1.0 • teddy bear

268 24 30
                                    

"Seni burada bulmuştum," dedim elimle onu ilk gördüğüm yeri göstererek. Gözleri bütün çevreyi büyük bir hızla tarıyor, aynı zamanda dediklerimi dinliyor ve arada kafasını aşağı yukarı sallıyordu.

Onunla tanıştığımdan beni bir çok halini görmüştüm ama ilk defa bu kadar ciddi görüyordum. Dikkatli davranıyor, etrafına bir kartalın avına attığı bakışları atıyordu.

"Ve dediğim alet de..." gözlerimi yumdum ve baş ile orta parmağımı şakaklarıma bastırıp o metal yığınını gördüğüm yeri hatırlamaya çalıştım. Los Angeles'da asla göremeyeceğiniz çeşit bir yerdeydik ve o gün olanları pek hatırlamıyordum. Tek hatırladığım oydu, bir de gözleri.

"Şu aleti mi diyorsun?" dediğinde, sesi alaycı çıkmıştı. Ses tonuna aldırmadan, gözlerimi açıp işaret parmağıyla gösterdiği yere baktım.

Şaşkınlıkla kaşlarım kalktı. Hâlâ olduğu yerde, öylece duruyordu. Bir haftadır buraya kimsenin yolu düşmemiş miydi yani?

Derin bir nefes aldım ama sanki bu nefesimin biraz daha daralmasına yol açtı. "Evet," dedim. "O aleti diyorum."

Ariadne hızlı ama temkinli adımlarla metal yığınına doğru yürümeye başladığında, ben de arkasından kuyruğu gibi onu takip etmeye başladım.

Aletin yanına kadar yürüdü, daha sonra hemen dibinde dizlernin üzerine çöktü. Elleri aletin yüzeyine değdiğinde, kaşlarını çatıp, gözlerini kapatmıştı. Nereden geldiyse, orayı çok özlediği her halinden belliydi.

Karşımda duran, doğaüstü kıza uzunca baktım ve eğer ait olduğu yere dönmenin bir yolunu bulursa ne bok yiyeceğimi düşündüm.

Onu bırakabileceğimi sanmıyordum.

"Belki de burada çok durmamalıyız," dedim anlık gelen onu kaybetme korkusuyla. Gözleri önündeki aletten bana döndü ve "Ne?" diye mırıldandı. "Burada," dedim ve etrafıma bakındım. "Çok durmasak mı?"

Güldü. "Korkuyor musun?" Ödüm kopuyordu. Onunla tanıştığım günden beri her gece Tanrı'ya onu benden almaması için dua ediyordum.

Bir gariplik vardı. Daha onu tanımadan bu kadar bağlanmam, çok garipti. Siktiğimin mavi rengi o kadar güzel görünüyordu ki, beni sinirlendiriyordu, aynı zamanda sinirimi de alıyordu.

Büyük bir karmaşanın tam ortasındaydım ve hiç bir bok bildiğim yokken iş yapmaya çalışıyordum.

"Hayır, sadece huzursuz oldum." Bu gururuna yediremeyenlerin, korkuyorum, deme şekli değil miydi zaten?

"Merak etme," dedi. "Gideceğiz birazdan. Sadece bir şey almam gerekiyor."

Kaşlarım çatıldı ama ne alması gerektiğini o an için sormadım. "Bununla bir işin yok mu yani?" diye sordum kocaman şeyi kastederek. Gerçek adını bir türlü söyleyemiyordum sanki.

"İşim olabilecekmiş gibi mi gözüküyor?" dediğinde aleti şöyle bir süzdüm. Cidden çöplüğe bile almayabilirlerdi.

"Belki tamir falan edebilirsin diye dedim."

"Yok," dedi omuzlarını silkip. "Anlamam zaten ben bunların tamirinden. Motorum olacaktı şimdi varyaa," dediğinde gözlerim irice açıldı. "Motorun mu vardı?" Kafasını olumlu anlamda sallayıp eline aldığı bir kaç parça metali kenara doğru attı.

Acaba buradaki motorlar gibi miydi? Arabayı yerde gördüğünde şok geçirdiğine göre motorlar da uçuyor olabilirdi.

Koca yığının arkalarında gözden kaybolduğunda parmak uçlarımın üstüne yükselip onu görmeye çalıştım.

alien // bieberWhere stories live. Discover now