10. Bölüm

198K 7.7K 1.6K
                                    

Ölümle-yaşam arasında ki ince çizgi sözünü hep duymuşumdur. Fakat o anı yaşamayı hayal bile edemezdim. Sonra ne mi oldu?

Yaşadım...

Hep bir gün başıma bir şey gelse ve hastaneye düşsem, kaç kişi başımda olur acaba diye düşünürdüm. Annem ve bütün sınıfın olacağını biliyordum. Şimdiyse gözlerimi aralamaya çalışırken gerçeklerle bir kere daha yüzleşmiş ve yalnızca Demir'i görmüştüm. Yaşadıklarım beynime istila edince gözlerim bileğime takıldı. Beyaz bir bandajla sarılmış bileğimle yatakta uzanıyordum. Beni hastaneye bile götürmemişti.

Uyandığımı görünce yanıma yaklaştı. Ona hiç bakmazken epey yorgun hissediyordum. Sanki vücudumun bütün kanı çekilmiş gibiydi. Bileğimi oynattığımda serum dikkatimi çekti. En azından zahmet edip doktor çağırmıştı. Bileğime dikkat edip yatağa oturduğunda yüzüne bakmak zorunda kaldım. Eliyle yüzüme gelmiş saçları ittirirken yanağımı okşadı. Bazen o kadar güzel şefkat gösteriyordu ki, beni gerçekten sevdiğine inanıyordum. Bazense nefret dolu bakışları, düşmanıymışım gibi hissettiriyordu.

"Sana bir şey olsaydı, bu dünyayı yakardım."

Derken gözlerinden geçen ciddi ifadeyi gördüm. Korkuyordum işte. Saplantılı biriydi ve bu hâli bana zarar vermekten başka bir şeye yaramazdı.

İnançlı biriydim. İntihar etmenin ne kadar günah olduğunu biliyordum. Fakat bazen insanın başka çıkış yolu kalmıyordu. Onca çabaya rağmen kurtulamadığım insandan, ölünce kurtulacağımı düşünmüştüm. Ama ölmeyi bile başaramamıştım.

"Ölmene bile izin vermeyeceğim."

Net bir şekilde söylediğinden sonra hayret dolu bakışlarım yüzünü buldu.

"Sen istediğin zaman mı ölebilirim sadece?"

Dediğimde sesim boğuk çıktı. Dudaklarım su ihtiyacıyla kavrulurken yutkunmaya çalıştım.

"Ölmeni hiçbir zaman istemem."

"Haa yaşayarak ölmen tercihim diyorsun."

Kaşlarını çattı. Şu hâlde bile susmuyor olmama şaşırmalıydı. Parmağıyla yavaş bir şekilde alnıma vurup,

"Hazır cevap, hazır cevap."

Diye tekrarladı. Gözlerimi kapatıp bu konuşmaya bir son vermek istediğimi belli ettim. Ama anlaşılan oralı olmayacaktı.

"Nasıl böyle bir şeyi yapabildin?"

Sesi endişeli geliyordu. Gözlerimi açmadan onu cevaplandırdım.

"Yaşamak için tüm sebeplerin tükendiyse, ölmekten korkmazsın."

Odaya bir süre sessizlik hâkim oldu. İkimiz de konuşmuyorduk. Birbirine karışan nefeslerden başka hiçbir şey yoktu. Ardından yan tarafımın çöktüğünü hissettim. Gözlerimi açmamaya yemin etmiş gibiydim. Yine de ılık nefesini saç diplerimde hissedecek kadar yakın olduğumuzun farkındaydım.

"Beni ilk nerede gördün?"

Nereden aklıma geldiğini bilmediğim soruyu sorunca, yerinde kıpırdandı. Sessizliğini korurken söylemeyeceğini düşündüm. Zaten ısrar etmezdim. Sadece kulakları sağır eden sessizlikten kurtulmak için ortaya bir soru atmıştım.

"Seni ilk salak arkadaşlarına uyup on yedi yaşında bir şekilde girmeyi başardığın barda gördüm."

Ne yani beni bir yıldır tanıyor muydu? Gerçekten bir ruh hastasının yanında olduğumu defalarca kez en baştan idrak ediyordum.

"Niye o zaman yanına almadın?"

"Daha küçüktün."

Bu dediğine inanamıyormuş gibi gözlerimizi buluşturmak istiyordum. Normalde insanların gözüne bakmadan konuşamama gibi bir huyum vardı. Ama şu an gerçekten de yorulmuştum ve kelimeler güçlükle ağzımdan çıkarken, gözlerimi de açık tutacak mecalim yoktu.

Buzdan Mafya Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin