26.Bölüm

5.2K 387 105
                                    

"EV"

Bir anda dünyam durmuş gibiydi. Bir şey düşünmeyi geçtim, hissedemiyordum bile. Kurduğu cümle bana o kadar tanıdıktı ki, sanki geçmişimden kopuk gelen bir parçaydı. Kelimeler dudaklarında döküldüğünden andan itibaren sürekli beynimde dönüp dolaşıyor, dokunduğu her yeri yıkıp geçmek ister gibi ağrılar sokuyordu.

Aşk dendiğinde genelde aklıma ilk gelen Ejder olmazdı, bu kelimenin bana getirdiği şey daha eskilere dayanırdı. Yıllanmış, küflenmiş bir sandığın içinde hala taptaze olan bir anı.

"Aşığın," demişti sesinde hafif bir alay vardı. O zamanda gülerek, "Dalga geçmeyi bırak," demiştim. Bana verdiği cevap şimdiye göre daha ciddiyetsiz, dalga geçer gibi söylenmişti. "Algılayamadığın şeylere şöyle demeyi bırak."

Aramızda geçip gitmişti bu konuşma. Daha sonra sancısını çekmiştim gerçi. Ama kardeşim öldüğünde her şeyi de kendiyle birlikte götürdüğün için bu konuda bir süre sonra kapanmış, ben değişmiş, uzaklaşmıştım o ortamımdan. Bir daha ne geri dönmüştüm, ne de oradaki arkadaşlarımın konusu açılmıştı. Fakat yine de aşk dendiğinde bu mazi canlanırdı, o zaman ne kadar gözümde büyüttüysem çıkmıyordu aklımdan.

Şimdi de bir anda aynı cümleleri duyunca şaşıp kalmıştım. Cümleler bire bir aynıyken söylenme şekli, söyleyen kişi farklıydı sadece.

"Patron," dediğinde arabayı kullanan kişi karşımda oturan adam ile aramızda oluşan garip hava dağılmış ikimize de kendimizi toparlamak için bir kaç saniye vermişti. "Eve ziyaretçi gelmiş."

"Biliyorum," dediğinde kısaca gözlerim suratına takıldı. Konuşmayı ne kadar def etmeye çalışsam da zihnime düşmüştü bir kere. Aklıma olabilir mi, seçenekleri bile geliyordu. Ancak olacağına bir türlü ikna olamıyordum, o zaman küçüktük, değişmiştik elbette. Fakat ne olursa olsun tamamen değişemezdik, geçmişteki bizden izler taşırdık üzeremizde.

Zihnimdeki oğlanı bir kaç kez tarayıp, yanımda duran adamın üzerine getirmeye çalıştım. Olmuyordu. Olmasını da asla istemezdim, o çevreme çok şey borçlu olmama rağmen hepsini bir anda silip atmıştım. Yüzlerine bakmaya bile cesaret edemezdim. Ve şu anda bana pislik gibi davranan bu adamın eski arkadaşımın anılarını kirletmesini istemezdim.

Araba durduğu anda, "İn." deyince bir şey diyemeden dediği yaptım. Beni sürükledikleri eve gelmemiştik. Bu sefer geldiğimiz yer daha sıradan, daha normaldi. Çevreme bakınmaya devam ettiğimde önümüzde duran arabadan bir adam indi. Hava birini seçebilmek için karanlıktı ama yine de bize doğru gelen kişinin siması bir şekilde tanıdık geliyordu. Ve her attığı adımda sokak lambalarından yüzüne düşen ışıkla gelen kişinin Yağız olduğunu fark ettim.

"Yağız?" diye şaşkınca fısıldadım.

"Tamer," dedi doğruca yanımda duran adama bakarak. "Karşılaşmak için ne kadar kötü bir gün."

Umursamazca, "Onu götürmen umurumda değil," dedi ancak tam tersiymiş gibi duruyordu. Gerilmiş ve büyük ihtimal farkında olmadan yumruklarını sıkmıştı.

Yağız öfkeyle, "Canını yakman gereken kişinin canını yaktın sonuçta, değil mi?" dedi.

"Bingo. Düşündüğümden çok daha iyiydi. En azından bir kaç kez daha olmasını isterdim."

Yağız derin bir iç çekti ve bana doğru döndü, "Arabaya geç Asminay."

Bu bir rica değil, emirdi. Ses tonundan bakışlarına, hareketlerine kadar belliydi. Kararsızca suratına bakıp, dediğini yaptım. Ortamda beni fena halde gereksiz hissettirmişti zaten.

K--Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin