25

1.7K 127 131
                                    

Merhabalar! Eğer hazır değilseniz, bir text ve havada uçuşan laf sokmalar okuyacağınızı düşünüyorsanız; o fikri aklınızdan atın ve kendinizi Riley'nin zihniyle birlikte tiyatro oyunun son sahnesine gitmeye hazırlayın. Çünkü birkaç küçük sürprizim var. ;)))

Umarım beğenirsiniz, keyifli okumalar dilerim. 



Calum bana doğru adım attığında gözlerimi koyu renkli irislerine diktim. Tüm okul buraydı. Şehrin tiyatro ile ilgilenen tüm eğitmenleri, yönetim kurulları, birkaç seçkin yetkili. Bunu ilk yapışım değildi, daha büyük kalabalıkların önünde de sahne almıştım ama her seferinde heyecanlanmamı engelleyemiyordum. Ve o sahne yaklaşırken, Calum bana yaklaştıkça daha da heyecanlanıyordum. 

Ona kafamı kaldırarak bakmaktan boynum ağrıdığında aklıma lise ikiye kadar aynı boyda olduğumuz, hatta ergenlik dönemimizin başlarında ondan uzun olduğum geldi. Kısa olmasıyla hep dalga geçerdim ve o bundan hoşlanmazdı. Ben uzayacağım görürsün, doktor da öyle dedi, derdi. Kesin uzarsın ya, derdim. Delirirdi. Bunu burada hatırlamam iyi olmamıştı ama, gülmemek için zor tutmuştum kendimi ve ifademi fark eden Calum beni küçük, benden başka kimsenin fark edemeyeceği bir mimikle engellemişti. 

"Ve sen öyle parlıyorsun ki," diye başladı günlerdir ağzından duyduğum repliğine. Küçük, korkak bir kız çocuğu gibi gözüktüğüme emindim."Işığının önünde diz çökmek, ona itaat etmek istiyorum." Her cümleyi vurguladığında kafasını bana daha da yaklaştırıyordu. Gözlerimi gözlerinden dudaklarına çevirdim. Böyle olması gerekiyordu çünkü oyunda. Ama tam tersi senaryoda yazsaydı da, başka bir şey yapabilir miydim emin değildim. 

"Belki dudaklarına itaat ederek başlarım?" Calum beni öpmek için tam olarak eğildiğinde bu sözün karşısında gülmek istedim. Büyük ihtimalle böyle konuşmalara kendini öptürmeyecek bir kız yoktu ve benim oynadığım karakter de kanıyordu tabii ki. Ama ben kanmak istemiyordum, Calum'a bana onlarca ima yaptıktan, beni ezberlemek istediğini, aynı okulda olamayacağız diye ağladığını, bana deli olduğunu söyledikten sonra onu kıskanmamın saçma olacağını söylediği için çok kızgındım. O kadar kızgındım ki bir an senaryonun dışına çıkıp kafamı ondan uzaklaştırıyordum ama Calum da senaryonun dışına çıkarak beni engelledi. Çenemden yumuşakça yakaladı. "Vay be," dedim içimden. "Yıllardır birlikte okuduğum insanın böyle numaralarını olduğunu bilmemek çok tuhaf." 

"Beni ışığından mahrum etme, kör kalırım."  Dur dur dur, orada dur.  Ne?

Bu kesinlikle senaryoda olan bir replik değildi. Hatırlamaya çalışıyordum ki, o hatırlamaya yarayan beyin kısmım çarpılmışa döndü. Calum bana hatırlamam için fırsat vermemişti. Ve bakın, provalarda asla öpücük sahnesini denemedik. Bu, ilkokulda Calum'ın yanağına küçük bir öpücük kondurmam sayılmazsa, kesinlikle ilk öpücüğümüz oluyordu. Aslında, on sekiz yaşındaydım ve kimseyle öpüşmemiştim. Bu ayrıca benim de ilk öpücüğümdü yani.

Bir anda, Calum'ın repliğini değiştirdiğini düşünürken olmuştu. Calum tuttuğu çeneme ağzını yaklaştırmıştı ve şimdi beni öpüyordu işte. Onla dalga geçtiğim gibi fırsatçılık falan da yapmıyordu. Tek elini belime dolamış, parmak uçlarımda yükselmeme neden olmuştu ve her ne kadar tüm dudağını hissetsem de çok narindi öpücüğü. Ellerim istemsizce iki yanağına gittiğinde perdenin üzerimizden seyircilerin alkışlarını duydum. O an, bırakmam gerekiyordu. Kendimde yapacak gücü bulamadığımda Calum benden önce davrandı ve kafasını benden uzaklaştırırken belimden de bıraktı. Parmak uçlarımdan tabanlarıma hızla düştüğümde nereye gideceğimi şaşırdım çünkü perde zaten kapanmıştı ve selam vermeye gitmemiz gerekiyordu ama bunu Calum'a  hatırlatsam mı emin değildim ve Calum ile konuşabileceğimi de düşünmüyordum -günlerdir konuşmuyordum- tek bir araya geldiğimiz zamanlar provalardı ve şimdi provalar da bittiğinden hiç bir araya gelmeyecek, hiç konuşmayacaktık büyük ihtimalle. Yani, becerebilirsek.

In the Blink of An Eye || HoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin