2.5

5.2K 381 60
                                    


           

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

           

İki hafta sonra

İki haftadır John bir tek kelime bile yazmamıştı. Ben de yazmamaya karar vermiştim. Onu zamanla daha az düşünmeye başlamıştım. Sanırım durumu kabullenmiştim.

Bazen öyle bir an gelir ki tüm o umutlarınız, hayalleriniz yıkılır ve siz üzülmek yerine yolunuza bakar, eski günlere dair herhangi bir düşünme eylemi içinde bulunmazsınız. Zaman öyle bir işler ki içinize, herkesin aslında hayatınızdan bir gün gideceği gerçeğini belleğinize kazırsınız.

Okul çıkışı Jason'ın yanına gitmek üzere okul bahçesinden çıkmak üzereydim. Arkamdan bana seslenen Carl ile ona doğru döndüm.

Terli yüzü ve elindeki havlusu ile nefes nefese kalmıştı. Okulun basketbol maçına katılacaktı. Ona daha önce de söylemiştim, kalabalık ortamlardan asla hoşlanmazdım.

Karşımda durdu ve o masum bakışını yüzümde gezdirdi. Son zamanlarda onunla olduğumuzdan daha da yakındık ve neredeyse her gün okulda birlikte oturuyor, yemeği birlikte yiyorduk. Onu tanıdıkça aslında iyi arkadaş olabileceğimizi anlamıştım. Ama bugün için ona asla söz vermemiştim.

"Rose! Neden beni kırıyorsun?"

"Carl söylemiştim. Tekrar etmeyeceğim. Hem Jason yeni gelen kitaplar konusunda ona yardımcı olmamı bekliyor."

Carl son kez şansını denemek istese de inadımı kırabileceğini düşünmüyordum. Ama nasıl olduysa kırmıştı. Bazen onu kırmak yerine kendimi asla düşünmediğim bir aktivitede buluyordum. Arkadaşlık aslında böyleydi, biraz kendinden fedakarlık etmen gerekiyordu.

"Tamam, ama sonrasında seni de yardım için kafeye götüreceğim anlaştık mı?"

"Yapma Rose. Jason ile pek anlaşamıyoruz biliyorsun. Aşırı takıntılı ve sen haricinde etraftaki diğer insanlara karşı oldukça katı bir hali var."

"Abartıyorsun."

"Sen görmemeye devam et şaşkın."

Carl beni kolumdan sürükleyerek maç alanına doğru götürdüğünde ona engel olmamıştım. Gitmeden önce şans diledim ve gösterdiği yere oturdum, en öne.

Aradan geçen birkaç dakikada Jason'a mesaj atarak ona geç geleceğimi ve Carl'ı da yanımda getireceğimi söylemiştim ama cevap bile vermemişti. Sanırım gerçekten de Carl'dan hoşlanmıyordu.

Basket maçı başladığında gözüm Carl'ı aradı. O da beni görünce yakınıma geldi ve ellerini aradaki engele dayayarak gülümsedi ve gitti.

Arkadan gelen sesleri üzerime alınmasam da aslında şu an okulun büyük bir kısmı bizi izliyordu. Carl sonunda oyuna dahil olduğunda bitene kadar gözlerimi ondan ayırmadım. Arkamdan gelen seslere kulak verdiğimde ise kendi adımı duymuştum. Duyduklarım ile yüzümün kızarmasına engel olamamıştım.

"Carl ile Rose'un sevgili olduğuna inanabiliyor musun? Çocuk azmetti ve başardı. Pes..."

Neden bahsettikleri hakkında tek bir fikirleri bile yoktu. Bir erkek ile bir kadının arkadaşlığı her zaman toplumdan bu şekilde tepki görmemeliydi. Sinirlenmeye başlamıştım.

Onlara bakmak istedim ve arkamı döndüm. Gördüğüm yüzleri tanıyordum. Veronica'nın arkadaşlarıydı. Beni görünce yüzlerini çevirdiler. Gözlerim Veronica'yı aradı ama bulamadım. Ortalıkta görünmüyordu. Şaşırtmıştı. Bu gibi etkinliklerde ilgi odağı olmayı severdi.

Maçın bitmesine yakın ara verilmişti. O an Carl'ı bana doğru koşarken görmüştüm. Yüzü kızarmıştı ve damla damla terler yüzünden süzülürken bana seslendi.

"Rose senden bir şey isteyebilir miyim?"

Sesini duyduğum gibi yakınına gittim. O an arkamdan gelen biri kolunu bana çarpıp Carl'ın tam önünde dikilmişti. Gelen kişi Veronica'ydı. Ben de onu bekliyordum.

Elindeki su şişesini ona uzattı ve bir şeyler söyleyerek arkasını döndü ve bana baktı. Garip bir sırıtış ile karşılaştığımda ne olduğunu anlayamamıştım. Carl ona karşılık ne söylediyse bir anda sinirlenmiş olmalıydı ki topuklarına vura vura yanımızdan geçti ve gitti. Ona bakarken Carl bana tekrar seslendi.

"Rose!"

"Ne söyledi?" diye sordum.

"Boşver saçmalıyor. Maç sonuna kadar bekleyeceksin değil mi?"

"Bunun için mi çağırmıştın?

"Su isteyecektim ama birisi senden önce davrandı."

Gülümseyerek sahaya döndüğünde arkasından bakakaldım. O an karşı takımın yerinde biri gözüme çarptı.

Herkes yerinde otururken o ayaktaydı ve kapüşonunu sıkıca çekerek yüzünü bana çevirdi. Ya da ben öyle düşünmüştüm.

Yerime oturduğumda hala gözlerinin üzerimde olduğunu hissettim. Geri kalan tüm zamanda karşılıklı birbirimizi izliyorduk. Maça odaklanamadım.

Çıkan bağırışlar ve herkesin yerinden kalkması sonucu bittiğini ve bizimkilerin kazandığını anlamıştım; ama hala gözüm ondaydı. Kımıldamıyordu. Bekliyordu. Tedirgin olmuştum.

Aklıma gelen kişi olup olamayacağını düşündüm. O an aklıma yakınına gitmek geldi. Kalktım ve biten maçın ardından ayrılan kafileye takılmadan aradan geçerek karşı alana yürüdüm.

O da kalktı ve benimle birlikte bana doğru yürümeye başladı. Sanki birbirimize hızla ilerliyorduk. Adımlarımı atarken titremeye başladım. Ya oysa ve benimle konuşmak isterse ne yapacaktım diye düşünmeye başladım. Heyecandan ne yapacağımı bilemedim.

O kadar yaklaşmıştık ki artık birkaç adım sonra yüzünü seçebilecektim. Ancak hiç ummadığım bir şekilde karşımda beliren kişi sevinçle boynuma atladı. Ve karşımdaki kişi de dahil herkes ikimizi izlemeye başladı, ben ve bana sarılan Carl'ı.


Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Rosemary | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin