Rüzgarla Dans

37 3 0
                                    

Soğuk hava denildiğinde akla ilk gelen şey nedir? Muhtemelen rüzgardır. Aslında yağmur da olabilir ve ya kar mı desek? Çok mu kışa kaçtı?

Daha dün yazın son kırıntılarını yaşarken, ansızın bu gün sert bir rüzgar kapladı şehri. Hiç durmaksızın yağmuru da kattı kendine. Öylesine bir soğuk sarmıştı ki etrafı sanki sonbaharı yaşamadan direk kışa geçiş yapmıştık. Sanki mevsimler unutmuştu tarihi, içinde bulunduğumuz zamanı. Böylesine bir hava durumuna neden olacak kadar ruhumuz mu dumanlıydı, düşüncelerimiz mi karışık , karar vermek zor sanki. Fakat havadaki ani değişim çok güzel anlatıyordu karamsarlığa kapılmış şehri. Deliler gibi yağan yağmur sanki rüzgarı gizlemeye çalışıyordu. Tıpkı duygularını sahte bir gülücükle bastırmaya çalışan insanlar gibi. Duygularımızı dolu-dolu yaşamak varken neden bastırmak zorunda hissediyoruz ki? Farklı yaşamlar arası güvensizlik mi yoksa insanların körelmiş ruhları mı neden oluyor acaba? Belki de sahte gülücüklerle bastırdığımız duygularımız değil de sahte benliğimizdir? Olduğumuz kişiyi terk ederek sahte bir kişilik yaratmamız mı neden oluyor yağmurda saklanan rüzgara? Şehir mi karamsarlığına hapsetmiş bizleri?

Düşüncelerimizden arınmamız için kendimize sorup durduğumuz sorular adeta sonu görülmeyen bir boşluğa sürüklüyor ruhumuzu. Görmeye çalıştığımız ve görülen manzara arası ince çizgi..

Rüzgar esmeye devam ettikçe sanki duygular kabarmaya başlıyordu. Her kes her zamankinden daha bir farklıydı. Kimisi mutluluktan saçmalıyor, kimisi ise köşelerde yaktığı sigarasının dumanını içine çekiyordu vücudunu soğuğa teslim etmeye kararlıyken. Her bir ruh farklı bir şekilde yaklaşıyordu rüzgarın iletmeye çalıştığı duygularına. Bazıları onunla bir bütün olmayı seçmişti adeta. Sanki dans ediyormuşcasına. Rüzgarın ahenginde atılan adımlarla, yağan yağmurda basılan notaların melodisine teslim ederek ruhunu. Sertleştikçe rüzgar, genişliyor gibiydi dans alanı. Bütün şehri dansa kaldırmaya çalışırken, öte yandan da kaybolmuş ruhları birer birer yaşama davet etmeye çalışır gibi esiyordu. Yakılan sigaraların dumanları bile karışmıştı havadaki ahenge. Gök yüzünü saran güzel melodiyi sadece gözleri kapatarak içe çekilen havayla beraber yaşamak mümkündü. İmkansız değildi sonuçta, sadece duyguların güvenine ihtiyaç vardı. Vardı fakat ortada duygu yoktu. Körelmiş birer anı olarak gelip geçiyordu film şeridinden. Zaman bol olmasına rağmen kısıtlıydı manzarayı doya-doya yaşamaya. Rüzgar esip-esip duracaktı, yağmur bir süre sonra gökyüzüne geri dönecekti. Aynı hepimizin kendini ait hissettiği dünyaları gibi. Kalbimizde bir yerlerde oluşturduğumuz, gizli dünyalar. Kimselerin bizleri bulmasını istemediğimiz anlarda saklandığımız, sırlarla dolu bir dünya. Kimisininki griyken, kimisininki mavi olan dünyalar. Her kesin kendi rüzgarıyla baş-başa dans ettiği tek kişilik dans alanları..

"O zaman kendi dünyalarımızda dans edelim rüzgarla. Yağmurun ortaya çıkardığı notalarda adımlayarak, teslim edelim ruhumuzu huzurun melodisine. Bir süreliğine şehrin karamsarlığından arınmak dileği ile.."

Peki ya umudun rengi?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin