So sick of Love

492 28 10
                                    

Biz...

Bizim yaşadıklarımıza dönüp bakıyordum. Ağır şeyler yaşamıştık. Zor şeyler. Ben karakterlerimizin bu aşka engel olamadığını düşünmüştüm. Oysa ki en başından beri olan buymuş. Onun kollarına ulaşmamı geciktiren şey, bizim karakterlerimzdi. O inatçılıklarımız, aşka olan ön yargılar, insanlara olan güvensizliğimiz.. Hepsi, bizi bir birimize geciktirmişti.

En nihayetinde, ne yaparsak yapalım, ne kadar direnirsek direnelim, hatta bu sevgiyi ne kadar red edersek edelim; bu sevgi kurduğumuz bariyerleri ezip geçmişti. Onun olmak istiyordum, bütün varlığımla. Tıpkı onun benim olmak istemesi gibi. Biz direndikçe, kalbimiz karşı çıktı. Ve bu sevgi bizi yordu. Başlarda sadece hırpalanıyorduk. Herşeyin düzelmesi için ise, korkmadan el ele tutuşmamız yetiyormuş. İnsanlara aldırmadan.

İnsanlar varken kendimiz olamıyorduk. Hala saklıyoruz. Hala insanlara o bana ait diyemiyorum. Küçük bir sırdı başlarda, içimde sakladığım. Şimdi ise, her geçen gün başka insanlar bu sırra ortak oluyordu.

Londra'dan gitmek istiyordum. Artık katlanamıyordum. Zayn olmadığında herşey daha zordu.

O gideli bir hafta oluyordu. Yataktan çıkmak istemiyor, bütün gün uyumak istiyordum. Buna rağmen yatak, buz gibi soğuk ve herzamankinden daha büyük geliyordu. Sanki herzaman boş değilmiş gibi...

Koca bir hafta eve tıkılıp kalmıştım ve beni arayıp, zorla evden çıkarmak için uğraşan bir Emma yoktu. En olmayacak zamanda ortaya çıkıp beni tekrar kendime getirmeye çalışan bir Richard'da yoktu. Ve her gece beklediğim, her gece gelmesi için dua ettiğim bir Zayn, yoktu.

Eskiden onlarcası etrafımda. Onlarca insan... Şimdi ise hayatımı bu üç insanda soyutladığıma inanamıyordum. Gerçi sadece Zayn bile yeterdi. Bütün gün, gece olana kadar onu bekleyebilirdim. Ve geçirdiğimiz son birkaç ayı düşündüğümde ise bunu yapmıştım.

Ben bir kızdım. Duygusal bir kız. Duygusal gel gitlerimi en hat safada yaşayan bir kız. En başa döndüğümüzde bütün o saçma öpüşmelere, yakınlaşmalara, hatta bana attığı bakışlara birer anlam yüklemiştim. Yüklememem gerekiyordu. Hep kendime sıradan bir öpücüktü derdim. Ama hangi kız böyle düşünebilir ki?! Hele ki, o sıcak öpücüklerde öyle sıradan bir öpücük olmadığını hissettiren dokunuşlar, gülücükler ve sımsıcak bir his varsa.

Ona söyle diyordum. Söyle. Öylesine, kafana estiği gibi beni öpemez, beni arayamazsın. Bir anlamı olmalı! Bir nedeni! Bir anlamı olmalıydı... Şimdi düşünüyorumda öğrendiğim şeylerin hepsini Zayn'le unutmuştum. Onlar erkekti. Kızlar gibi düşünmüyorlardı. Kızlar için öpücüklerin, bu aramaların, yakınlaşmaların bir anlamı olmalıydı. Ama bazı erkekler için, bütün bunların bir anlam ifade etmesi gerekmiyordu. Bazen öylesine yaşarlardı, canları öyle istediği için.

Sırtımı deri koltuğa iyice gömdüm ve üzerimdeki battaniyeyi iyice çekiştirdim. Çoraplarımdan bir tanesi artık ayağımda değildi ve bağımsızlığını ilan etmişcesine kendisini yere attı. Güzel. Şimdi bir ayağım çıplak kalmıştı ve evdeki hava çıplak ayağıma soğuk esiyordu. Ayağımı battaniyenin içine çektim. Bu daha iyiydi.

Bazen kendime kızmıyor değildim. Nasıl bu kadar gardımı Zayn'e indirdiğime, kendimi ona tamamamen nasıl açabildiğime. Ve yine kızıyordum, bütün gün boyunca gece olmasını ve onun gelmesini çaresizce beklediğime. Bu yaptıklarım çok aşırı ve çok acizceydi. Ya doğru kişi Zayn olmasaydı...

Birini seviyorsam, o kişiyi sahipleniyordum. Ve bu, beynimde milyonlarca kurgu oluşturan bir paranoyaya sebep oluyordu. Eskiden bana hasta olduğumu söylerdi. 'Hastasın Maggie', 'Kafayı yemişsin' diye haykırırdı. Bunları ciddi söylerdi, biliyorum. Ama 'Kafayı benimle bozmuşsun!' diyemezdi. Belkide çekiniyordu bunu söylemek için, kim bilir...

NUMB(The Truth about Love) Z.MHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin