Neil'ın kapısı açıldı ve bedeninin yarısını çıkardı. Bana 'gel' işareti yapmasına karşın işaret parmağımı dudağıma götürdüm.

Ne olduğunu öğrenmek için çenemi kapattım.

Daha sonra kendiliğinden olabildiğince açıldı.

O, tüm bildiklerimi yalanlarken öylece bakakaldım.

Boğazım daraldıkça daraldı. Sanki biri parmaklarını geçiriyordu. Ağzımdan istesem bile bir ses çıkmadı.

Ne diyebilirdim ki?

Görüşüm bulanıklaştı ve gözlerim yanmaya başladı.

''Torununuz kaç yaşında?''dedi Rain.

Kırpıştırıp kurtulmaya çalışsam da yerine yeni gözyaşları geldi. Elimi kaldırıp silemedim.

''On yedi.''

''Bizden mi?''

Siz?

''Birkaç gün önce tuhaf bir şeyler oldu. Emin değilim. On sekizine girecek. Hissediyor olmalı. Ama kesinlikle bir şey bilmiyor.''

Bakışlarım amaçsızca yerde gezinip tekrar büyükbabamı buldu.

Gelen hıçkırıkları durduramayacağımı anladığımda geri dönmeye karar verdim. Arkaya bir adım attım. Ama duvardaki çerçeve hafifçe çarpmamla düşüp tuzla buz oldu.

Neil'ın uzandığını fark ettim ama çok geçti.

Herkes bana baktığında ne yapacağımı bilemedim.

Büyükbabam ve Rain'in gözleri kocaman olmuşken Ace kaşlarını çatmış üstümü inceliyordu. Kurt ise henüz bir şeyi kavrayamamış gibi bana boş boş bakıyordu.

Neil nefesini dışarı verip bir şeyler mırıldandı.

Büyükbabam ise hareketsiz kaldı.

O an on yıl gibi geldi.

Bunları bana söylemeyecek olduğundan emindim.

Hiçbir şeye anlam veremiyordum. Zaten halihazırda oldukça karışık olan aklımın yerinde sadece toz vardı.

Böyle bir durumda ne yapılırdı?

Sık nefesler alıp verdim.

Duyduklarımla ne yapmam gerekiyordu?

''Lily-''

Bu anı bekliyormuşum gibi adımı duyduğum anda sinirlerim boşaldı.

Ace'ın ve Kurt'ün gözleri de büyüdü.

Artık herkes biliyordu.

Tüm vücudumun yandığını hissettim.

Hızla merdivenlerden indim ve saçımı düzeltme bahanesiyle yüzümü saklarken gözlerimi sildim.

Kendimi evden dışarı attım.

Soğuk hava iliklerime işledi. Yine de koşmaya devam ettim. Önüme bile bakmadan koştum.

Ciğerlerim patlayana kadar ağlamak istiyordum.

Biri beni kolumdan tutup arkaya savurana kadar tepenin sonuna koştuğumun farkında değildim.

Kim olduğuna bakmak için ellerimle göğsünü ittim.

Görmek istediğim son kişinin büyükbabam olması gibi, görmeyi beklediğim son kişi de O'ydu.

Canım o kadar yanıyordu ki şaşıramamıştım.

O an ihtiyacım olan, hissetmek istediğim tek şey, destekti.

Beni kendine çekmesine izin verdim ve başımı Neil'ın göğsüne yasladım.

Bana daha sıkı sarılmasını istiyordum. Birinin varlığını, sıcaklığı daha çok hissetmek.

Rahatlatmak ister gibi başımı okşadığında ona deli gibi minnettardım.

Gözyaşlarımı onun üstüne akıtırken O sadece sessizce beni bekledi. Daha sonra bunun için de utanacağımı biliyordum. Ama o an umurumda değildi.

