0.5

3.4K 236 115
                                    

Jungkook -ona içimden böyle seslenmeye karar vermiştim- gittikten sonra, çevirmen de bana selam verip annemin yanına gitmişti. Muhtemelen işinin karşılığını almak içindi. Ödemesini yani.Avukatın ve çevirmenin dışında günüm yine normal geçmişti. Televizyon izlemiştim, çiçek gelmişti ve işaret dilini gözden geçirmiştim. Bir de yemek yemiştim. Normal olarak.

Yanımda Hye Jung ve babam vardı. Babam ilk kez hastanede yanıma gelmişti ve bu beni çok sevindirmişti.

Odaya gireli çok olmamıştı. Hatta işaret diline baktığını bile söylemişti.

Aslında bir babanın benim gibi bir kızı varsa, bunları yapması normaldi. Fakat annem, babamın çok meşgul biri olduğunu söylemişti. Yani bunları yapması bana çok değer verdiğini gösteriyordu.

"Hangi baba kızına değer vermez ki zaten?"
Diyen iç sesime bir beşlik çaktım. Haklıydı.

Babamla biraz konuştuk ve sonrasında yemeğimi yedim. Babam eve gitti ve Hye Jung ile baş başa kaldım. Hala aynı davranışları sergiliyordu. Ben biraz alışınca geçer diye düşünmüştüm. Çünkü hafızamı kaybetmiştim. Bu yüzden "nasıl davranacağını bilememiş olabilir" diye düşünmüştüm.

Şimdi ise "belki de huyu böyledir " diye düşünüyordum.

Hye Jung televizyon izlerken ben oturmayı bıraktım ve yatakta yatar pozisyona geçtim. Gözlerimi yumdum ve uykuya daldım.

Bir hafta sonra:

Doktor, hastaneden bugün çıkabileceğimi söylemişti. Geçen bir haftada çok da değişik şeyler olmamıştı. Bir kez Jungkook'la görüşmüştüm ve her gün çiçek gelip durmuştu. Davayı ise gerekli birkaç şeyi daha topladıktan sonra açacaktık. Jungkook böyle söylemişti.

Değişen tek şey, az önce elime verilen kutuydu. Bu sefer çiçek yerine, biraz büyükçe, kurdeleli bir kutu vermişlerdi elime. Üzerinde de "güle güle kullanın. Ve dava açmayın. Lütfen. Saygılar." yazıyordu. Cidden bıkmıştım. Neyse ki bugünden sonra bu şeylerden almayacaktım.

Merakıma yenik düştüm ve kutuyu açtım içinde cidden pahalı olan bir elbise vardı. Göz devirdim.

Durumumuz fazla iyi olmayabilirdi. Yani babamın durumu fazlasıyla iyiydi ama ben annemle kalıyordum ve onun durumu pek iyi değildi. İki gün önce, boşandıklarını öğrenmiştim. Öğrendiğimi onlar bilmiyordu.

Kutuyu elime aldım. Hye Jung'u eve göndermiştim. Hastaneden çıkarken babamı arayacaktım ve beni almaya gelecekti. Hepsi -Hye Jung fazla ısrar etmese de- yanımda kalmak istemişti. Fakat ben onları yatağımın yanındaki rahatsız edici koltuklarda uyutmaya razı olmadım ve eve gönderdim.

Çantamı omzuma aldım ve kutuyu da iki elimle kavradım. Gerekli işlemleri dün halletmiştik. Bu yüzden tek yapmam gereken eve gitmekti. Odadan çıktım. Elimdeki kutuyu görenler "woah, ne şanslı" vb. cümleler kuruyorlardı. Bundan sonra durumu anlamadan insanları yargılamayacaktım. Şanslı ya da şanssız olduğumu bir de bana sormalılardı. Aynı fikirde olmadığımıza emindim.

Hastaneden çıktım ve biraz ilerdeki çöpe kutuyu attım. O sırada arkamdan biri "pahalı bir şeydi." dedi. Hızlıca ona döndüm. Kahverengi saçlı ve uzun boylu biriydi. Üzerinde de takım elbisesi vardı.

Bir saniye, o nereden biliyordu ki pahalı olduğunu?

Onun şu meşhur Min Yoongi olabileceği aklıma geldi ve bu düşünceyle gözlerimi olabildiğince açtım. Telefonumun "notlar" bölümüne girdim ve

The Memories 〰mygWhere stories live. Discover now