3.0

5.1K 376 100
                                    


William

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



William.

Belki de şu an hayatımda duyduğum en tatlı isim olabilir. Artık adını biliyordum. Bunu tarif etmem imkansızdı; ama artık onu tanımaya başladığım için heyecandan yerimde duramıyordum. Okula gitmek için hiç olmadığım kadar isteksizdim ama söz vermiştim, derslerimi aksatmayacaktım.

İstemsizce aklımda beliren hayaller eşliğinde onu düşünerek okula yürüdüm. Okulun kapısına geldiğimde artık iyice geç kalmıştım ve dışarda kimse görünmüyordu. O sırada ayakkabımı bağlamamış olmalıydım ki ayağım bir şeye takıldı. Yalpalarken birinin desteğiyle ayağa kalkmayı başardım. Gözlerimi yukarı kaldırdığımda onu gördüm, Arthur.

Büyük bir kayaya toslamış gibi hissetmiştim. Gözleri ile beni süzdüğünde ağzım açık ona baktım. O akşam bana görüşürüz dedikten sonra onu görmemiştim. O gülümseyene kadar aptal gibi ona bakmayı sürdürdüm.

Bu adamda insanı etkileyen inanılmaz bir mekanizma vardı. Büyüleyiciydi. Siyah kot pantolonu ve beyaz gömleğinin üzerine giydiği siyah ceketi ile karşımda dikiliyordu. Kendimi toparladığımda çantamın kolunu tuttum ve gülümsemeye çalıştım. Boğazım kurumuştu.

"Nasılsın Rose?"

Öksürdüm ve normale dönmeye çalıştım. Bu durumu abartmamam gerekiyordu. Sadece çok hoş birini gördüğüm için böyle oluyordum. Olay bu kadar basitti. Anlam yüklemem sadece beni üzerdi ve Arthur bunun için yanlış kişi sayılırdı.

"Teşekkür ederim. Sen burada ne yapıyorsun?"

"Veronica geç kaldı, onu derse yetiştirdim. Ama tek geç kalan o değilmiş."

Gülümsediğinde ortaya çıkan beyaz dişleri ve yanağında beliren minik bir gamze dikkat merkezim olmuştu. Aniden gözleri ile teması yakaladım.

"Evet, bugün öyle oldu."

Ellerimi birbirine bağlayıp yan yola amaçsızca baktığımda görüş alanıma girmek için tam önüme geçti ve gözlerini kısarak bana baktı. Başını hafif sağa eğmişti ve ellerini benim gibi bağlayarak dudaklarını kıvırdı. Sessizce beni izledi. Gözlerindeki çizgilerin oluşumunu gördüğümde göz göze geldik. Etkilenmiyorum diye içimden söylenmeye başlamıştım. Şu gözleri üzerimden çekmeliydi, hem de hemen. Neyse ki konuşmaya başladığında sevinmiştim.

"Veronica'nın canı sıkkındı. Sen ise tam tersine keyifli görünüyorsun."

İnkar edemezdim. Keyifliydim. Ama Arthur'u görünce daha da mutlu olmuştum. Bu nasıl bir şeydi anlamıyordum. Az önce bambaşka biri ile hayal kurarken şu an aklımda Arthur beliriyordu. Bunu yapamazdım. Bu onu aldatmak olurdu.

"Rose?"

"Efendim?"

"Dalıyorsun."

"Evet. Sanırım okula gitmeyeceğim bugün. Hiç derse giresim yok"

"Ne yapacaksın?"

"Bilmiyorum arkadaşımın yanına giderim. Ama o da bugün şehir dışında olacaktı. Her neyse eve dönerim."

Gözlerimi havaya kaldırdım ve şu an buradan yok olmayı diledim. Aramızdaki sessiz bekleyiş sürdükçe kendimi garip hissediyordum.

"İstersen bir şeyler içebiliriz."

Bir an duraksadım. Bu teklifi kesinlikle beklemiyordum.

