Rain'in dudağı yarım bir gülümseyişle kıvrılmıştı.

''Dilenci falan mısın?''dedi.

Yanağımın içini dişledim ve söylediği şeyi duymamış gibi yapmayı tercih ettim.

''Bunlara gerek yoktu.''dedim elimdekileri göstererek.

On beş dakika öncesine göre fazla kibardı.

Kendi standartlarında...

''Soldan ilk oda.''dedi, O da beni duymamayı tercih ederken.

Baş parmağıyla merdivenleri işaret etti. O tüm hareketlerimi izlerken yerden yavaşça kalktım ve söz dinledim.

Ve bir kez daha şaşırdım.

Girdiğim odada gerçek bir akvaryum vardı. Ancak aydınlatması olan koca akvaryum bomboştu.

Onun yaydığı ışık sayesinde oda loştu. Bu yüzden ışığa yeltenmedim.

Odayı pür dikkat incelerken birinin özel hayatını eşelediğimi fark ettim ve buna bir son verdim.

Üstümü giyinip tekrar içeriye dönerken kavradığım tek bir şey vardı:

Ace ile boy ve göğüs konusunda yarışamazdım.

Aramızda çok bir yaş farkının olduğunu sanmıyordum. Ama yanında çocuk gibiydim.

Utanarak merdivenleri indiğimde bir tek Neil bıyık altından gülmemişti.

Sanırım onlar da benimle aynı fikirdeydi.

Gri paçalarımı çekiştirirken kötü hissediyordum. Ace kesinlike bundan hoşlanmayacaktı.

Kokusuna veda ederek Rain'in ceketini nazikçe ona uzattım.

Ancak sonra tüm dikkatim dağıldı. Rain'den kaçmak için Kurt'e değen bakışlarım biraz fazla oyalandı.

Vücudunu ilk kez ışıkta görüyordum.

Suratı o denli şirin birinden bu vücudu beklemezdim. Bu kadar yarayı nerede ve nasıl almış olabilirdi? Çok fazla iz vardı. Ama taze gibiydiler. Dövüşün vücut geliştirdiğini duymuştum ama...

Onu izlediğimi anlamış gibi dudakları kıvrıldı.

''Gidip bir duş alıp temizlensen iyi olur.''

Rain yaslandığı duvardan Kurt'e seslendi. Bana baktığını görünce hemen bakışlarımı kaçırdım. Yanaklarımın kıpkırmızı olduğuna emindim.

Ancak göğsünde birleştirdiği kollarının kasları da gözden kaçacak gibi değildi.

Kimdi bunlar? Neydi? Genç askerler kulübü mü?

Son dakikalarda kendimi fazlasıyla kaybettiğimi düşünüp kendimi toparlamaya çalıştım.

Kurt yanımızdan ayrıldığında etrafı sessizlik sardı.

Ben ise yakalanmanın verdiği utançla parmaklarımla oynamaya başladım.

Küçük adımlar atarak koltuğa oturdum. Rain'in bakışlarını üstümde hissediyordum. Sanki gerçek bir temas varmış gibi huzursuzca kıpırdandım.

Boğazımı temizledim. Bir şey söyleme ihtiyacı hissediyordum.

''Teşekkür ederim.''dedim.

Kıkırdadı.

''Onca şeyden sonra ilk teşekkürün.''

Alt dudağımı dişledim. Her defasında onlara sadece moron gibi baktığımı hatırladım.

Ace 'ın ne hakkında konuştuğunu sormak istedim. Neden bu kadar öfkeli olduğunu ve bende ne olduğunu öğrenmek istedim. Ancak daha başlamadan zihnimi okumuş gibi sözümü kesti.

''Sonra.''dedi ve içini çekti.''Her şeyi sana daha sonra anlatacağım.''

Bakışlarımı yerden ona çevirdim. Sesi tükenmiş gibiydi.

Sonra olmasını istemiyordum.

Burada bu hesabı kapatmak istiyordum.

Ama patron O'ydu.

Göz altlarındaki morlukların hiç geçmeyeceğini düşündüm. Ne zaman görsem terli ve kirliydiler. Onları bu kadar yoran dünyayı merak ettim. Bunları neden yaptıklarını.

Sonra yine o gece aklıma geldi.

Bir süre sık sık olduğu gibi bir yere dalıp gittiğimi fark ettiğimde gözlerimi kırpıştırıp ona döndüm.

Ama odağını kaybeden bakışları onun da artık ruhen burada olmadığını gösteriyordu.

Yüzünden sıkıntı dalgasının geçisini izledim. Şakaklarını ovdu ve büyük adımlarla duvardan ayrılıp kendini koltuğa bıraktı.

Başını arkaya attı ve bir süre öylece durdu. Gözlerini açmasa sabaha kadar onu inceleyebilirdim.

Normal bir insan gibi duruyorlardı. Ama açık ara daha güçlüydüler.

Normal ya da değil demek uydun muydu?

Saçlarının tonu bana sütlü kahveyi anımsatıyordu. Burnuysa karakterine uygun olarak yeterince dik ve hafifçe kemerliydi. Zaten çok narin bir burun bu yüze oturmazdı.

Ben onu incelerken çenesi kasıldı ve yerinde kıpırdandı. Beni yine dikizlerken yakalayacak diye yüreğim hopladı.

Nefesini dışarı verdi ve gözlerini açtı. Bakışlarımız buluştuğunda bu sefer kaçıramadım.

Düşünceli bir şekilde bakmayı sürdürdü. Ben ise bir şey söyleyeceği hissine kapılıp beklentiyle bakmayı sürdürdüm.

''Bir şey deneyebilir miyim?''dedi nazikçe ama ben daha cevap vermeden kalkıp yanıma geçti.

Varlığıyla tüm vücudum gerildi ve omuzlarım kasıldı. Ne yaptığını anlayınca otomatik olarak bacaklarımın yanında duran ellerimi kaldırdım ancak nereye koyacağımı bilemedim.

Başını bacaklarıma koyup uzandığında benim için zaman durdu. Sırtım istemsizce dikleşti ve hareketsiz kaldım.

Oysa rahatça yerleşip kolunu alnına dayadı ve iç geçirdi.

Her zaman sıcacıktı. Hepsi.

Beni germesi şart mıydı?

İzinsiz omzumu ve yatağımı da kullanıyordu. Karıncalanan bacaklarımın lafı mı olurdu?

Hayatımı kurtarmalarına karşılık bu muydu?

Bir süre sonra sımsıkı kapanmış dudaklarının kenarı hafifçe kıvrıldı. Öyle ki bir an hayal ettiğimi sandım. Ardından nefes alışı ağırlaştı.

Karşı çıkmaya kalkışamayacak kadar donuktum. Normalde endişelenmem gereken o kadar şey varken kendime hayret ettim. Burada hissettiğim şeyin huzur olmaması gerekirdi.

Aklımı başka şeylerle meşgul etmeye çalışırken bir süre sonra ağrıyan kaslarım gevşedi. Kendimi uykunun kollarına bırakmak üzereydim.

Sanırım bu tanıdık koku beni çocukluğuma götürüp mayıştırmıştı.

Boş bakışlarım salonda gezerken adım seslerine döndüm.Kurt'un merdivenden indiğini gördüğümde ise başım çoktan arkaya düşmüştü.

Her zamanki gibi dar siyah bir pantolonu vardı. Üzerine asker yeşili bir kazak geçirmişti. Daha sevimliydi.

Bir ıslık çaldı ve biraz sonra ışıkları kapadı. Gözlerimi açmak yerine daha sıkı kapattım.

Sıcak KanatlarWhere stories live. Discover now