0.9 • family

264 27 42
                                    

Kaç ay oldu, atamadım. Çok özür dilerim. Umarım beni affedebilirsiniz ve umarım ben de eski tempoyu yakalayabilirim. Hepinizi çok çok seviyorum. ❤️

👽

"Will," dedim dişlerimi birbirine bastırarak. "Kes artık." Yarım saattir uzaylılardan ve dünyamıza nasıl inmiş olabileceklerinden bahsediyor, bunun hakkında senaryolar kuruyordu ve bundan sanki olabilirmiş gibi daha da kötüsü, bunu Ariadne'nin yanında yapıyordu.

"Ne var?" dedi Will çıkışarak. "Alerjin mi var? Kaşınıyor musun uzaylı deyince?" Gözlerimi devirdim ve Ariadne'yi omzuna attığım kolumdan yararlanarak biraz daha kendime çektim. O da soğukta içeri alınıp şöminenin önüne bırakılmış kedi gibi bana sokuluyordu bana.

Kalbim kulağının altındaydı ve ne kadar kontrol etmeye çalışırsam çalışayım edemiyor, deli gibi atmasına engel olamıyordum. Ariadne bir şey anlamıyor muydu, yoksa anlamazlıktan mı geliyordu bilmiyordum.

Sanki biraz önce onu uyarmamışım ve o bana kaşınıp kaşınmadığımı sormamış gibi elindeki oyuncak küçücük bir askeri bize gösterdi. "Bakın," dedi sonra. "Bu savaş isteyen uzaylı," dediğinde, Ariadne kaşlarını çatıp benden hızla ayrıldı.

"Savaş istemi-" Gözlerimin irice açılması ve elimle ağzını kapatıp onu kendime doğru çekmem o kadar kısa sürmüştü ki, donakalmıştık.

"Lan kız bir şey söylüyordu," dedi Will şok olmuş bir şekilde bana bakarken. Dudaklarımı sanki hiç öyle bir şey yokmuş gibi büzdüm ve kafamı iki yana salladım. "Yoo," dedim sonra. "Söylemiyordu."

"Manyak mısın lan?" dedi Will bu sefer. Will'e cevap veremeden Ariadne işaret parmağıyla hâlâ ağzını kapattığım elime bir iki kere dokunduğunda, "Bırak da nefes alsın istersen?" dedi Will. Sesi hâlâ şaşkın çıkıyordu. Elimi yavaşça Ariadne'nin dudaklarından çektim ve gözlerinin içine bakıp, çok hafifçe kaşlarımı kaldırdım.

Sertçe yutkundu ve biraz öncekilerin hiç biri olmamış gibi arkasına yaslanıp kollarını göğsünün altında birleştirdi. "Ee," dedi Will'e doğru. "O savaş istiyordu en son."

Will bir süre boş boş ikimize baksa da, sonra omuzlarını silkti ve elindeki askeri bize çevirdi. "Bu savaş istiyor," dedi. "Bunu yenmenin tek yolu, gün ışığı." Ariadne bir kahkaha attığında, yerimden sıçradım. Kahkahasını durdurana kadar beni kutsadıktan sonra, derin bir nefes aldı ve yüzündeki gülümsemeyi silmeden Will'e baktı. Şu an, gözlerinin içi gülüyordu. Öyle gülümserken başkasına bakması haksızlıktı.

"Gün ışığı mı?" dedi Ariadne ve akıllı olan birinin şüpheleneceği bir gülümseme yolladı. Aslında kimse bundan şüphelenmezdi ama, olsun. Will karşısında oturan kızın bir uzaylı olduğunu bilseydi, şu anda ne yapıyor olurdu diye düşündüm bir an. "Çıldırırdı," diye mırıldandı Ariadne bana doğru yaklaşıp fısıldayarak. Kalbim bir anda deli gibi atmaya başladığında, kaşlarımı çattım. "Sen benim, onu düşündüğümü nereden bildin?"

O da kaşlarını çattı. "Söyledin ya."

"Ne?"

"Şimdi," dedi ve oyuncak askeriyle ilgilenen Will'e bir bakış attı. "Sesli söyledin ya."

Sesli söylemediğime çok emindim ama, yine de bir şey demedim.

Will, bir yarım saat daha, Luna onu arayana ve yanına çağırana kadar bizi bıktırmıştı. O uzaylıları, gezegenleri anlatırken arada Ariadne'ye bakmış ve bir kaç kere yüzündeki ifadenin ve her zaman parıl parıl parlayan gözlerinin donuklaştığını, dalıp gittiğini görmüştüm. Ama hepsinde de çabuk toparlamıştı.

alien // bieberWhere stories live. Discover now