0.6

3K 205 115
                                    

Bugün daha önce iş görüşmesi yapacağım yere gidecektim. O gün hastaneden eve geldiğimde annem kısaca eski halimi anlatmıştı.

Bir üniversitede yönetim danışmanlığı okuyormuşum. Yaklaşık üç hafta önce iş görüşmesi için evden çıkmışım. Fakat araba çarptığı için iş görüşmesine gidememişim. Şimdi ise annemin ben hastanedeyken iş için benim yerime görüştüğü şirkete gidecektim. İşim şirketi kurtarmak gibi bir şeydi. Şirket doktorluğu da diyebilirdik. Çok da zor bir iş olmadığı için -en azından benim için zor sayılmazdı- hafızamı kaybetmem pek etki etmedi.

Hastaneden eve geleli üç gün oldu. Ben de bu üç gün içinde mesleğimle ilgili -nasıl yapacağımla ilgili- birçok video izledim ve kitaplarıma ve defterlerime baktım. Öğrendim kısacası. Zor bir iş değildi. En azından benim için. Ya da unuttuğum için biraz bakınca hatırlamıştım, bilmiyordum.

Üzerime beyaz kısa kollu bir gömlek, altıma da açık mavi bir kot pantolon giyip çantamı da alıp evden çıktım. Yoldan geçen bir taksiyi durdurdum ve şirketin adresini verdim.

Yaklaşık yirmi dakikadan sonra şirkete geldim. Şirket dışardan oldukça güzel görünüyordu. İçinin de böyle olmasını diledim ve kapıdan içeri girdim. Düşündüğümün aksine, içi dışından daha güzeldi.

Danışma olduğunu düşündüğüm yere gittim ve oradaki adamla konuştum. Bana üçüncü katta, asansörün hemen sağındaki odaya gitmemi söyledi.
Üç kat merdiven çıkmak yerine, asansöre binmeyi tercih ettim ve asansörün önüne geldim. Bu sırada konuşamasam da yapabileceğim bir mesleğin bölümünü okuduğum için seviniyordum. Asansörü çağırdım ve biraz bekledim. Asansör geldiğinde, içinde siyah saçlı, beyaz tenli, takım elbise giyen birisi vardı. Asansöre bindim ve üçüncü kata bastım. Yanımdaki adamın da beni izlediğini fark ettim ama ona bakmadım.

Asansör üçüncü katta durduğunda ikimiz de indik. Benim gireceğim odanın hemen yanındaki odaya o adam girdi. Ben de derin bir nefes alıp girmem gereken odaya girdim. Kapının hemen karşısında, onun yanında ve onun karşısında birer masa duruyordu. Yan yana olanlardan köşe taraftaki boştu. Boş olanın karşısındakinde ise eşyalar vardı. Sanırım o da doluydu.

Kapının karşısındaki masada oturan kadın, ben odaya girdiğimde bana döndü. Bana "Siz Lim Ae Cha olmalısınız" dedi. Ona başımı salladım. Gülümsedi ve "ben Lee Yu Jin. Konuşamadığınızı biliyoruz. Bu yüzden siz şirketin durumu hakkında düşüncelerinizi, yani kar - zarar durumunu, nasıl daha fazla kar edebileceğimizi, daha iyi şeyler üretebileceğimizi kağıda dökeceksiniz. Açıklaması da bana ve diğer arkadaşımıza kalacak" dedi. Başımı salladım ve gülümsedim. Sonunda bir şeyler yolunda gidiyordu.

Yu Jin gülümseyerek boş olan masayı işaret etti "orası senin. Eşyalarını yerleştirebilirsin." dedi. Sonra tekrar göz teması kurarak "ayrıca işaret dilini biliyorum, benimle rahatça konuşabilirsin" dedi. Ona gülümsedim ve ellerimle "teşekkür ederim " dedim. Bana "önemli değil. İyi anlaşalım." dedi. Ona başımı salladım ve masaya yöneldim.

Eşyalarımı masaya dizdim. Onların verdiği bir masaüstü bilgisayar, biraz kağıt, kalemler ve yazıcı vardı. Masanın önündeki sandalyeye oturdum ve kendi getirdiğim şeyleri dizmeye başladım. Bu sırada mesleğimle ilgili şeyleri unutmadığım için ne kadar şanslı olduğumu düşünüyordum. Birkaç saat şirketin durumunu gözden geçirdim. Şirket, Suga marka araba ve elektronik ürünler üretiyordu. Kar oranı çok fazla olmasa da iyi gidiyordu. Birkaç malzeme tasarrufu ile -ürünlerin kalitelerini bozmadan- kar oranı artırılabilirdi.

Birkaç fikir üzerinde düşündüm durdum. Birkaçını Yu Jin'le de paylaştım. O beğense de, ben beğenmediğim için açıklamaların olduğu kağıtları çöpe attım.

Bu çalışmaları yaparken bir şey fark ettim. Mesleğimle ilgili şeyleri, bazı arkadaşlarımı hatırlıyordum. Bir süre "acaba sadece son yaşadıklarım mı hafızamdan silindi?" diye düşündüm. Mantıklı geliyordu. Böyle olduğunu düşünmeye başlamıştım. Hatta sorsalar böyle olduğunu açıklardım. Bir süre daha çalıştıktan ve öğlen yemeği molasından sonra, saat akşam 7 oldu. Gitmeme yarım saat kaldığı için son çalışmalarımı da yapıp bilgisayarda hazırladıgım dosyayı yazdırdım. Bu sırada odaya biri girdi. Gözlerimi bilgisayardan çekip, ona baktım.

Min Yoongi 'nin burada ne işi vardı!?

Yu Jin tam ona bir şey söyleyecekken odadan dışarı çıktı. Ne olmuştu ki? Sonra Yu Jin'in telefonu çaldı ve biraz sonra içeri Min Yoongi girdi. Bana "demek burada çalışıyorsun. Benim şirketimde." dedi. Ona başımı salladım. İşaret dilini bilmediği için onunla rahat konuşamıyordum. Hatta buranın onun şirketi olduğunu da bilmiyordum. Ah, neden buraya gelmiştim ki?

Karşımda duran Min Yoongi bana gülümsedi ve "umarım işini iyi yapıyorsundur " dedi. Hiçbir şey söylemedim ya da hiçbir şey yapmadım. Ben bir şey yapmayınca karşımdaki masaya oturdu. Koskoca şirket CEO'su neden bizimle aynı odadaydı? Ona baktım. Bizimle değil, bilgisayarıyla ilgileniyordu. Yakışıklı ve masum görünen bir yüzü vardı. Kim ondan para teklif etmesini bekleyebilirdi ki? Ah, hadi ama! Bu bir şaka falan olmalıydı.

Ona bakmayı kestim ve önümdeki kağıtlarla ilgilenmeye devam ettim. Birazdan çalışma saatim bitecekti, ben de eve gidecektim.

Yu Jin yanıma geldi ve elimdeki kağıtları aldı. Sonra bana döndü ve "bunları bir birime kontrol ettirmem gerek. Çıkmadan önce bunları masana koyarım." dedi. Başımı salladım. O da odadan çıktı. Yaklaşık on dakika sonra Yu Jin odaya geldi. Aslında mesaim çoktan bitmişti ama nedensizce onu beklemiştim. Beni görünce gülümsedi ve "çıktın sanıyordum" dedi. Ellerimle "seni bekledim" dedim ve gülümsedim.

Bana biraz tedirginmiş gibi bakıyordu. Ne olduğunu anlayamamıştım. Odada biraz onun eşyalarını toplamasını bekledik. Daha sonra bana döndü ve "Bay Min Yoongi seni çağırıyor" dedi. "neden?" diye sormama karşılık elleriyle bilmediğini belirten bir işaret yaptı. Odasının yerini sordum ve yerimden kalktım. Neden çağırdığını bilmiyordum. Gidince öğrenecektim zaten, değil mi? Odasının bizim odamızın hemen yanındaki olduğunu duyar duymaz odadan çıktım ve odasının önünde durdum. Kapıyı çaldım ve açtım. İçeride beklediğim kişi kahverengi saçlı, masum yüzlü Min Yoongi değil bir başkası oturuyordu. Bir süre yüzüne bakınca, onu bugün asansörde gördüğümü fark ettim.

Bana döndü ve "bu yazdıkların, kısa sürede nasıl şirketin durumunu hemen çözebildiğini merak ettim sadece" dedi. Daha çok "açıkla hadi" der gibiydi. Fakat asıl sorun, eğer buradaki siyah saçlı beyaz tenli adam Min Yoongi ise, kahverengi saçlı masum yüzlü adam kimdi?

💫OY💫
Vermeyi unutmayın ^-^

The Memories 〰mygWhere stories live. Discover now