"Bilmem ki?"

Şu an kesinlikle reddetmem gerektiğini hissediyordum. William'ın bundan hoşlanacağını sanmıyordum. Şu an belki de etrafta bizi izliyordu. Olabilir miydi?

Göz ucuyla arkama baktım. Daha sonra sağa ve sola döndüm. Eğer burada olsaydı kesin bizi görmüş ve anında mesaj atmış olurdu. Elimdeki telefondan mesajlara baktım. Ekranda bir bildirim görünmüyordu. Belki de görmezdi. Ayrıca Arthur ile bir şeyler içmem de ne sorun olacaktı ki? O Veronica'nın abisiydi.

Arthur'a döndüğümde şaşkınlıkla beni izliyordu. Deminden beri garip hareketler yapmamı izlemişti. Hayır, kesinlikle bunu kabul edemezdim. Bu yanlış olurdu.

"Olur, benim için fark etmez."

Ah! Ne zaman düşündüğümün tersine konuşmamıştım ki! Arthur yüzündeki gülümsemesinin genişliği ile günümü aydınlatırken aklımda William belirdi, hem de kızgın bir halde. Endişelenmiştim ama belli etmemeye çalıştım. Bir şeyler içeriz ve hemen eve dönerim diye düşündüm. Çok fazla takılmayacaktık.

Bir saat olmuştu ve hala elimdeki boş kahve bardağına sarılmış Arthur'un hastane maceralarını dinliyordum.

Gitmeyi çoktan unutmuştum ve keyifle onu izliyordum. Gülümsemesini ve güneşin yüzüne yansımasını izlemek mutlu etmişti. Ancak her mutluluğun bir an gölgelenmesi gerekecekti.

Telefonuma gelen bildirim sesi neredeyse yerimden sıçramama neden olacaktı. Anında vücudumdaki kanın beynime sıçradığını hissettim. Heyecanlanmıştım. Telefon önümdeki masada ışığı yanık bir şekilde beni beklerken sadece gözümü ona diktim ve sessizce bekledim.

"Telefonuna bakabilirsin Rose."

"Önemli olduğunu sanmıyorum. Nerede kalmıştık?"

Arthur küçük bir kahkaha attı ve beni şaşırttı. Kaşlarımı çattım ve onu izledim.

"Neden gülüyorsun?" diye sorma gereği hissetmiştim.

"Sevgilinden gizli geldin ve ondan mı çekiniyorsun?"

"Hayır, benim sevgilim yok."

"Hımm."

Cevabı sadece buydu. Bana inanmamışa benziyordu. Konuşmasına fırsat vermeden tekrar konuştum.

"Hem hayatımda biri olsa da kiminle oturduğum onu ilgilendirmez diye düşünüyorum. Birbirimizin hayatına müdahil olmak için birbirimizle olmamalıyız, birlikte iyi vakit geçirdiğimiz için ve yanında mutlu hissettiğimiz için olmalıyız. Bu da kimseye karşıdakini sınırlama hakkı vermemeli."

"Mantıklı. Senin bu şekilde düşünmeni sevdim. Daha önce de söylediğim gibi sen farklısın ve bu yönün çok ilgi çekici."

Beynimde bir anda flaşlar yanıp sönmeye başladı. İlgi çekici, ilgi çekici, ilgi çekici...

"Teşekkür ederim."

"O zaman kimsenin hayatını kısıtlamasına izin vermiyorsan, benim de seni kısıtlamama izin verme ve telefonuna bak derim."

Kafayı takmıştı. O telefona bakılacaktı. Mecbur elime telefonu baktım ve korkarak mesajı açtım. Neyse ki Carl'dan geldiğini görerek rahatladım. Ama rahatlamam bir anda solmuştu. İşte bu gerçekten büyük bir şaka olmalıydı.

Carl: Aşık oldum.

Carl: Aşık oldum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Rosemary | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin