"Merak etmeyin. Babama söylemem. Biz Mavi'yle konuştuk. O size anlatır. Ben sadece Zuhal'i görüp gideceğim. Emin olun size zarar vermek istemiyorum. Zaten olanlar beni çok yordu. Sanırım benim için veda vakti geldi. Artık Hollanda'ya geri döneceğim." 

"Bence de dön artık sen. Dön de Zuhal'i neden görmek istiyorsun onu anlamadım ben? Bak ona en ufak bir zararın olursa seni.." Feyza, dikkatini benden çekip bu sefer de Helen'in üzerine doğru depar almıştı. Son anda önüne geçerek ona engel oldum. Ben araya girince Feyza sinirlenip sırtıma geçiriverdi. Benim yerimden sıçramam ile Zuhal'in yattığı yerde bir hareketlilik oldu. Zuhal acıyla yerinden sıçramış, sırtını tutuyordu. İyiydi! O iyiydi! Kendine gelmişti sonunda! Bana döndü. Yeniden ayaklanmıştı. Koşarak yanına gidip kollarıma almıştım o ne olduğunu anlayamadan. Sıkı sıkı sarılıp kokusunu içime çektim.

"Döndün aşkım, döndün. Bana geri döndün! Çok korktum Zuhal. Yemin ederim aklımı oynatıyordum." Zuhal, bana sarılmak yerine beni hızlıca itmişti.

"Mavi sırtım deli gibi acıyor! Ne oldu?" 

"Şey, özür dilerim Zuhal. Senin canını acıtmak istememiştim. Amacım Mavi'ye zarar vermekti. İyi misin?" Feyza, telaşla yanımıza gelmiş, bir yandan Zuhal'i süzerken diğer yandan da yumruğunu bana sallıyordu.

"Neden Mavi'ye zarar vermek istiyorsun ki? Ayrıca bana ne oldu? O kadar açım ki... Koca bir ineği yi.." Zuhal koltuktan kalkmış, sendeleyen adımlarla mutfağa yönelmişti ki Helen'i gördü. 

"Mavi? Mavi burada neler oluyor? Onun burada ne işi var?" 

Zuhal'in ağzından;

Ölüm uykusu muydu yaşadığım yoksa gerçekten ölmüş müydüm? Bilinçsizce uzanıyor, acemice nefes alıp veriyordum. Vücudumda acı yoktu, evet, ama hiçbir his de yoktu. Neredeydim? Ben kimdim? Sırtımdaki acıyla birlikte birden bütün anılarım doluşmuştu gözlerimin önüne. Hatırlıyordum. En sonunda. En sonunda yeniden hissedebiliyordum. Sırtımdaki ağrının hiçbir önemi yoktu. Beni dünyaya geri getirmişti çünkü. Mavi, Mavi kollarımdaydı.

"Döndün aşkım, döndün. Bana geri döndün! Çok korktum Zuhal. Yemin ederim aklımı oynatıyordum."

"Mavi sırtım deli gibi acıyor! Ne oldu?"

"Şey, özür dilerim Zuhal. Senin canını acıtmak istememiştim. Amacım Mavi'ye zarar vermekti. İyi misin?" 

"Neden Mavi'ye zarar vermek istiyorsun ki? Ayrıca bana ne oldu? O kadar açım ki... Koca bir ineği yi.." Mutfağa koşar adım yönelmiştim ki onu gördüm. O mavi gözler beni yakalamıştı. Bir de utanmadan gülümsüyordu. 

 "Mavi? Mavi burada neler oluyor? Onun burada ne işi var?"

 "Aşkım, düşündüğün gibi değil. Sana sonra anlatırım. Hadi biraz yemek ye de." Ben, kendimde değilken Mavi hemen Helen'e mi koşmuştu? Nasıl yapabilirdi bunu bana? Neden?

"Açıkla hemen. Dinliyorum." 

"Ben en iyisi gideyim. Size iyi şanslar. Ve Zuhal, Mavi'ye böyle iyi baktığın ve koruduğun için sana teşekkür ederim. Hoşça kalın." Kapıyı kapatıp uzaklaştı. Kaçmıştı demek daha doğru olurdu. 

"Evet, seni dinliyorum." Mavi'ye döndüm. Her ne kadar açlıktan bayılmak üzere olsam da olanları anlamadan boğazımdan bir lokma geçmezdi. 

"Gel, bir şeyler ye lütfen. O sırada anlatırım." Ev halkı seferber olup hızlıca yemek hazırlayıp önüme koydular. Yemeklere dalarken gözüm hala Mavi'nin üzerindeydi. 

"Dinliyorum." 

"Bak durum tam olarak şöyle..." Ve Helen'in geldiği andan itibaren sonuna kadar ne olduysa hepsini tek tek anlattı. Her ne kadar suçsuz da olsa yüzümü ısrarla sinirli halde tuttum. Helen'i hayatından bu sefer tamamen çıkarmıştı. Buna çok seviniyordum. Ama daha önce de hayatından çıkardığında ne olduğunu görmüştük. Sorun artık Helen değildi. Sorun o, ölümsüz ve en güçlü olmaya kafayı takmış çılgın, kaçık babasındaydı. Bazen gerçekten de Mavi'ye hak veriyordum. Küçük bir ada olsa, o adamı öldürmeyi düşünmüştüm.

"Tamam. Haklı olduğun için bir şey demiyorum. Yoksa elimden kurtulamazdın." Rahatlamış görünen Mavi etrafına gülücükler saçıyordu.

"Teşekkür ederim sevgilim. Aslına bakarsan bu kadar çabuk affetmeni beklemiyord... Ahhh! Ne yapıyorsun ama?" Çatalı, koluna saplayıp çıkarmıştım o konuşurken. 

"Ama senin canın yanmadı mı Zuhal? Az önce Mavi'ye vur.."

"Eğer gerçekten acımadan, sevgiden uzak vuruyorsa onun canı acımıyor Feyzacığım. Yani senin çok sevgili arkadaşın Zuhal, beni acımadan çatalladı. Ben de aptal gibi affetti sanıyordum!" 

"E, bu kadar kolay olacağını sanmıyordun değil mi?" Orada olduklarını unuttuğum amcasıyla babası kahkahayı koyvermişti. Yemeğimizi keyifle yemeye devam ettik. Onlar da bana katılmıştı. Hele Mavi çok aç görünüyordu. Yine bütün masayı silip süpürmüştü. Hatta bir but yüzünden onu yine çatallayacaktım az kalsın. 

"Yedik içtik iyi hoş da sana ne oldu Zuhal?" Tales kahvesini yudumlarken soruyu ortaya bıraktı.

"Bunu bir bilsem? Sadece kendimi iyi hissetmiyordum. Sonra her yer birden karardı. Bilincimi kaybetmiştim." 

"Yediğin içtiğin bir şeyden olacak değil ya? Ne olmuş olabilir?" Mavi'ye de kahve getiren Feyza, Kemal'in yanına otururken sormuştu. Sahi, Kemal'i de unutmuştum. Hepsinden daha sessizdi. 

"Bu tür eski ve güçlü büyülerde bile zorlanmaması gereken sınırlar vardır. Bence artık süre azalıyor. Büyücü söylemişti ya Zuhal'e sonunda biriniz ölürsünüz diye. Unuttunuz mu? Artık yaklaşıyor olmalı. Mavi'nin gözleri neredeyse kahverengi olmak üzere. Bu, iyiye işaret değil." Tuğrul Amca'nın sessizliğini bozması, onun dakikalardır bunu düşünüp tarttığını gösteriyordu. Biraz düşününce mantıklıydı da.

"Peki neden Mavi değil de Zuhal bayıldı?" Kemal de aramıza katıldı.

"Onu da düşündüm. Yine yanılmıyorsam Zuhal bize Helen, Mavi'ye yaklaştığında olan şeylerden bahsetmişti. Belki de Helen çevremizde dolaştığı için Zuhal etkilendi." Tuğrul Amca bir kez daha mantıklı konuşmuştu. Şu an ortaya attığı bütün teoriler, birer yapboz parçası gibi tam oturuyordu yerlerine. 

"Büyücü bizi bulur artık. Helen de gittiğine göre gelir. Hazırlıklı olmalıyız." Kemal yeniden ortaya atılmıştı. 

"Evet. Kemal haklı. Bunca zamandır gelmemesi bile şaşırtıcı. Aslına bakarsanız buraya geldiğimiz ilk gün bile bizi bulabilirdi. Neden bu kadar bekledi ki acaba?" Yine Tuğrul Amca cevap verir umuduyla ona doğru konuşmuştum. Ama o, kahvesine dalmıştı. Düşünüyor olmalıydı. Hepimiz yataklarımıza dağılırken yüzlerimiz gülse de gözlerimizde endişe vardı. Helen'in gelişi ve gidişi kolay olmuş gibiydi. Aslında her şey çok kolay olmuştu. Buraya gelmemiz, Tuğrul Amca'nın yardım etmesi, Mavi'nin babası, şimdi de Helen... Her şeyin bu kadar kolay olması tesadüf müydü? Kader miydi? Yoksa daha büyük şeylerin habercisi miydi?  

Yazardan; 

Kısa ama tadımlık olsun dedim :) <3

Mavi IsırıkHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin