BÖLÜM 1: ÖLEN YILDIZLI GECELER

Start from the beginning
                                    

Odama girdiğimde kapıyı ardıma kapatmıştım. Bilgisayarım olmasa da Tekin Amcam'ın kitaplık gibi kullanmam için getirdiği bir bilgisayar masam vardı. Karşısındaki sandalyeye oturdum ve masanın üzerindeki telefonu elime alarak Ogün'e mesaj attım.

Ogün Enes...

Bir süre Ogün'den mesaj beklesem de geri dönüş yapmamıştı. Zamanla kaşlarım kuşkularımı belli eder gibi çatıldı. Daha fazla böyle durup onun bana cevap atmasını beklemeye devam edersem, kendi kendimi yiyip bitireceğimi bildiğim için Zehra'nın bana yazdıklarına dönme kararı almıştım.

Dediklerim doğru muymuş Mısra?

Özür dilerim.

Bir an inanamadım işte, Zehra...

Sen nasılsın peki?

Hangi açıdan?

Onu gördüğünden beri...

Eğer konuşabilseydim, bil ki şimdi onun o hâline dilim tutulmuştu.

Biliyorum.

Cenazede sarhoştu.

Doğrusu onu ilk defa ağlarken görmek garip hissettirdi...

Tutmakta zorlandığım gözyaşlarım cildimde süzülürken, bir yandan da yüzümü temizlemeye çalışıyordum. Zehra, bana Ogün'ün babasını kaybettiğini söylediğinde ilk başta kabullenemedim. Onunla kavga ettim. Yaren beni sakinleştirmeye çalışırken, Zehra'yı kırdığımı fark etmemiştim bile. Bugün ise Behzat Amca'nın cenazesi düzenlenmişti. Ve Ogün, benimle konuştuktan sonra o cenazeye sarhoş katılmıştı. Ağlamış... Belki de o an bir omuz aradı. Sığınmak ve gözyaşlarını gizlemek istediği bir omuz aramıştı. Fakat beni bulamamıştı. Umursamaz adam, artık yaralarını bile saklayamayacak kadar çok kan kaybetmişti...

Söyle, bacaksız...

Bu mesajı görür görmez Zehra'ya bir şey yazmak yerine hızla onun mesaj panosuna girmiştim.

Ne yapıyorsun?

Oturuyorum.

Nerede?

Bir kaldırımda.

Neden peki?

Çünkü buranın manzarası daha güzel...

Yalnız mısın Ogün?

Cenazeye katılmadın.

Evet, gelemedim.

Gelirsin diye düşünmüştüm.

Ve bu cevabından sonra gözlerimin önündeki görünmez cam bir anda tuzla buz oldu. Kırıklar içime battı. Ben de onun içinde battım. Derin sularında boğuldum. Koca okyanusun maviliğine gömülmüştüm. Tüm masumluğunu yitirdi o mavi. Ardından gece oldu...

Özür dilerim, kulaksız...

Bacaksız...

Efendim?

Gecenin üzerine yağmur yağdı. Birkaç yıldız kayıp düştü. Düştüğü yerde de hayatına son verdi. Ne bir dilek kabul oldu, ne de Ay çocuklarını kaybettiğine üzüldü. Her şey değişmişti. Her şey sevilemeyecek kadar yitirilmişti.

İyi geceler.

İnsanlar karanlık sokaktaki gölgelerine saklandı. O kadar karanlıktı ki, ölen yıldızları görmedi kimse. Oysa Ogün bana hepsini göstermişti. Her şeyi... Değişmeden birkaç yıl öncesinde. Avuçlarıma fısıldaya fısıldaya anlattı Dünya'yı. Onunla gezmediğim gezegen, dokunmadığım gökyüzü kalmamıştı. Nefes bile almadan sevmeyi öğretmişti bana. Şimdi de sadece 12 gecemiz kalmıştı. 12 gecede milyonlarca gezegeni fethedebilir, hatta kendimize yeni bir yuva yapabilirdik. İnsanlardan uzak bir yerde, sadece ikimizin bulunduğu, yapayalnız bir gezegenin ilk yaşam belirtileri olabilirdik. Yeter ki o fısıldaya fısıldaya eşsiz sesiyle avuçlarıma anlatsın kendisini.

Hayır, o bir şarkıcı değildi. O, karakterlere eşsiz sesiyle dublaj yapardı. Onları dilimizde tekrardan yaşatırdı.

Şimdi ise, ölü toprakların serilmiş olduğu dilimde, hayat bulmasını istediğim tek cümleydi; seni seviyorum.

ayten okay

12 GECE | OGÜN ENESWhere stories live. Discover now