BÖLÜM 5: ZERDALİ

Start from the beginning
                                    

Poşetin içinden başka bir cam şişe daha çıkardığında, onu da bana göstermişti. "Bu da bana."

Anlamsız gözlerle onu izlerken, o gözlerini yumup ağrısını dindirmeye çalışan bir tavırla şişeyi yine gözüne bastırmıştı. Bir tepki veremedim, onu izlemekten başka. Zamanla bakışlarım elime tutuşturduğu şişeyi bulmuştu. Sanırım alkollü bir içecekti. Onun gibi şişeyi sızlayan parmaklarımın üzerine yasladım. Soğuk, süzülmekte olan etimin sızısına karşı bir taarruz vermiş gibiydi. Hem iyi gelmişti, hem de fazlaca hissiz...

Kafamı kaldırıp yolu izlemeye başladım. Karanlık giderek caddenin gölgelerinden çıkıp adım adım yollarda gezmeye başlamıştı bile. Bulutlar sızılarımızın üzerinden bizi es geçip gitti. Sokak lambaları açıldı. Sanki alacakaranlığın ortasında sadece ikimiz kalmıştık. Sadece ben ve o...

Şişesini açtığını işitince bakışlarımı ona çevirdim. O zaman şişeyi kafasına diktiğini ve içtikçe yükselip alçalan âdemelmasını görebilmiştim. Şişeyi dudaklarının arasından ayırdı. Hâlâ kanamakta olan burnunu da, artık yırtılmış olan kazağının koluna silmişti. Öylesine etrafa dokunan bakışları ansızın benim gözlerimle buluşmuştu.

"Ne?" diye kaşlarını çattı. "Sen neden içmiyorsun?"

Bakışlarımı yeniden elimdeki şişeye çevirmiştim. Birkaç saniyenin ardından onun gözlerine bakarak kafamı sağa sola salladım. Ben bu işlemleri uygularken o sakince elindeki şişeden içkisini içmeye devam ediyordu. "Anladım, sen daha süt çocuğusun..."

Kaşlarım çatılırken öfkeyle onun gözlerine baktım. Bu tavrım üzerine gülmüştü. Fakat patlak dudağı gülüşünü çok geçmeden soldurmak ister gibi yüzünü acı içinde buruşturmuştu. Yine de buna aldırış etmedi. Konuşmasına devam etti: "Merak etme, herkesin hesap vermesi gereken bir ebeveyni var."

Bir cevap vermediğim için birkaç dakika beni umursamadan etrafı izlemiş olsa da, sonunda bakışlarını bana çevirebilmişti. Gözleri merakla kısıldığında, "Küs müyüz yoksa?" diye sordu.

Tepki vermedim. Sıkıntılı nefesini dışarıya salarken bir eliyle yüzünü ovuşturdu. Ardından yanıma doğru biraz daha kaykılmıştı. Çatık kaşlarımla onu izlerken o çoktan yüzüme doğru eğilip kaşlarını havaya kaldırmıştı. "Özür dilerim. İnan bana, senin orada olduğunu fark etmemiştim bile."

Fark etmediğini en başından anlamıştım zaten. Ama canım böylesine yanarken ona o an pek sıcakkanlı davranamamıştım. Elimi kaldırıp ona, "Seni affettim," dedim. Bu hareketimden sonra gözlerindeki anlamsızlık hızla büyüdü. Şaşkınlığını belli eder gibi kaşlarını çattığında, "Dur bir dakika," demişti. "Sen sağır mısın?"

Gözlerimi devirdim. Neden insanlar hep aynı tepkiyi verirdi ki? Kafamı sağa sola sallayarak ona dudaklarımı gösterdim ve "Konuşamıyorum," der gibi elimi salladım. Kaşlarını anladığını belirtircesine kaldırıp indirmişti. Fakat hâlâ gözlerindeki merak sönmemişti. Yine de bunu deşelemedi. Onun yerine elimdeki şişeyi alıp metalik kapağını açmış ve yeniden elime tutuşturmuştu. "Ben de bazı konularda sessiz kalabiliyorum."

"Ben içki kullanmıyorum," diye ellerimle ona anlattım.

Yüzünü buruşturdu. "Senin yaptığın bu saçma hareketlerin ne anlama geldiğini bilmiyorum. En iyisi itiraz etme ve bana eşlik et."

Keskin soluğumu dışarıya salarken elimi kafama doğru yaklaştırıp, "Sen deli misin?" der gibi bir tepki verdim.

Kafasını sallayarak, "Hı, hı," dedi içinden. "Ondanım."

Gülümsediğimde el konuşmamla devam ettim. "İşine gelince beni anlıyorsun."

"Evet, bence de hayat çok güzel..." deyip içkisinden bir yudum daha aldı.

12 GECE | OGÜN ENESWhere stories live. Discover now