22. Episode - MASUM DEĞİLİZ...HİÇBİRİMİZ

1.9K 169 19
                                    


Gençlik cidden yazarken tıkanıyorum. Okurkende farkedeceksiniz zaten. Sıkılmış olduğunuzu biliyorum. Bir sonraki bölüm final olacak. Umarım yine yanımda olursunuz. Sizin için uzun upuzun bir final bölümü hazırlayacağım. Özenli ve kesinlikle keyifle okuyabileceğiniz bir bölüm dizayn edeceğim.

Sizi seviyorum.

İyi okumalar:*

22. Episode - Masum Değiliz...Hiçbirimiz

*****

Kurumuş lavlar yaşadıkları mağarayı sarıp sarmalayıp kuru bir kayaya çevirmişti. İşte şimdi korku bedenleri ele geçirmiş, kesik kesik nefes almalarına neden olmuştu. Herkes Jongin'in kesik bacağı ile ilgilenirken Kyungsoo donakalmış az daha sevdiği adamı o lavların arasında yakıp kül edeceğini düşünüyor, kendine lanetler savuruyordu.

Ya onu orada bıraksaydı?

Jongin yok olacaktı, sonsuz olmasına neden olacaktı. Tanrı aşkına o Jongin olmadan nasıl yaşayacaktı. Sehun Jongin ile ilgilenmeyi bırakıp hâlâ hareketsiz duran Kyungsoo'nun yanına ulaştı.

"Şşt, Kyungsoo. Hey, kendine gel, Jongin iyi, bak." Sehun işaret parmağı ile Jongin'i gösterdi. Kyungsoo titrek bir nefes alıp, başını sağa sola salladı.

"Kendimden nefret ediyorum. Az daha insanlıktan çıkıp Jongin'i o lavların arasında bırakacaktım. Nasıl, nasıl bu kadar bencil olabiliyorum." Dedi Kyungsoo. Ağlamak istiyor ama bir türlü gözyaşlarını akıtamıyordu.

"Sakın böyle düşünme. Jongin iyi değil mi? Sorun yok. Şimdi canı yanan sevgilinin yanına gidip öpüyorsun. Haydi!" Dedi Sehun. Kyungsoo başını sallayıp, temkinli adımlarla sırtı ağaç kavuğuna yaslı olan esmer adama yaklaştı.

Jongin yorgun göz kapaklarını aralayıp karşısında ona üzgün surat ifadesiyle bakan adama baktı. Yutkundu. En fazla ne kadar nefes alabilirim diye düşündü.

Kyungsoo Jongin'in esmer tenine tezat oluşturan kızarmış yanaklarını okşayıp dudaklarını dişledi. Avuç içleri terliyor, Jongin'in masum bakışları altında eziliyordu. İki dakika daha geç kalsaydı, Jongin kül olacaktı. Bu kaçınılmaz sonu düşündüğünde istem dışı Jongin'e sarıldı. Kulaklarına boğukça durmadan fısıldadı.

"Seni seviyorum, seni seviyorum Jongin. Özür dilerim, aklımda seni bırakıp gideceğim düşüncesini yarattığım için özür dilerim." Jongin'in bir an kalbi tekledi. Mutlu oldu. Kyungsoo onu bırakmamıştı ki? Hem onu bırakmasını kendisi istemişti. Suçu nasıl sevdiği adama atabilirdi.

"Kyungsoo sen üzülme tamam mı? Ya sende o lavların arasında kalsaydın, benim yüzümden ölseydin inan ne cennette ne de cehennem de mutlu olabilirdim." Dedi Jongin bacağındaki yarayı görmezden gelerek hareket edip Kyungsoo'ya sıkıca sarıldı.

Kyungsoo bu adamı sevdiği bir şanslıydı. Hayatı boyunca elbet sevilmişti. Annesi ve babası onu her zaman sevmişti. Sevgilileri olmuştu. Onlarda eh işte çıkarları doğrultusunda sevebilmişti. Ama Jongin bu inin cinin top oynadığı iğrenç yerde karşılıksız, içten, en masum hâliyle seviyordu. Kyungsoo Jongin'in âşıkhane ruhuna kapılmıştı.

Şimdi burada yok olabilirlerdi. Hatta ve hatta tek bir tane toz zerreleri burada rüzgârla birlikte savrulabilirdi, ama Kyungsoo ilk defa umut etmişti. Bu lanet yerde sevgilisiyle ve arkadaşlarıyla beraber kurtulabileceğine inanmıştı.

Eğilip Jongin'in okyanus kokan saçlarına öpücük kondurdu.

İnsanoğlu zaten hep bir şekilde umut etmemiş miydi? Er ya da geç umut ettikleri birer birer gerçekleşmemiş miydi? Keza öyle sanıyordu Kyungsoo.

Bu sefer de Tanrıya dua etti. Yine yorgun yine ümitli...

****

Melankolik tarzı yazmayı seviyorum tabii sonu ölümle bitmediği sürece vvkjgtrf

You're My Last Chance [HunHan] (√)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin