21

11.5K 516 311
                                    

*Merhaba!

Çok uzun zaman oldu keşke olmasaydı. Beklettiğim için özür dilerim. 

İlk hafta KABASAKAL için özel bölüm yazdığımdan buraya bölüm ekleyemedim. Onu ekledikten sonra ise BİR SUSAM DENİZ e bölüm yazdım ancak bir türlü hesaptaki bir sıkıntıdan eklememe izin vermedi. Bu yüzden ne mesajlarınıza ne de yorumlarınıza dönebildim. Bir kaç güne diğer bölümü de ekleyeceğim. Yani bu sefer yazma sıkıntısı değil ekleme sıkıntısı vardı. Kusuruma bakmayın yine de çok beklettim. 

Son olarak KABASAKAL a eklediğim son özel bölümde söylediğim gibi oradaki Efe ve Nefes karakteri burada bir ya da iki bölüm konuk oyuncu olacaklar. Bu bölümde değiller ama bir sonraki bölümde buradalar. 

Sizi seviyorum!

Öptüm. 

Bölüm Şarkısı: Leyla ile Mecnun Fon Müziği


İliklerime kadar işleyen soğuk rüzgarın altına, buz gibi mermerin üstüne yavaşça oturdum. Dağılan saçlarımı biraz sonra yine önüme döküleceğini bildiğim halde geriye doğru atıp titreyen elimi yavaşça toprağa bıraktım ve iğne gibi batmaya başlayan gözlerimden yaşlar süzülmesin diye sıkıca yumdum.

Gökhan'ın peşinden odaya giren Arda'yı gördüğüm anda bütün öfkemi içime kusup hiçbir tepki vermeden odadan çıktığımdan beri ağlamamak için kendimle büyük bir savaş veriyordum. Biraz sonra yenildiğimi bağıra bağıra kabullenecektim ama yine de direniyordum işte...

Önce kardeşimi de kendimle birlikte yıkmamak için ağlamamaya çalışmış, sonrasında ise taksiye atlayıp anneme geldiğim için, annemi üzmemek için ağlamamaya çalışıyordum. Ama bir damla göz yaşı kendine kaçacak bir yer bulup süzülmeye başlamıştı bile...

Kucağımda duran elimle yaşı savurup gözlerimi araladıktan sonra dudaklarıma hafif bir tebessüm yerleştirdim ve annemin isminin yazdığı o soğuk mermere gözlerimi sabitledim. Boğazımda bir düğüm var. Konuşsam ağlayacağım, konuşmasam yine ağlayacağım.

Annemin beni yeni terk ettiği zamanlardan birinde bir gün okuldan çıkıp parkta oturuyordum. Çocukların anne diye bağırdıkları, anne diye güldükleri bir parktı. Onlar anne dedikçe bende anne diyordum. Bir daha hiç diyemeyeceğimi bildiğim için onları tekrarlayarak kendimi kandırıyordum.

Beş altı yaşlarında uzun kahverengi saçları olan bir kızın kaçamak bakışlarına gülümseyerek karşılık vermeye çalışıyordum. Dudaklarım ne kadar kıvrılabilirse o kadar işte... Büyük bal rengi gözlerine cesaret tohumları serpiştirip kaydıraktan kaydıktan sonra koşarak yanıma geldiğinde başımı yavaşça ona çevirdim.

Banka oturup saçlarını eliyle düzelttikten sonra bana sorduğu ilk şey 'Neden sürekli anne diyorsun?' oldu. O sorana kadar içimden söylüyorum sanıyordum. Şaşkınlığımı nefesimle birlikte üfleyerek gönderdikten sonra 'Annemi kaybettim.' diyerek küçük arkadaşıma dürüst olmayı seçtim.

Bal rengi gözleri büyüdü ve telaşlı bir sesle 'Arayalım o zaman,' diyerek ayağa kalktığında dudaklarım gerçekten kıvrıldı. Elimi tutup beni ayağa kaldırmaya çalıştığında küçük elini avcuma alıp pamuk gibi tenine küçük bir öpücük bıraktım.

'Benim annem,' deyip ağlamamak için nedensiz bir şekilde yukarı baktıktan sonra 'Benim annem öldü.' dedim.

Omuzları düştüğünde o da benim gibi yukarı bakarak 'Orada mı?' diye sordu. 'Anne ve babalar öldüğünde yukarıdan bizi izlemeye devam ederlermiş. O yüzden mi yukarı bakıyorsun sende?'

Bir Susam Deniz (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin