Final 1:And I won't cry anymore

275 14 2
                                    

1.Final bölümü= Ve bir daha asla ağlamayacağım

Ayrılıklar ne garipti. Aylarınızı, yıllarınızı geçirdiğiniz insanla bir şekilde yollarınız ayrılıyor. Yatağınızı, yemeğinizi, sırlarınızı, dertlerinizi, neşenizi, hayatınızı paylaştığınız, yol arkadaşınız, yoldaşınız artık bir yabancıymış gibi davranıyor ve karışıklıklı rol yapıyorsunuz.

Hâlbuki, bu dünyada sizi en iyi o tanıyordu ve yine siz, onu bu dünyada en iyi tanıyan kişiydiniz. Gözlerine baktığınızda bile aklından geçenleri bilebilecek kadar iyi tanıyordunuz birbirinizi hemde.
Ayrılık insan oğlunun ürettiği birşeydi ya, tıpkı insan oğlunun kendisi gibi garipti işte.

Her zaman bu ülkeye geri döneceğim günü merak etmiştim. Şimdi ülkemdeydim, evimde ama Zayn'in olmadığı her yer bana yabancı geliyordu. Sokaklarını ezberlediğim, yüzlerce defa önünden geçtiğim bu New York caddeleri şuan eski bir dosttan başka birşey değildi.

Yıllardır görmediğin bir dost. Onu görünce hatıraların, anıların canlanır gözlerinin önünde. Yine kucaklaşırsınız eski günlerdeki gibi. Fakat ikinizde biliyorsunuzdur ki, aranızdaki hiçbir şey eski günlerdeki gibi olmayacaktır. Eski günler geride kalmıştır. Yeni hayatlarınız, yeni dostlarınız vardır artık. O güzel zamanlar, o tatlı anılar ise eski günler olarak arkada kalmıştır, her zaman hatırlayacağınız ama bir daha yaşayamayacağınız türden anılar.

Bu şehirle birlikte birçok dostumuda geride bırakmıştım. Şimdi ise yine birilerini arkamda bırakıp kaçıyordum. Her zaman sevgiden kaçmıştım, şimdi yine aynı şeyi yapıyordum. Kalbim onunlaydı, onunla atıyordu. Burada onsuz olduğuma göre, artık bir ölüden farkım yoktu.

Bir ölü olarak New York'a geri dönmüş, Pencey'e aileme gidiyordum.
Bir yandan rahatladığımı hissediyorumdum fakat bir yandanda yaklaşık bir saat sonra Londra'ya varmış olacak Zayn'i düşünüyordum. Gerçekten onu bırakıp kaçabilecek miydim? Bu ülkede kalmaya ne kadar dayanacaktım bilmiyorum.

Onu aramam gerektiğini, onunla konuşmam gerektiğini biliyordum. Her defasında beni arayan o oluyordu ve bir kere olsun bu sefer onu arayacaktım fakat buna ne cesaretim vardı, ne de onunla yüzleşmeye gücüm kalmıştı.

Ondan vazgeçmiş değildim, sadece karşısında nasıl duracağımı, onu görünce ne yapacağımı, bizi neyin beklediğini bilmiyordum. Ona kızgındım, bana kızgındı. Ve kızgın olduğumuz tüm zamanlarda biz birbirimizi mahvediyorduk.

New York'tan ailemin evine geçecektim ve buradaki arkadaşlarımdan kimseye haber vermemiştim, Deniall dahil. Tren istasyonuna bir taksiyle gittim.

İngiltere'deki siyah taksilere alışmam zaman almıştı. Şuan tekrar sarı renkte bir taksiye binmek, geri döndüğümü hissettiriyordu. Biletimi aldıktan sonra, yaklaşık yarım saat içinde hareket edecek trenin içine girdim ve bavulumu yerleştirdim.

İki saat boyunca, bir şerit halinde akan yolu ve ağaçları izledim. Onu arayacaktım ama ne diyecektim?

Emma, Richard ve ikisinin birkaç gün içinde Londra'ya geri döneceklerini yazmıştı. Richard'ın annesi Suzanne rahatsızlanmıştı, Richard bu yüzden dönüyordu. Emma'nın nasıl izin aldığını ise bilmiyorum. Ne fark ederdi. Ben Amerika'daydım ve Emma gittiğim için çıldırıyor bana küfürler yağdırıyordu. Dönmeyeceğimden korkuyorlardı. Belki dönecektim, belkide dönmeyecek, henüz karar vermemiştim. Sadece ailemin yanına gitmek istiyordum ve sadece derin bir nefes almak istiyordum.

Trende ip gibi akan ağaçları izledim ve düşündüm. Bir tarafım Zayn için taze yaralar içinde acıyordu. Diğer tarafımsa, Pencey'e yaklaştıkça içimde bir yerlede gizlediğim eski yaralarım yüzünden can çekişiyordu. Mutlu olacağım günler ne zaman gelecek? Bir ömür boyunca, çocukluğumdan beri taşıdığım bu kini, bu hırçınlığı atamayacak mıydım? Ailemi ne zaman tam olarak gönülden bağışlayacaktım?

NUMB(The Truth about Love) Z.MHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin