" Oturucaksan daha, geliyim istersen aşağıya abi. Yarın pazar nasılsa"
" Gel be koçum. Çıldırıcam kendi kendime konuşmaktan"
Bu adam da bana koçum moçum demiyor mu. Gülesim geliyor. Ama bir taraftan da, beni öyle görüyor olması gururlandırıyor. Kuzguna yavrusu şahin görünür, misali bakıyor zahir bana. Kendi babamın bakamadığı gibi.
Montumu alıp indim aşağıya. Neyse içerde oturmuş Sabri abi. Gece dışarısı buz gibi. Bahçeyi gören ön masalardan birini mesken tutmuş. Ömer'in öldüğü masanın durduğu yeri görüyoruz. O masanın durduğu yerde, o masa yok artık.
Martılar gidince paramparça etti Sabri abi. Kocaman bir saksı var artık orda. İçinde gonca beyaz güller açtı. Sokak lambası sarı aydınlatmış bizim sokağı. Ağaçlar dökmeye başlamış sarı yapraklarını. Manzara haketmediğimiz kadar güzel. Biraz içip biz de güzelleşelim.
" Can sana da gel dedim ama saat geç oldu. Yarına ders çalışacaksındır, istediğin zaman kalk olur mu?"
" Dersim yok abi ne yazık. Hiç dersim yok... O kadar çok çalıştım ki doğduğumdan beri. Kalmadı bir şey. Okumadığım kitapları bile tahminen okudum bitti"
" Hasan'ın okulunun içine ettik. Çocuk ayrılamıyor dükkândan benim yüzümden. Ama bu gün sondu, yarından itibaren burdayım hep. Okuyan adamın arkasındayım hep. Herşeyimle. Hasan bizden güçlüymüş. Baksana gıkı çıkmıyor çocuğun"
" Abi o Peter Pan. Uçar gider, her istediğini yapar. Onu ve tabi seni de tanıdığım için çok şanslıyım. Ben de yardım ederim size kafede istersen"
" Yok koçum sen okuluna bak. Hasan söylediydi, zormuş okulun ama sen okul birincisiymişsin. Senin çalışman yeter bizi gururlandırmaya"
Baktım masada rakı şişesi ve bardaklardan başka birşey yok. Öylece içiyor rakıyı birşey olmadan yanında. Oysa, rakı birşey olmadan içilmez, ama çok şeyle de içilmez demişti, daha önce. İzin isteyip kalktım, mutfağa gittim.
Şaşkın baktı arkamdan. Bir tabağa buzdolabında duran suda bekletilmiş bademlerden koydum, üstüne de buz. Kendime de rakı ve su bardağı aldım. Sabri abinin önüne koydum badem tabağını. Kendi önüme de bardakları.
Hoşuna gitti, önce badem tabağına sonra da bana bakıp gülümsedi. Önümdeki boş bardakları görünce. Anladı rakı istediğimi. Şişeye uzandı, ben de uzandım. Koskoca adam benim rakımı doldurucak değil ya. Utandım.
" Alırım abi ben kendim"
" Sen meze getirdin ya masamıza, bu yeter. Garson benim. İzin ver. Severim hizmet etmeyi, Yusuf gibi adamlara"
Ben koptum. Yusuf gibi adam! O ben miyim? Gözlerim sulandı. Öff ne biçim insanlarla yaşıyorum ben ya. Hep en uçlarda. Ben zaten ucun ucundayım, uçurumun. Garsonların padişahının koyduğu rakı bardağını kaldırdım hafifçe.
O da kaldırınca, masa hizasına kadar indirip bardağımı, bardağının en dibine yavaşça vurdum. Mert abiden öğrendiklerimiz. Bir yudum aldım. Yandım, üstüne su. Bir de badem. Suratımı ekşittiğimi görünce, benim rakının üstüne su ekledi Sabri abi.
Kendi ayarınca yapmış rakıyı, bana sert geldi. Herşeyi de hemen anlıyor. Arkamı dönüp denize doğru baktım. Karanlık, uzaktan birşey görünmüyor. Sadece adaların ışıkları pır pır ediyor. Olsun ben hissediyorum denizi. Ağlamamak için konuşmam gerek.
Ne diyeceğimi bilemedim. Ama günlerdir neler olduğu hakkında Elif'in gönderdiği mesajlar dışında dış dünyayla alâkam yok. Onların da çoğunu; evet, hayır, iyiyim şeklinde tek kelimeyle cevaplıyorum. O nedenle belki içimde büyüyüp duran şeyi konuşmalıyım Sabri abiyle.
" Abi Ömer benim yüzümden öldü. Nasıl kurtulucam bunun acısından. Ölümü asıl hakedenin ben olduğumu düşünüyorum çokca. Bazen de onun yanına gitmeyi"
" Çoklukla insanlar kaderleriyle gelirler dünyaya. Çok güçlü olmadıkça da, silemezler bu yazıyı. Ömer böyle bir babayla gelirken dünyaya, kara kaderi çizilmiş ne yazık. Sen ve Mert ona ancak mutluluk yaşatmışsınızdır. Hepsi o. Çok ilkel gibi gelebilir bunlar sana. Ama böyle düşünmezsek bazen, dayanamayız bu dünyaya"
" Bu kaderi kim çiziyor abi"
" En çok kendimiz her halde"
" Ömer kendi kaderini mi çizdi yani. Masum bir çocuk neden ölsün?"
" Onunkini babası çizdi. Ama en çok da kendi kaderini çizdi. Eminim şu anda Ömer'den daha çok ölüdür o adam"
Paralel evrenlerde uçuyoruz. Rakı sofrasının sihri olsa gerek, düşüncelerimi konuşmadan ona aktardım. Aynı şeyleri düşünüyoruz Ömer'in babasıyla ilgili. Viskinin üstüne rakı iyi geldi. Geçici ve sahte de olsa bir küçük neşe doğdu içimde. Gerekli, gereksiz konuşmak istiyorum.
" Abi, neden oluyor bütün bunlar"
" İnsan kendini gerçekten sevmeyi beceremiyor bir türlü"
" Neden, neden ama?"
" Gerçek kendimizle tanışmaya, yüzleşmeye korkuyoruz. Hak etmediğimizi düşünüyoruz. Ya da en berbatı, herşey bizim olsun istiyoruz. Ortada durmayı bir becerebilsek"
O da karanlık denize baktı. Ben beyaz gonca güllere baktım. Büyükçe bir yudum aldı rakısından, ben de. Tekrar su koydum boşalan yere. Bu sohbeti sarhoşlukla bozmamam gerek. Bana baktı gülümsedi. Sanırım Mert olmayınca, o da günlerdir kimseyle konuşamıyor.
" Ya da" dedi... "Sarılabilsek birbirimize. İçimizdeki kin, nefret, hırs ne varsa yıkıcı; yapıcı sevgi olur. O zaman belki kendimizle de barışırız, sevgi daha da büyür"
Gözleri buğulandı. Ben utanmasın diye masaya baktım. Kolunun içiyle hızlıca sildi gözlerini. Ben de gözlerinin içine bakıp gülümsedim ona. O günden beri, buz gibi olan kalbim biraz olsun ısındı.
Kalkıp sarıldım, öptüm Sabri abiyi. Yine sakalları battı yüzüme. Önce sımsıkı sarıldı bana. Sonra utandı sanırım, bıraktı beni, gözlerini yere eğdi. Oturdum yerime ona gülümseyerek bakmaya devam ettiğimi görünce tekrardan o da güldü.
Sarılmanın gücünü bilir misin Olrick. Kucaklaşmanın. Bir beden olmak gibi. Vücut kokularının kokteylini. Kemiklerin kemiklere değmesi, nasıl bir duygudur bilir misin? Boynun boyna değmesi ne güzeldir bilir misin?
Gece bile olsa güneşin üstüne yağmasını istemez misin? Sımsıcak. Sarılmak böyle birşeydir işte. Temizler dünyayı. İnsanı içindeki pisliklerden arındırır. Sarılabilseydi babası Ömer'e... O pislikleri içinde boka batıp ölmezdi.
Evet tekraren söylüyorum. Öldü o artık. Bir bok çukurunda boğuluyor... Ömer tertemiz toprak ananın koynunda, süt kokularıyla yatarken... Gözleri halâ mavi ve hep mavi kalıcak... Deniz gibi...
≈≈≈
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Liseden Üniversiteye
Teen FictionKendin olabilecek misin? Sadece ve sadece kendin. Saf yalın doğduğun halin. Kabul etmekten korktuğun. Belki utandığın. Kendine bile göstermek istemediğin... Esas KENDiN olabilecek misin? Bu hikayede anlatılmaya çalışılan bu.... O anlaşılamayanın şii...
LU_106 ~~~ o günden sonra... ~~~
En başından başla
