Kan neden kırmızı?

40 4 0
                                    

Her bir bireyin yaşamı tıpkı bir "hayatta kalma oyununa" benzer. Doğru yanıtlarla ilerlerken, en ufak bir hatanın dibi boylatacağını bildiğimiz halde yine de kendini tekrar ettirmesine sevk eden birer oyun. Geleceğe karşı körüzdür belki de birçok sefer. Umutsuzken yine de bir umut aramamız gibidir, önümüzü göremediğimiz bir yolda kör-kütük adımlamak. Her birimiz korkularımızı taşırız yanımızda. Kiminin korkusu belki de "Korkusu"nun ta kendisidir. Soğukken ruhumuz belirsizleşmeye başlar, duygularımız. Bizi biz yapan duygularımız, kaybolmaya başladığı andan itibaren varlığını yitirmeye sevk eder kişiliğimizin. "Keşke zamanı birkaç saat önceye ala bilseydim" diye geçirmişizdir kaç kez içimizden. Düşünmek aklımızı kemirerek, seslerin kaybolmasına neden oluşturabilir belki de. Ah şu belkiler yok mu şu belkiler..

 "Acaba sesleri duymasam nasıl olurdu?" diye düşünerek takmışızdır kulaklıkları. Duymak istediğimiz sesi açarak kapatmışızdır kulaklarımızı kalabalığın umutsuz çığlıklarına. Yine korkuyoruzdur muhtemelen o nefret ettiğimiz çığlıkların bizi içine sürüklemesinden. Kanımızın uzun bir süre donmasından, gözlerimizin derinlerde bir yerlerde karanlığa mahkum olmasından. Peki ya kan neden kırmızı? Elimizi kestiğimiz ve ya kaza sonucu bazılarımızın kalbine korku salmayı başarabilen kan neden kırmızı? 

Kırmızı sıcaklığın rengiyken biraz da cesaret barındırıyor kendinde. Damarlarımızda sürekli akmasını sürdürerek tüm vücudumuzu ayakta tutan da kan değil midir? Kanımız donmadığı sürece hepimizin içinde ufacık bile olsa cesaret barındığı apaçık ortada değil mi? Duygularımıza yaşam vererek, mutluluğu, huzuru, heyecanı, üzüntüyü bizlere armağan eden ta kendisi değil midir? Sadece rengi değildir kırmızı, tüm varlığıyla kırmızıdır. Bazılarımız elimiz, kolumuz, bacağımız kesildiğinde ortaya çıkan kanın korkusuyla ya dilimizi yutar ya da çığlık atarız. Aslında içimizde birikmiş olan duygulardır kendini kan görünümünde dışa vurmaya çalışan o sıvılar. Deliler gibi haykırsak bile kimsenin anlamayacağı bilincinde olduğumuz zamanlar ortaya çıkan duygular. Yara ne kadar derin olursa, kan bir o kadar fazla akmaya başlar. Üzerini kapatmaya çalışarak durduramazsın. Bastırman gerekir acısından ruhun kahroluncaya kadar. Bir süre sonra yaranın acısı hafif gelir ve sadece bastırmaya çalışmanın verdiği acıyı hissedersin. Kan durar elbet fakat bu sefer de duyguların göz yaşlarında birikerek yüzüne doğru süzülmeye başlar ve kaybolur havaya karışarak. Kimse fark edemez nasıl kaybolduğunu. Vücudunun hafiften soğuduğunu hissetmeye başlarsın fakat üşümezsin. Vücudunu ısıtan kanının boş yere aktığını fark etmek kalır geriye. Ne de olsa yine bastırmışsındır. Aynı duygularını her seferinde bastırdığın gibi. Çığlığını sadece senin duyabilmen gibi. Fark etmişsinizdir, kan bir süre kaldıktan sonra rengini değişmeye başlar. Sanki daha bir solgun renk alır. Kimi zaman heyecanını, mutluluğunu kaybeden bizler gibi rengini kaybeder kan da.

"Kan kırmızı akıyorken bozmayın rengini, bırakın aksın, bırakın haykırsın içinizdeki üzüntüleri. Bazı duygularınızı onlar sizi terk etmeden önce siz terk edin. Terk edin ki, yeni duygulara sıra gelsin. Hata olarak görmeyin hayatınızı. Kırmızının verdiği sıcak kapsasın ruhunuzu ebedi huzura"

Peki ya umudun rengi?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin