2. Bölüm

241K 9.7K 4.5K
                                    

Başımın ağrısıyla gözlerimi araladım. Odamda olmamanın farkındalığıyla panikledim. Çift kişilik bir yatakta uzanıyordum. Beyaz duvarlar ve siyah eşyalarla döşenmiş oda, kesinlikle bana ait değildi. Yataktan kalkıp kapıya yürüdüm. Defalarca kez denememe rağmen açılmamıştı. Aklıma gelenlerle gözlerimi yumdum. Kaçırılmıştım! Hem de sınavdan birkaç dakika önce. Kapı açıldığı gibi kahverengi gözler odağıma girdi. Hışımla ona doğru yürüyüp yumruğumu göğsüne geçirdim.

"Kimsin sen, Allah'ın belası! Ne diye kaçırdın beni?"

Bakışlarımı yüzünden ayırmazken, kıstığı gözleriyle bana karşılık verdiğini gördüm. Sert çehresi korkmamı sağlarken geri adım atmak istemiyormuşcasına karşılık vermeye devam etti.

"Burası ait olduğun yer."

Dediğinde dudaklarım alayla kıvrıldı. En nefret ettiğim şey, insanların benim yerime karar vermesiydi. Hatta bu konuda yeri geliyor anneme bile katlanamıyordum. Eğer bu hayat benimse, kuralları da benim koymam gerekiyordu. Öyleyse bu adam kim oluyordu da hayatım ile ilgili kararları verebiliyordu?

"Sen kimsin ya! Kendini ne sanıyorsun?"

Gözleri sinirden parlarken, eli çenemi kavradı. Ne çok sıkıyor, ne de gevşek tutuyordu. Başını daha da yaklaştırıp gözlerime baktı.

"Önce ses tonunu ayarla. Bir daha fazla çıkmasın."

Fısıltıyla söylediklerine tepki vermedim. Onaylamamı istiyormuş gibi geri çekilmedi. Aramızdaki mesafeyi korumak adına başımı istemeyerek sallayıp onayladım.

"Nasıl biri olduğumu zamanla öğreneceksin. Ben Demir Araf, sana kim olduğumu çok yakında öğreteceğim."

Dediğinde gülümsedim. Elini yüzümden ittirip bir adım geri çekildim. Bu hareketim canını sıkmış olacak ki bakışları sertleşti.

"Şimdi soyadını da öğrendim ya, gerçekten çok korktum. Hayır yani soyadını söyleyince ne oluyor? Ben de Milena Keskin. Korktun mu?"

Dediğimde ne zaman geldiklerini anlamadığım iki adam kapının önünde sırıttı. Demir arkasına döndüğünde, onlara nasıl bir bakış attıysa ikisi de toz oldu. Daha sonra aynı bakışlarını bana da gönderdi. Korkuyordum ama belli etmemeye çalışıyordum.

"Soyadımdan değil, adımdan korkman yeterli."

Dediğinde taklidini yapmak istedim; ama bunu içimden yapmak daha iyi olurdu. Bir insanın gözleri nasıl olur da bu kadar donuk bakabilirdi? İçinde hiçbir ifade barındırmıyordu. Yalnızca sinirini gözlerinden okuyabiliyordum. Baskın bir karakter olduğu barizdi; ama üzerinde baskı kurabileceği bir kişiliğim yoktu.

"Ne istiyorsun benden?"

Ahh umarım 'senden seni istiyorum' diye saçma bir cümle kurmazdı. Yoksa gülmekten şuracıkta ölürdüm. Nefret ediyordum öyle klişe cümlelerden. Aklıma gelen fikirlerle gözlerimi kocaman açtım.

"Yoksa sen fidyeci misin? Ya da organ mafyası falan. Organlarımı mı satacaksın?"

Dediğimde tepkisizce yüzüme bakmayı sürdürdü. Zaten bende saçmaladığımın farkına varıp sustum. Elinde yemek tepsisiyle beraber bir kadın geldi. Yemeği bıraktığı gibi çıkarken, Demir'in bakışları beni buldu.

"Beş saattir uyuyorsun, acıkmışsındır."

Sinir kat sayım yükselirken, açtım ağzımı yumdum gözümü.

"Sen ne saçmalıyorsun? Bak ne yapmaya çalıştığını anlamıyorum ama ben çok sıkıldım. Çekil şimdi önümden!"

Dedim ve yanından geçmeye çalıştım. İzin vermeyeceğini biliyordum. Öyle ki daha bir kaç adım atamadan bileğimden yakaladı. Geldiğimden beri sakin hâlini zorlamışım gibi sabrı taşmıştı. Yüzlerimiz birbirine oldukça yakınken, boyuna yetişmek için parmak uçlarımda duruyordum.

"Uslu olmanı istedikçe canımı sıkıyorsun ve inan bu senin açından büyük sonuçlar doğurur."

Savurduğu tehditler ve yüzüme yenilmez bir ifadeyle bakması en çok da benim canımı sıkıyordu. Gözlerimin dolmasını umursamadan konuşmaya devam etti.

"Şimdi gidiyorum ve döndüğümde senin tek bir sorun çıkarmamış olduğunu ümit ediyorum."

Bir süre daha gözlerime baktıktan önce kolumu bıraktı, sonra da kapıyı çarpıp çıktı. Olduğum yere çökerken gözyaşlarım bir bir süzüldü. En son ne zaman ağladığımı bile hatırlamıyordum. Dört dörtlük bir hayatım olmasa da mutluydum. Sanırım en son üvey babam tarafından tacize uğrayınca ağlamıştım. Bu konuyu anneme söylerken bile utançtan ölüyordum. Zaten ona öyle bir ders vermiştim ki, bir daha yanıma yaklaşamamıştı. Zeynep ona 'Kemal kılıklı herif' diyordu. Kırgın Çiçekler dizisindeki Kemal gibi olduğu için böyle bir lakap takmıştı. Kim bilir beni nasıl da merak etmişlerdir. Üstelik sınava girmediğim için de çok şaşırmış olmalıydılar. Çünkü herkes biliyordu sınavın benim için önemini.

Yatağa geçtiğimde karnımdan sesler geldi. Kenardaki tepsiyi alıp, çorba ve makarnayı yedim. Trip atıp aç kalacak değildim. Evet şu an ki halim epey komik olabilirdi. Önce doyasıya ağlamış, sonra hiçbir şey olmamış gibi yemeğimi yemiştim.

"Kendine gel Milena. Sen kaçırıldın."

En kısa sürede kaçmalıydım. Ama ondan önce evi öğrenmeliydim. İlk günden hata yaparsam, beni odaya kilitleyebilirdi.

"Saf kızlar gibi davranma Milena. Akılcı ol."

Kendi kendime çok konuşurdum. Ama beni en iyi anlayan ve bilenin yine ben olduğumu biliyordum. Pencereden dışarı baktığımda, hava kararmaya yüz tutmuştu. Kapının önündeki iki korumayı görmemle göz devirdim. Oysa bunların yalnızca dizilerde olduğunu sanıyordum. Bir saat kadar oyalandıktan sonra kapı açıldı. İçeriye Demir girince, yatakta toparlandım.

Yüz ifadesi yorgun görünüyordu. Gözleri masanın üzerindeki tepsiye kaydığında, gayet memnun olmuştu. Ceketini çıkardıktan sonra aynı yavaşlıkla gömleğinin düğmelerini çözdü. Kasları göz önüne serilirken bakışlarımı kaçırdım. Böyle insanları sevmiyordum. Erkek de olsa biraz çekincesi olmalıydı. O tarafa hiç dönmezken, yüzüm yanmaya başladı. Üzerime çöken gölgeyle, ona bakmak zorunda kaldım. Siyah bir eşofman altı ve bir de tişört giymişti. Yatakta sağ tarafa geçerken, olabildiğince uzaklaşmaya çalıştım. Beni yanına çekip kollarının arasına hapsetti. Ne kadar çırpınsam da, kurtulamadım. Arkama dönüp dolu gözlerimi saklamaya çalıştım.

"Bana arkanı dönme küçüğüm."

Hiçbir tepki vermediğimi görünce, vücudumu kendine çevirdi. Gözlerimiz kesişirken, epey yorgun olduğunu anladım. Ellerimi göğsüne koyup, az da olsa araya mesafe koydum.

"Ben tanımadığım bir erkekle uyuyamam."

Dediğim gibi kaşlarını çattı. Gözleri yorgun gözükse de, sinirden parlamasına engel değildi.

"Yani tanıdığın bir erkek olsa uyuyacaksın, öyle mi?"

Bir insan söylediğim şeyi ancak bu kadar yanlış anlayabilirdi. Gözlerimi devirip sorduğu soruyu es geçtim. Göğsünde olan ellerimi ittirip, beni kendine hapsetti.  Karnıma şiddetli ağrılar saplanıyor, bu durumda olmaktan tiksiniyordum.

"Bana açıklama yapman gerekiyor."

Dediğimde gözlerini birkaç defa kırpıştırdı. Gözleri uykuya teslim olmak üzereyken duyabileceğim bir şekilde mırıldandı.

"Çok yorgunum, belki sonra."

Diyerek gözlerini yumdu. Çenesini başımın üzerine koyarken yanağım göğsüne yapışmıştı. Beni sonra bulursa açıklama yapabilirdi. Ama yarın ilk iş kaçma yöntemleri bulacaktım. Burnunu saçlarıma bastırınca uyumadığını anladım. Kokumu içine çekerken diğer eliyle saçımı okşadı.

"Bu anı ne kadar beklediğimi bilemezsin Milena."

Dedikleriyle tüylerim diken diken oldu. Bu adam kesinlikle kafayı yemişti. Belki de saplantılı biriydi ve beni elde edene kadar pes etmeyecekti. Kesinleşen bir şey varsa, o da hiç şüphesiz bu adamdan ömrümün sonuna kadar kaçmak olacaktı.

🐼🐼🐼

Buzdan Mafya Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora