0.2 • earth

388 34 91
                                    

İyi okumalaar!

👽

"İyi misin?" diye sorduğumda, diğer yirmi dokuz sorumda olduğu gibi bana cevap vermeyeceğini ve sanki burada garip olan benmişim gibi bana bakacağını biliyordum. "Tanrı aşkına, bir şey söyle artık. Konuşamıyor musun?"

Etrafına bakındı ve tek elini kaldırıp ağır ağır parmaklarını oynattı. Bunu yaparken öyle bir havadaydı ki, parmaklarını ilk defa gördüğünü düşünmeye başlamıştım. "Ben," diye mırıldandı. Sesi çatallıydı. "Neredeyim ben?"

"Los Angeles," derken omuzlarımı silkmiştim. Kaşlarını kaldırıp bana baktı ama hemen sonra ellerini kaşlarına götürdü. Dehşete düşmüş bir hali vardı. "Bunları nasıl yapıyorum ben? Hangi dili konuşuyoruz?"

"Deli misin sen?" dedim tek kaşımı kaldırırken. Dediğime aldırmadan ayağa kalkmaya çalıştı ama hareketlenir hareketlenmez sertçe inleyip elini karnına götürdü. Ve ancak o zaman o ışık aklıma geldi. "Hey, orada kan olması gerekmiyor muydu?"

Bana baygınca baktı ama yine cevap vermedi. "Hangi gezegen burası?" Duraksadım. "Ne demek hangi gezegen burası?"

"Beynini kullanamayan yaratıklardan bahsediliyordu, onlar siz misiniz?" dediğinde ona yaklaşmak için eğdiğim belimi dikleştirip, aramıza küçük bir mesafe koymuş oldum ve karşımda kim olduğunu anlamaya çalıştım. "Ya evet, onlar biziz. Siz kimsiniz?"

"Herkes hangi gezegende olduğunu bilir," diye homurdandı elini iyice yarasına bastırıp ayağa kalkarken. Yüz ifadesi bu sefer sabit kalmıştı. "Beynini azıcık bile mi kullanamıyorsun?" Sorusunu ciddi olarak ve merakla sormuştu. Kaşlarımı çattım. "Şaka yapmıştım, tabii ki kullanıyorum."

"Şaka mı?" dediğinde, yüzündeki anlamamış ifade beni şaşırttı. "Evet," diye mırıldandım.

Etrafına bir daha baktı ve yüzünü buruşturdu. "Ne biçim bir gezegen burası?"

"Nasıl?" dediğimde her zamanki gibi yine bana aptalmışım gibi baktı. "Pis," dedi sonra omuzlarını silkerek. Omuzlarını silktikten hemen sonra gözleri hızla omuzlarına indi ve bir süre garip garip oraya baktı. Daha sonra derin bir nefes verdi. "Sen nerelisin? Marslı falan mı?" Güldü, ama cevap vermedi.

"Gezegenin bu kadar mı? Benimki çok daha büyüktü," dediğinde bazı şeyleri anlamaya başlamıştım. Ve korkmaya da başlamıştım. Siktir. Karşımdaki ya bir uzaylıydı, ya da bir akıl hastasıydı. Karnından çıkan ışığı düşündükçe ilk seçenek aklıma yatıyordu ve ben ne bok yiyeceğimi bilmiyordum. "Seninki mi? Gezegenin mi?" diye sordum ağzından laf alabilme umuduyla ama o yine cevap vermedi.

Ben de yavaşça gülüp, "Daha hiç bir şey görmedin," diye mırıldandım. Ona soru sormak anlamsızdı. Cevap vermiyordu ve pes de etmiyordu. Neden cevap vermediğini anlayamıyordum. "Benim gezegenim çok yaşlı olduğu için patladı," dedi dudaklarını büzerek.

"Nereden geliyorsun?" dedim yine kendimi tutamayarak. "Nasıl geldin?" Sorularımı yine cevapsız bıraktı ve sokağın çıkışına doğru yürümeye başladı.

"Seni hastaneye götürmeliyiz," dedim ona yetişerek. Kaşlarını çattı. "Hayatımda hiç görmediğim hâlde bu kelimenin anlamını nereden biliyorum ben," dedi kafasını yavaşça sallayıp. Sessizce söylemişti ama duymuştum. "Hayatında hiç hastaneye gitmedin mi?"

"Niye gideyim ki?" dediğinde kararsızca işaret parmağımla hâlâ elini bastırdığı yarasını gösterdim. Onu unutmuş gibi görünüyordu. "Ah," dedi ve elini oradan çekti. Biraz önce elimi ateş gibi yakan ışığın çıkacağını sanıp telaşla geriye çekildim ama hiç bir şey yoktu. Tamamen iyileşmişti sanki. "Bu da ne?" derken kaşlarımı çatmış, öylece karnına bakıyordum.

alien // bieberWhere stories live. Discover now