Sonunda ağlamam durduğunda bitkin düşmüştüm. Sarhoş gibi hissediyordum. Gözlerimi görmesem bile şiştiğine emindim.

''Eve gitmek istiyorum.''dedim alçak bir sesle.

Başını salladı ve yavaşça bedenlerimizi ayırdı.

İlerleyip bakışlarımı eve çevirdiğimde camekandan bizi izlediklerini gördüm. Kimse yerinden kımıldamamıştı.

Gözlerim Rain'i bulduğunda o kadar yüklüydüm ki bu sarmala eklenen duygunun ne olduğunu ayırt edememiştim.

İhtiyacım olduğunda orada olan ilk kişi son zamanlarda O olmuştu. Yani... Aralarından en çok onu tanıyordum. Buna tanımak denirse...Ama şimdi sadece orada dikilmekle yetiniyordu.

Neil'ın benden uzaklaşması titrememe neden oldu. Sadece vücudum değil, içim de üşüyordu. Olabildiğince yakınından yürüdüm. Ellerini tutmamak için kendime hakim oldum.

Kapıya çıkıp öylece dikilen büyükbabamın bakışları eşliğinde arabaya bindik.

Özellikle karşılık vermediğim bakışlarını üstümde hissedebiliyordum.

Yol boyunca üzerime çöken hissizlikle savaştım.

Ne hissetmem gerekiyordu? Ne yapmam gerekiyordu?

Bu hissizlik de neydi? Durumu red mi ediyordum? Algılayamıyor muydum?

Sanki bedenimin tam ortasında siyah bir duygu çarkı durmadan dönüyordu ve durduğunda...

Bir gün biri bana bunları anlatacak mıydı?

Daha ne kadarı vardı?

Araba evimizin önünde durduğunda derin bir iç çektim.

Elini nazikçe koluma yerleştirince Neil'a döndüm.

''Bunu istediğinden emin misin?''dedi.

Alnı endişeyle kırışmıştı.

Başımı salladım. Buna mecburdum.

Ne de olsa...Onlar hala benim ailemdi.

Kendimi arka sokağın birine atıp kaderime yeni dövmelerimle kötü yola düşerek tepki göstermeyecektim,elbet.

Kendimi güldürme çabam işe yaramadı.

Nefesim daraldı. Araba darladı.

Tekrar ağlamamak için yutkundum. Kucağımda duran ellerimle ilgilendim.

Arabadan inmeden önce son kez Neil'a baktım. Ağzımdan çıkması gereken sözler bir türlü çıkmadı.

Dudaklarımı birbirine bastırıp arabadan indim.

Ben daha kapının önüne gelmeden açıldı. Anne ve babamın endişeli ve öfkeli bakışlarıyla karşılaştım. Babam kapının önündeki arabaya çatık kaşlarla baktı.

Bunun bile içimde bir şeylerin kıpırtısına neden olduğunu hissettim. Eve sabaha karşı döndüğüm için endişeleniyorlardı. Onlara haber vermediğim için kızıyorlardı. Kimin arabasına bindiğimi merak ediyorlardı.

Normalde olduğu gibi.

Odama kadar ağlamadan dayanmalıydım.

Ama başka bir şey daha vardı. Bedenim sadece üzüntüden yanmıyordu. Öfkeliydim.

Bir şey söylemelerine fırsat vermeden konuştum.

''Büyükbabam size her şeyi anlatır.''dedim. "Gerçi huyu bu değil."

Sesim tahmin ettiğim gibi titrememişti.

Onların kızgın yüzlerinin birden şaşkına dönmesini izledim. Annem ellerinini ağzına götürdü. Aralarından hızla geçip giderken taş kesilmişlerdi.

Babamın anneme manalı bakışlar atması mideme kramplar sokuyordu.

Odamın kapısını çarptım ve kendimi yatağa attım.

Ve yüzümü yastığıma gömüp gözyaşlarıma izin verdim.

Sıcak KanatlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin