu ve şimdi kendi hayallerimi kendim yıkıyordum. Üstüne üstlük burada oturmuş bir de ondan nasıl ayrılacağımın planlarını yapıyordum. Kendimi alkışlamalıydım. Mutsuz olmayı başarmak konusunda çıtayı oldukça yükseğe taşımıştım. İç çektim ve kafamı iki yana salladım. Kendimle dalga geçmeyi bırakıp kahve makinasına yöneldim. Her şeyden önce ayık olmalıydım.

Fazlasıyla dalgın olduğum bir anda kapıdaki rüzgar gülünün kuvvetli şıkırtısıyla kendime geldim. Gözlerim kapıya döndü. Üstündeki yağmur sularını silkeleyerek içeriye girişini izledim. Bunu özleyecektim. Onu izlemeyi... Farkında olmadan yaptığı herbir küçük hareketi özleyecektim. Henüz bana doğru dönmemişti. Önce montunu çıkardı ve benim montumun yanına astı. Sonrasında hafif bir gülümsemeyle bana doğru döndü. Onu izlediğimi görünce gülümsemesi büyüdü. Bu işimi daha da zorlaştırıyordu.

"Hoş geldin."dedim nazik bir sesle. Bir an kaşlarını çatıp baktı ama sonrasında bu ifadeyi dağıttı ve tekrar gülümsedi. Gülümseyişine karşılık verdim. Daha fazla dayanamamıştım.

"Geçip otursana! Yorgun görünüyorsun. Kahve yaptım. Fincanlara doldurup geliyorum." dedim sıcak bir sesle. Chang Wook eşyalarımın durduğu masaya geçerken,

"Sen de benden farklı değilsin. Bugün çok mu yoruldun yoksa?" dedi hafif endişeli bir sesle.

"Evet." dedim kısaca. Ardından kahveleri koyup bardaklarla birlikte Chang Wook'nun yanına gittim. Buharı tüten kahveyi onun önüne bıraktıktan sonra yanağına bir öpücük kondurup karşısına oturdum. Chang Wook'nun gözlerindeki temkinli bakışları gördüm. Bakışlarını görmezden gelip kahvemden bir yudum aldım. Nasıl başlayacağımı bilmiyordum. O sırada telefonum bir mesaj haberiyle titredi. Masanın üstünde duran telefonun yanan ekran ışığıyla ikimiz de mesajı gördük.

⭐⭐⭐

Yangteol
Ne zaman geliyorsun?

⭐⭐⭐

Chang Wook ekran sönene kadar gözlerini telefondan ayırmadı. Ekran kararınca gözleri bana döndü.

"Bir yere mi gidiyorsun?" dedi ifadesiz bir sesle. Oyunculuğunu alkışlamak istedim. Çünkü şu an meraktan kıvranıyorsa bile yüzü ve ses tonu son derece ifadesizdi.

"Belki..." dedim omuz silkerek. Kararsız cevabım onu şaşırttı ve ifadesiz yüz ifadesini kırdı. Bir an bocalayarak allak bullak bir ifadeyle baktı yüzüme. Daha fazla uzatmadan konuşmayı seçtim. Çünkü her geçen dakika kararlılığın sarsılıyordu. Derin bir nefes aldım.

"Bugün seni buraya çağırmamın bir sebebi var." dedim ciddi bir sesle. Sözlerimle birlikte Chang Wook'nun gerildiğini hissettim. Ama yine de konuşmaya devam ettim.

"Son günlerde bizi düşünüyorum. Aramızda bu zamana kadar olanları... İçimde durduramadığım bir huzursuzluk var. Sürekli aklıma kalbimle ilgili o sorduğun soru geliyor. Kalbimin başkası için atmasına izin vermediğimi kastetmiştin. Bunda haklı olduğunu düşünmeye başladım." dedim cümlemin sonunda gözlerimi ellerime çevirerek. Chang Wook elimi tuttu.

"Sen neler söylüyorsun?!" dedi şaşkın bir şekilde. Elimi çekip elinden kurtardım.

"Yıldızlar yerinde güzel. Almaya kalkışmamalıydım. Çünkü ışıltılarını kaybediyorlar. Sönüyorlar." dedim kafamı kaldırmadan. Yüzünde dehşete düşmüş bir ifade belirdi.

"Yeom Mi..." diye başladı ama elimi kaldırıp onu susturdum.

"Bir süre yalnız kalmaya ihtiyacım var. Mümkünse uzunca bir süre... Kendimi toplamalı ve senin hakkında ne hissettiğimden emin olmalıyım." dedim sonunda kafamı kaldırıp ona bakarak.

"Beni sevmiyor musun?" dedi korku dolu bir sesle. Gözlerinin içine bakıp,

"Bilmiyorum." dedim ifadesiz bir sesle. Chang Wook bir an kaskatı kesildi.

"Benden intikam almak için mı bunu yaptın?! Sana on beş yıl önce yaptığımı şimdi bana iade mi ediyorsun?!" dedi sonunda kaşlarını çatıp öfkeli bir sesle. İçten içe sevindim. Öfkeli olması iyiydi. İntikam olarak görmesi de öyle. Böylelikle gururundan beni aramaya kalkmazdı. Kalbimdeki sızıyı umursamadım. Sessizliğimi onay olarak kabul eden Chang Wook hışımla ayağa kalktı.

"Senin için atan kalbime lanet olsun!" dedi gözleri dolmuş bir şekilde haykırarak. Ardından kafeden çıkıp gitti.

"Biliyorum, seni bir daha göremeyeceğim." dedim sonunda gözlerimden yaşlar dökülürken iç çekerek. Chang Wook son kez hayatımdan çıkmıştı.

Şarkı: Davichi_ Move Out

Casperlarım,

İyi geceler herkese! Nasılız bakalım? Sonunda Chang Wook geldi. Ama geldiği gibi de gitti. Hüzünlü bir bölüm oldu. Bakalım, kalbi kırılan Wook bizim aptal aşık kızımız Yeom Mi'nin yalanını çözebilecek mi? Kim bilir? Her neyse... Gece gece kafanızı daha fazla şişirmeyeyim. Ama unutmadan belirteyim 50. Bölümde bir sezon finali yapabiliriz. O sırada serinin bundan bağımsız olan ikinci kitabı 'Lindeun'a ağırlık vermeyi düşünüyorum. Umarım onu da beğenirsiniz. Birkaç bölümü yayında göz atabilirsiniz. Okudugunuz için teşekkür ediyorum. Sizleri seviyorum. Kendinize iyi bakın.

Saranghae

Deniz UZAY

Mindeulle // Ji Chang Wook & Park Hae JinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin