~ Sessizlikten önceki sahne ~

44 2 1
                                    


Metrodan çıktım, yürüyorum öylece. Aslında eve gidiyorum ve varmama neredeyse çok az mesafe kalmış durumda. Fakat adımlarım belirsiz bir şekilde yavaşlamış gibi. Sanki yürüyorum fakat adımlamıyorum. Aslında vücudum hareket halinde fakat ruhum rüzgara karışmış, bir o tarafa bir bu tarafa gidip geliyor. Etrafta insanlar var. Kimisinin acelesi olduğundan hızlı, kimisinin çok boş zamanı olduğundan rahat bir şekilde yürüdüğü bir insan kalabalığı. Yanına 3-5 arkadaşını almış sohbet ederek eve giden öğrenciler mi desem, çocuğunun elinden sımsıkı tutmuş anneler mi ve ya elinde çantası yanına yalnızlığını almış iş adamlarıyla dolu hoş bir sahne oluşturan bir kalabalık. Yürüdükçe kaybolup gitmelerine rağmen az ilerde yenilerine denk geldiğim bir kalabalık. Dışardan bakınca hepsi aynı, monoton "İnsan" fakat eğer aralarında az da olsa tanıdıklarım rastlasaydım belki daha farklı bir açıdan bakma şansım olurdu ve bu "Hoş sahne" büyüsünü kaybederdi. Kıyaslama durumu ortaya çıkar ve o tanıdıklarım ve tanımadıklarım arasında bir gölge meydana gelirdi. Kim bilir.. Bakış açısı yine de ...

Sonuçta her ne kadar "İnsan" olsak ta, çok farklıyızdır bir-birimizden. Şu anda benle aynı anda bir şeyler yazan bir başkası da vardır fakat yazdığımız içeriklerde mutlaka duygusal farklar vardır. "İnsanlar" da aynı ola bilir fakat her kes bir-birinden çok farklı ruhlara sahiptir. Duygular, yansımalar, düşünce tarzları, hepimizde ortak var olan "Göz"lerimizden baktığımız dünyalar ve daha fazlası.. Çoğunluğumuz "Göz"lere sahibiz ve belki bu bizi az bir ihtimal benzer yapıyordur fakat baktığımız dünyalar o kadar farklı ki, aynı ülkede yaşamamıza rağmen aramızda bir ülke fark vardır muhakkak. Çünki sayımız her ne kadar fazla olsa da aslında kendimizle baş-başayken hepimiz yalnızızdır. Kimisi ruhunun derinliklerinde zorluklarıyla birlikte yalnızken, kimisi gözlerinde saklı umutsuzlukla yalnızdır. Sonuç itibariyle dışardan bakıldığı zaman yine aynıyız..

Hepimizin kendince bir inancı vardır. İster dini bir inanç olsun isterse de yaptığımız işe duyduğumuz inanç. Dini inanç bazılarına pek bir anlam ifade etmeye bilir. Sonuçta benim inandığım "Tanrı"ya bir başkası inanacak diye bir kural yoktur. Öyle bir kural olsaydı, en başından beri farklı dinlere sahip farklı ülkeler meydana gelmezdi yaşadığımız evrende. Tek bir ülkede tek bir inanca sahip olarak doğmuş tonlarla kaybolmuş "ruhlar" varolurdu. Ne kadar garip, değil mi? Düşünsenize inancınız bile kısıtlı, düşleriniz bile anlamsız..

Bu kadar farklı olmamızın asıl nedeni belki de "İçimizde" duyduğumuz farklı inançlarımızdır. Bu inançlar zorla değiştirilmesi mümkün olmayan parçamızdır. Hayal edin, inandığınız bir din var ve etrafınızdaki insanlarınkine çok zıt. Sürekli ya sizi dışlar ya da inancınızı değiştirmek için uğraşırlar. Aslında bu en büyük hatadır bana göre. Bir insanın inancını değiştirmek demek onun gerçek benliğini mahv etmek demektir. Eğer bir şeye inanmayı seçmişsek, demek ki az-çok benliğimizi inşa etmişizdir. Bu, uzun zamandır ufak-ufak inşa ettiğimiz yuvayı birisinin kendi boşluğuyla mahv etmeye çalışmasına benziyor adeta. Çok saçma değil mi?

Bir Tanrıya inanıyoruz ve ya Tanrı ve dinsel inançlara sahip değilizdir. Sonuçta seçtiğimiz yol ve vermiş olduğumuz karar kimseyi dinlemeden kendi yalnızlığımızla beraber verilmiş ise eğer, demek ki ruhumuz daha terk etmemiştir vücudumuzu. Küçücük umut parlıyordur kimimizin kalbinde, kimimizin gözlerinde. Kimisi yansıtıyor kimisi ise kendine saklıyordur dikkatli bir şekilde.

Yolun yarısını kat ettikten sonra etraftaki insan sayısı 4-5'e inmiş durumdaydı. Dar bir yol uzanıyordu önümde. Genelde pek insana rastlayamayacağınız, ara sıra 1-2 arabanın keçtiği bir ara yol. Sol taraf apartmanlar iken sağ tarafta boş bir ana okulu. Ana okulu olmasına karşın çocuk sesini nadiren duymak mümkün. Daha demin bir sürü insanın arasında düşlerime dalmışken, şuanda kendimi ve attığım adımları fark etmeye başlamıştım. Bir kaç dakika önceki hoş sahne yerini huzurlu bir sessizliğe bırakmıştı. İlerlemeye devam ediyordum amaçsızca. Aslında bir amacım vardı, eve varmak ve vardığım gibi aklımdakileri kağıda dökmek. Yine de bir şeyler eksik gibiydi. Bir şeyler eksikti ama ne? Cevabı bulması zor bir yere saklamış gibi hissediyorum. Belki de zamanı geldiğinde rengini belirtecek olan yeni bir inançtır? Kim bilebilirki daha ben emin değilken..

İnançlar Kaybolmasın yaşadığımız evrenden. Yarınları düşlemezsek eğer, dünleri atlatamamamız gibi inancımızı kaybedersek eğer, ruhumuzu ebediyyen kaybetmiş oluruz. Sonuç olarak içi boş bir vücut bir süre sonra elbet çürümeye başlar. İnançsız bir ruhun zamanla belirsizleşmesi gibi ~ 

Peki ya umudun rengi?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin