12. Bölüm: Zorluklar Karşısında

En başından başla
                                    

Aynanın karşısına geçtiğimde kızarık mı desem morarmış mı desem bilmiyorum renk tonlarının karıştığı boş bakan gözler dikkatimi çekti. Koca bir boşlukta yürümeye çalışıyorum.

Odadan çıkıp merdivenlerden güçlükle aşağı indim. Tam tahmin ettiğim gibi acınası gözler beni süzmekle meşguldü. Olmuyor işte canım yanıyor. Annemsiz günler başlıyordu ve ben biraz daha tükenmeye adım atıyordum.

Cenazeye gidecektik. Annemin cenazesine. Buna dayanabilir miydim? Kaldıracağımı sanmayarak Filiz Abla'nın yanına gittim. Sımsıkı sarıldı bir anne edasıyla 😢.
"Biliyorum canım çok zor. Ben annemi kaybettiğimde yaşayamayacağımı düşündüm ama öyle olmadı. Babamla birbirimize daha çok sarıldık." Sarılacak bir babam var mı ki benim sarılayım. Yaralarıma merhem olacak kimsem kalmadı benim. Bunun cevabını nasıl vereyim sana Filiz Abla?

Siyaha bürünmüş birçok insan. Sol göğüslerin üzerinde meleğimin resmi. Sahi hani melekler ölümsüzdü?

Ön tarafta bir yanımda Filiz Abla bir yanımda Ayça. Annemin üzerine her toprak atışlarında sanki beni de diri diri gömüyorlardı. Anne bak kızın da seninle beraber ölüyor. Tek sen görüyorsun şu an biliyorum. Sesimi artık kimseye duyuramıyorum ama sen duyuyorsun eminim bundan.

Baş sağlığını dileyen ayrılıyordu yanımızdan. Biz bize kaldık mezarlıkta. Daha doğrusu annemle baş başa kaldım. Filiz Abla'nın ellerinden kurtulup annemin yanına ilerledim. Dermanım kalmadığından dizlerimin üzerine çöktüm. Toprağın üzerine başımı koyunca yeni ıslanmış hoş koku doldu burnuma. Bu sefer sevmedim ben bu kokuyu. Gözlerimden akan yaş toprağı sular gibi şiddetliydi.

"Asel hadi kalk. Sadece ikimiz kaldık burada." Kafamı kaldırınca günün en güzel saatlerine geldiğimizi fark ettim. Güneş kızıl rengine bürünmüş gözden kaybolmak üzereydi. Yanımda ve etrafta Yekta'dan başka kimse yoktu. Gözlerim artık can çekişiyordu. Ağlamaktan korkar hâle gelmiştim.
"Herkes bizi bekliyor toparlanda gidelim." Dilimi çevirmeye çalıştım fakat kilitlenmişti sanki. Konuşamıyordum resmen. Bunu fark etmelerini istemiyorum. O yüzden şimdilik jest ve mimiklerimi kullanmak en mantıklısı olacaktı.

Yekta'nın Ağzından:
Eve geldiğimizde dediğim gibi herkes bizi yemek masasında bekliyordu. Ölüm haberinden sonra kimse doğru düzgün bir şey yemedi buna Asel'de dahil. Asel zor adımlarla yürürken babası olacak herif konuşmaya başladı.
"Nerede kaldınız? Burada açlıktan öldüreceksiniz bizi." Ulan haysiyetsiz herif hiç mi utanman yok lan? Karın öldü senin burada.

Tüm bakışları üzerine toplayınca yutkundu ve devam etti.
"Asel güçten düşecek diye endişeleniyorum. O yüzden dedim ben."
"Senin yalanını..."
"Yekta!"
"Ne var baba ne? Doğru değil mi?"
Biz tartışırken Asel'in dolan gözlerine kaydı gözlerim. Babasına o kadar nefret ile bakıyordu ki beni ürkütmüştü.

Arkasını dönüp bahçeye ilerlemeye başladı.
"Asel bekle canım."
"Sen dur Ayça ben ilgilenirim." Bunun üzerine Ayça kafasıyla onaylayıp yerine tekrar oturdu. Koşarak Asel'in peşinden gittim. Bahçeye çıkıp havuzun kenarına oturdu. Ayaklarını havuzun içine sallandırıp ağlamaya başladı. Sesi gelmiyordu ama ağlıyordu. Dışarı oldukça soğuktu fakat bunu umursamıyordu bile.
"Üşümüyor musun Asel?" Bana baktı ve kafasını sağa sola salladı. Çok tuhaf. Asel'in sesi ne zamandan beri hayatımda yer almıyordu.

Üzerimize bir şeyler almak için geri girdim içeriye. Ayça'ya göz atarak yanıma çağırdım. Kimsenin duymayacağı bir yere geçtik.
"Ne oldu Yekta? Ters giden bir şey mi var?"
"Ayça, yengen öldükten sonra Asel'in sesini hiç duydun mu?" Yutkundu.
"Aslında hiç duymadım. Yoksa?"
"Endişelenme. Sadece merak ettim ve sordum. Neyse bize ceket verir misin? Dışarı yeterince soğuk."
Koşarak yukarı çıktı. Pek fazla geçmeden yanıma iki tane ceket ile geldi. Onları bana uzattıktan sonra yanımdan uzaklaştı.

YENİ BAŞLANGIÇLARAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin