'Hep demişimdir yakışıyosunuz diye'

'Junior akınay çok gecikmesin'

'Bilemiyorum, nazlı biraz hafif kalmış sanki'

'Kutlarım canım tebrikler.'

Ve bir kaç tane daha. Evet öyle aşırı takipçim yok. Sadece dünden beri artmaya başladı yavaş yavaş. Enginin sosyal medyası yüzünden sanırım.
"Hıh geldim, hadi doldur çayları"
Mutfağa hızla giren enginle telefonu kapatıp cebime attım.
Çaylarımızı doldurup bende oturdum.
Yemeğimizi sessizce yiyorduk. İçimden konuşmak geliyordu, ama kırgınlığımı anlasın istemiyordum.
Anlardı sesimden.
Kendime gelmem lazım..
"Kaç gibi gelirsin işten?"
Ağzındakini yutup çayından bir yudum aldı.
"Bilmiyorum ki, 7 gibi gelirim herhalde, ne oldu ki?"
Ne yani soramazmıydım.
"Yok birşey sadece yemeği ona göre yapayım dedim."
"Belki yemeğe gelemeyebilirim."
Peki.
"Neden ki?"
"Nedeni yok nazlı! Gelemeyebilirim. Sen ye!"
"Tamam sen bilirsin, geç gelirsen ben yemeği dolaba koyarım, mikrodalga da ısıtıp-
"Nazlı ben dışarda yerim! "
Şuan ne kadar sert olduğunun farkında değildi. Bana güvenmeyen engin bu halde oluyormuş demek ki. 
Tamam. İnandıracağım onu!
"Engin! Ben mehlikanın yanına gideceğim.! Hiçbirşey bilmiyor olarak. Ardından, alinin yanına gideceğim.-
Çatalını fırlatmasıyla irkildim.
"Sen ne diyorsun?! Alinin yanına gideceksin öyle mi? He yine yaklaşacaksınız. Anladım tabi arayı bayağı açtınız."
Dolan gözlerime içimden gelen bütün küfürleri savurdum. Sürtük nazlı. İyiymiş.
Güçlü ol. Pişman olacak.
Yere attığı çatalı alıp masaya geri koydum.
Ayağa kalkıp karşısında durdum.
"Sözümü tamamlattırsaydın keşke. Erdem de olacaktı yanımda. Tek başıma gitmeyecektim. Yakınlaşmayacaktım. Gözünde bu kadar düşmeyecektim. Sürtük olmayacaktım."
Daha da mecalim kalmamıştı. Hemen odaya çıkıp kapıyı kilitledim.
Yaslandığım kapı değil engin bana güç verseydi keşke.
Yavaşca yere çöktüm. İçim liğme liğme edilmişti. Kocam sağolsun.
Sil şu aptal göz yaşlarını.!
Hızla ayağa kalkıp siyah pantolonum üstüne gri şifon gömleğimi giydim. Saçlarımı topuz yaptım. Siyah ağırlıklı hafif bir makyaj yaptım. Siyah çantamı da ceketimi de alıp çıktım odadan. Aşağı indiğimde engin hala sofrada oturmuş duruyordu.
Öksürüp kendimi belli ettim. Çantamı ve ceketimi kenara koyup mutfak önlüğümü taktım. Sofrayı ona bakmadan topladım. Bulaşıkları makineye dizmeye başladım.
"Nazlı.. Ben öyle demek istememiştim."
Arkamdan gelen sese güldüm.
Ellerimi yıkayıp önlüğüme sildim.
"Ziyanı yok canım. Şu zamana kadar herşeye alıştım. Buna da alışırım."
Tükenip gitmezsem tabi. Önlüğümü çıkarıp onu arkamda bıraktım. Çantamı ve ceketimi alıp kapının önüne gittim siyah stilettolarımı alıp giydim. Kapıdan çıkarken gülümsedim engine. Sahtece.
"Görüşürüz. Akşam eve gelmeyeceksen, ben Mehtapa geçerim. Sana da iyi işler öptüm."
Buydum ben işte, kırılırsam duvarlarımı örerdim.
Tekrar arkama bakmadan çıktım evden.
...
Mehlikanın çalıştığı yere gelmiştim.
"Buyrun"
Danışman kadına gülümsedim. 
"Merhaba, ben Mehlika SUSKUN'a bakmıştım."
"Kim oluyordunuz hanımefendi?"
"Kuzeni. Nazlı AKINAY."
"Tamam, bir dakika"
..
"Mehlika hanımın odası ikinci katta ilk sağdaki oda."
"Teşekkürler"
Topuklularımın sesi kordidoru inletiyordu sanki.
Hadi nazlı. İyi oyna!
Odasının önüne gelince tıklatmadan girdim.
Makamına değecek insanların kapısından girmek için izin istenirdi ancak!
Mehlika oturmuş makyaj tazeldiyordu. Ne kadar da güzel.
Aptal şıllık!
"Mehlikacım."
Sesimi duyunca güldü.
"Hoşgeldin kuzen, hayırdır kocan nerde?"
Sinsi yılan aramızın bozulduğunu falan mı seziyor acaba.
İlerleyip masasının önündeki koltuklardan birine oturdum.
"İşe gitti o da yoğun tabi, aksatmamak gerek. Bende sana uğrayayım bi dedim. Sonra bende atölye ye geçicem."
"İyi etmişsin, ne içersin?"
"Kahveni alırım bi"
"Hay hay, ... Zeliha bize iki şekersiz kahve."
Önündeki makyaj malzemelerini çekmeceye kaldırdı.
"Ee nasıl gidiyor evlilik?"
Sen evliliğimden başka birşey sormazsın tabi amacın o senin.
"İnanırmısın mükemmel gidiyor. Engin umduğumdan daha da iyi. Zaten evliliğimizin temeli aşka dayanınca sorun çıkmıyor. İki günde anlaşılmaz dense de anlıyosun canım. Darısı başına"
Yalandı. Engin ilk geceden sonra bnle farklıydı. Çünkü bana güvenmiyordu. Bunu içimden sürekli tekrarlıyordum ki yerimi bileyim. Kimsenin bana güvenmediğini ve adımlarımı iyi atmam gerektiğini bileyim.
Zor gelebilir bir kadına kocasının güvensizliği hemde suçu yokken, ama direnmek zorundadır kadın her zaman.
"Aa dur ben sana ne anlatıcam, dün gce engin anlattı baya bi güldük. Bizim düğüne biri şaka yapmış başta erdem sanmışlar çünkü erdem evet ben yaptım demiş, ama o öylesine bi evet miş ve o yapmamış. Neyse işte  tanıdıklardan biridir dedik. Deşmedik."
Bunları anlatırken bir yandan da kahkaha atıyordum. Gerçekçilik önemliydi.
"Bak gerçekten şaşırdım, mehtap biraz bahsetmişti bu şakadan da bu kadarını beklemiyordum."
Ya bi insan bu kadar şerefsiz olurdu herhalde. Son radde.
"Hımm aynen öyle. Bakalım bir şaka daha gelirse bu sefer ben elimi atacağım. Eh bilirsin elimi attığım işleri nasıl çözdüğümü"
Suratı önce beyazladı sonra sahteden güldü. Senin ciğerini bilirim ben şimdi götün tutuşmadıysa bende neyim. Ona şans tanımıştım. Birdaha bizim evliliğimize aşkımıza el uzatırlarsa gözünün yaşına bakmayacağımı söylemiştim. Yeterli olsa iyi olurdu!
...
"Neyse kuzen ben artık kaçayım,kolay gelsin sana."
Miğdem bulansa da öpüp gerçeğe yakın gülümsememle odasından çıktım. Sinirli ve hızlı yürüyordum. Danışmaya baş selamı verip tekrar hızla çıktım. Çantamdan telefonumu çıkarttım.
Erdişko aranıyor...
"Efendim küçük gelin"
Herkesde bir lakap takıyordu. Şuan sinirimden patlayabilirdim.
"Erdem, nerdesin?"
"İşteyim ne oldu? Sen İyimisin?"
"Fevkaladeyim, şimdi şu senin dinleme cihazı böcek falan satan arkadaşın nerede?"
Uzun süre ses gelmedi. Uygun bir ortama geçmeye çalışıyor gibiydi.
"Nazlı sen ne saçmalıyorsun! Ne cihazı?"
"Oraya geliyorum bekle beni!"
Telefonu suratına kapattım. Bu iş bugün halledilecekti. Başka yolu yok! Birileri beni tanıyamamış.
Tanıtalım.
...
Erdemin çalıştığı yerin bahçesinde bekliyordum. Koşarak gelen erdemi görünce sırıttım. Önümde durup eğildi. Bir süre soluklandı.
Kendine gelince sinirli sinirli bakmaya başladı.
"Bana bak, neyin peşindesin?"
Ciddi tavrımı takındım.
"Şu mehlika ve alinin aptal tuzakları. Halletmem gerek! Bu yüzden dediklerime ihtiyacım var. Sen de yanımda geleceksin. Önce dediklerimi alacağız sonra alinin yanına gideceğiz. İtiraz etme lüksün yok. Senide gebertirim."
Arkama bakmadan erdemin tanıdığım arabasına ilerledim.
Arkamdan şuan göz devirdiğine yemin edebilirim, sezmiyorum tepkilerini tanıyorum.
"Gözlerini devirme! Sana patlarım yoksa!"
Arabasını uzaktan açtı. Bende ön koltuğa bindim. Oda bindi.
"Sıçıyım böyle işe ali gavatı yüzünden oluyor bunlar hep"
"Mırıldanmaa!"
Arabayı çalıştırıp yola koyuldu.
"Hayır bunun arkada da mı gözü var çarpıldı mı gerizekalı"
Beni kastediyordu.
"Evet var. Daha hızlı sür.!"
Sabır edemiyordum.
"Korkma sonra."
Korkmak mı şu durumda mı?
Yüzümü ona döndüm
"Sence?"
Ellerini havaya kaldırdı.
"Tamam tamam hızlı oluyorum"
Sırıtıp önüme döndüm.
Telefonumu elime aldım.
Vişneli aranıyor...
"Efendim kız"
Bu ne biçim telefon açış. Ruh hastası. Erdem hem arabayı sürüyor hem beni izliyordu.
"Mehtap nerdesin?"
"Evdeyim nazlı sen neredesin asıl bu ses tonu hiç hayra alamet değil."
"Yaklaşık iki saat sonra oraya gelicem. Bekle."
"Ya salak salak konuşma ne oluyor filmlerde mi sandın sen kendini! Şifreli haller garip ses tonu emir yağdırmala-
"Benim filmimdesin mehtap! Küçük bir işim var. Sonra oradayım."
Telefonu yüzüne kapatıp çantama tıktım. Erdem pörtlemiş gözlerle bana bakıyordu.
...
Bir dinleme cihazı birde kayıt cihazı almıştık. Erdemi tehtit etmem ve öfkemi saçmam sayesinde.
Şaka bir yana. Şurdan eczaneye gidip sorasım var öfke, hırs, sinir, katliam yaratma düşüncesini yatıştırıcı bir ilaç var mı diye.
Alinin çalıştığı yerden içeri girdiğimizde danışmaya doğru adımladım. Erdem arkamdan gelirken bi anda öne geçmeye çalıştı.
Öyle bir baktım ki göremediğim kendi bakışımdan korktum.
Biraz gerilemiş oldu. Öne atılıp danışmaya sahteden gülümsedim.
"Buyrun nasıl yardımcı olabilirim?"
"Ali KANMAZ ile görüşmem gerek"
"Hanımefendi neyi oluyorsunuz ve randevunuz varmı?"
Şeytan diyo yol şunu.
"Aile dostumuz, hangi kattaydı odası acaba?"
"Bakın hanımef-
"Bakam malesef"
Deyip asansöre ilerledim. Tamam bilmiyorum. Ama bu şirketin bütün katlarını dolanırım gerekirse.
Erdem bana hastalıklıymışım gibi baksada tınlamadım. Peşimden geliyordu.
Böğürtlenim arıyor..
Çalan telefonuma bakıp güldüm. Aklına gelmiştik demek. Güzeel.
"Efendim"
Karşıdan ses gelmeyince ufladım.
Şuan birinci kattaydık hem katları dolanıyor hem enginin ses vermesini bekliyordum.
"Konuşmayacaksan kapatıyorum canım, işlerim var"
"Dur kapatma nazlı, dalmışım. Şey nerdesin.?"
Vaay şeyliyorsun engin AKINAY. Dur daha sen.
"Alinin şirkete geldim. Ha merak etme canım! Erdem tam da dibimde. Yakınlaşamam yani rahat ol. Dur hatta belki yalan söylüyorumdur"
Telefonu hopörlere alıp erdeme seslenmesini işaret ettim.
"Engin bende burdayım"
Ardından hopörlörden çıkarıp tekrar kulağıma götürdüm.
"Duydun sanırım, yinede için rahat etmezse diye fotoğraf falan da çekerim ben, seviyorum seni kolay gelsin sana"
Cevap vermesini beklemeden telefonu kapattım.
"Yürü erdem on dakika içinde o odayı bulacağız."
...
Sonunda bulduğum odanın kapısında yakamı düzelttim. Suyumu içtim.
"Sen sakın karışma! Unutma yanımda sadece enginin şahitisin! Herşeyi anlattığımız gibi yapacağız. Hadi"
Erdem onayladı. Yine kapıyı tıklamadan girdim içeri yalancı ama bunu alinin anlayamayacağı gülümsemem ile.
Ali şaşırmıştı belkide şoktaydı. En son konuşmadan sonra beklemiyordu tabi.
"Merhaba, nasılsın ali?"
Hala cevap veremiyordu karşısındaki koltuklara oturup güçlü bir duruş sergiledim.
"Hey! Dondun kaldın düşmanın gelmiş gibi? Alooo"
Bütün konuşmayı ben yapıyordum tıpkı ayarladığım gibi.
Kafasını sağa sola sallayam ali fazla zavallıydı.
"H-hoşgeldiniz, aa son zamanlar işlerden dolayı kafam yerinde değil. Beklemiyordum da üstelik."
Güldüm. Sahtece.
"Pardon şaşkınlıktan sormadım ne içersiniz?"
Erdeme lafı vermeden atıldım
"Kahve içeriz biri az şekerli biri şekersiz"
"Tamam... Bize iki kahve biri az şekerli biri şekersiz"
Erdem yok artık ne içeceğime de karışır oldun der gibi bakıyordu.
"Şimdi ali sorun şu ki sana işim düştü."
Ali kat be kat şaşırıyordu. Bu sırada ayağa kalkıp onun sandalyesinin önüne dolaştım ve durdum.
Erdem ben saçmalarken dinleme cihazını kısaca böceği masanın altına yerleştirecek ve çalışır konuma getirecekti.
"Anlamadım?"
"Sen reklam firmasında çalışmıyormusun?"
"E-evet de bana nasıl işin düştü?"
Vay be sert nazlı herkesi dize getirebiliyormuş..
"Bizim moda evinin reklama ihtiyacı var, bu işler maaliyetli biliyorsun. Bu yüzden tanıdık gerekli ki indirim yapılsın. Yardımcı olabileceğini düşündüm."
"Bilmem ki şimdi benim yerim çok biyük değil burada ama yine de konuşabilirim senin için"
Aptal! Çok konuşursun! Şerefsiz 2
"İyi olur"
Erdeme gülümseyip geri oturdum.
...
Gelen kahvelerimizi bitirmiştik. Saçma sohbetleri saymazsak da bitime yaklaşmıştık.
"Aa pardon iş ile ilgili bakmam gerek"
Deyip çıktı erdem.
Çöken sessizli fırsat bildim. Cebimde olan elimin içindeki kayıt cihazının düğmesine bastım. Biraz daha cebimden çıkardım.
Net duyulması gerekti.
"Ali"
Daldığı neyse irkildi.
"Efendim?"
"Bak bi anda böyle arkadaş gibi gelmem garip oldu biliyorum fakat düşündüm ki stresli zamanlarımdı ve sert çıktım o gün."
Şimdi dökecektim herşeyi ortaya.
"Yok problem değil anlıyorum"
"Olsun ali konuşamız gerekir. Ben böyle düşman gibi olmak istemem, o gün yaşananların üzerinden tekrar geçip bazı yerleri tekrar konuşmak istiyorum"
"Bak bence bu iyi bir fikir değil, hem ben hatırladıkça kötü oluyorum"
"Neden ki ali? Sert çıkan ben-
"Nazlı, sert çıktın evet! Ama neden kim için? O piç kocan için dimi? Şuan evli olabilirsin ama o zaman değildin ve hala bir umudum vardı benim. O gün kolunu tutmama bile çıldırmış gibi tepki verdin. Bağırdın. Sürekli bana ona olan aşkından bahsettin. Delirmek üzereydim tamam mı!! Gözünden olmayacağını anladım ben ve.. Ve sadece arkadaş olalım istedim. Sen onu bile kabul etmedin. Yaşananlar bu. Kapansın artık."
İçimdeki sinsi kız fena halde zafer dansı yapıyor şuan.
"Bak hiç birşey değişmedi ali, ben hala engini seviyorum, evliyim, kocam o! Sen de bunları kabullenmelisin, fakat şuan farkediyorum ki bu çok zor.  Ben sadece o gün o kadar sert çıkmam gerektiğini söylecektim ama fazlasıyla kopmuş zaten bağlar. Seni zorlamak istemem."
Kayıt cihazı hala açıktı. Çantamı da alıp ayağa kalktım.
O sıra tıpkı plandaki gibi erdem girdi odaya. Hadi bakalım erdem oynada görelim.
"Ne oldu nazlı kalkıyormuyuz?"
Aferim güzel şaşırdın.
"Hı evet, biz aliyle konuştuk ve reklam işinde yardımcı olamayacağını söyledi, sen git erdem ben geliyorum. "
"Tamam"
Deyip çıktı.
"Ali dediğim gibi, zorlanma o zaman. Bundan sonrası senin için daha kolay olsun. Ben işimi bir şekilde hallederim. Sen.. Hırsını ve içindekileri hallet. Hoşcakal"
Ve bugün birkez daha birinin cevap vermesine fırsat vermeden çıktım.
Şimdi suratımdaki sırıtmayı tarif edemezdim. Kayıt cihazını hala kapatmamıştım.
Cihazı dışarı çıkarıp güldüm.
"Engincim ses kayıt cihazları mükemmel bir şeymiş. Güveni sağlıyor , dimi erdem?"
Erdem ofladı.
"Karın seni öpüyor"
Deyip kayıtı sonlandırdım.
"Nazlı allah aşkına ne gerek vardı bu entirikaya? Anlatsaydın kocana."
Arabaya binip cevap vermedim. Oda binip çalıştırdı.
"Sana diyorum"
"Kocama söyleseydim evet. Kocam sürtük olduğumu düşününce elimden birşey gelmedi erdem. Biliyormusun en çokta gözündeki güvensizlik koymuştu. Neyse öyle işte"
Erdem bu sefer sinirle direksiyona elini vurdu.
"Sinirlenme, kimsenin ben dahil sinirlenmeye hakkı yok."
"Nazlı kapa çeneni yoksa bu sefer ben çıldıracağım"
"Bu benim sorunum. Güvensizlik yaymak benim sorunum. Bırakın böyle devam etsin. Ben her işimi böyle istpatlarım gerekirse."
"Naz-
"Yeter. Beni mehtapa bırak. Sende bunu götür engine"
Eline kayıt cihazını verdim.
...
Mehtapın oturuğu binanın önüne geldiğimizde derin bir nefes aldım.
"Sert davrandım erdem özür dilerim. Ama ben böyleyim işte. Hazmedemiyorum hakettiğim şeyleri. Teşekkür ederim bugün bana dayandığın için"
Deyip arabadan indim hızla binadan içeri girdim. Merdivenleri çıkarken gözyaşlarım sicim sicim akıyordu.
Hayır neden ağlıyosam.
Mehtapın kapısının önüne geldim zili çaldım.
"Hiiihh"
Elini ağzına kapatan mehtapa ifadesice baktım. Tamam akmış siyah makyajımla iyi görünmüyor olabilirdim.
"Nazlıı geç içeri hadi"
...
"Ya anlayamıyorum nazlı. Gerçekten anlayamıyorum. Sen neden kabullenip iyi davranıyorsun ki? Güvenilmeyecek ne yaptın ki! Kıskançlığından gözü dönmüş enginin."
Tam bir saattir yaptığım gibi yine göz devirdim mehtapa.
"Uf vır vır bi susamadın. Nutella varmıydı sende?"
Bana özürlü olduğumu anlatan bakışlarını atıp mutfağa gitti.
...
Erdemden;
Bu piç engini öldürmek için can atıyorum şuan.
Ellerim kaşınıyor. Hızla şirketleine girdim. Danışmaya falan uğramadım çünkü tanıyorlar. Gerçi tanımasalarda şu durumda siklemezdim.
Asansörde bile sinirimin diğer insanlara yayıldığını tahmin edebiliyordum. Odasına koşar adımlarla ilerledim. Kapıyı tüm gücümle çarparcasına açıp yine aynı şekilde kapattım.
"Noluyo erdem?"
Vay masasına da kurulmuş keyfe bak!
"Lan sen ne tür bi piçsin? Beynin nasıl işliyor aptal!"
"Ne diyon lan sen?"
"Diyorum ki karına sürtüklüğü yakıştırmak da ne lan? Sen kimsin oğlum.! Bana bak ikinizde aynısınız benim için fakat kim haklıysa onun yanıda dururum. Şuan seni öldürebilirim engin efendi! Bana tek bir aptal kelime et seni geberteyim!"
Hayatımın en uzun konuşması falandı. Nefes alışverişim bile değişmişti.
Kalktığı koltuğa tekrar çöküp başını ellerinin arasına aldı. Pişman rolleri falan iyiymiş.
...
Bütün meseleyi çaplıca anlatmıştım engine.
"Lan kızın gözünden ateş çıkıyo sandım. Sinirinden acısından delirmiş gibiydi. Ama sonra ne oldu biliyormusun. Herşeyi halledince, yine eski nazlı oldu, sindi pıstı."
Bir saattir susuyordu engin delirtecekti beni.
Kayıt cihazını cebimden çıkarıp masasına sertçe koydum.
"Bak bunu karın senin için hazırladı. İnanmazsın diye de birkaç fotoğraf çekindik. Benimde onun yanında olduğuma dair. "
Şaşırmış bir şekilde masasındaki küçük cihaza bakıyordu.
"Açıp dinlersin artık. Belli mi olur belki de inanırsın! Aa dur ama bn sana fotoğrafları da göndereyim"
Telefonumu çıkartıp alinin şirketinde çekindiğimiz üç beş ciddi fotoğrafı gönderdim.
"Kolay gelsin sana!"
Deyip hızla çıktım şirketten. Kafayı yiyebilirdim.
...
Nazlıdan;
"Nazlı engin aşağıdaymış seni almaya gelmiş."
Mehtap abes birşey olmuş gibi söylesede kafamı sallayıp omuz silktim. Üzerime ceketimi giyip çantamı. Aldım. Ayakkabılarımı da alıp kapının dışına koydum. Giyerken mehtapın abuk subuk seslerini duydum.
"Ne?"
"Nazlı sen ciddimisin? Hiç birşey olmamış gibi mi davranacaksın?"
Güldüm.
"Aynen öyle, teşekkür ediyorum."
Deyip öptüm.
Merdivenlerden içimdeki artan acıyla indim.
Kapıdan çıkınca derin nefes alıp gülümsememi yüzüme yerleştirdim.
Enginin arabasını görünce yine gülümseyerek arabaya bindim.
Ben binince sessizce arabayı çalıştırdı.
"N-nazlı"
"Efedim canım"
Gülümsemem hala silinmemişti içim kan ağlasa da.
"Ben şu dünya da görebileceğin en kıskanç adamım biliyorsun, gözüm dönüyo konu sen -
"Akşam yemeğinde ne yiyeceğiz ben çok acıktım ve evde yemek yok"
Sözünü kestim konuyu değiştirdim çünkü, bana inandığı için söylemeyecekti o sözleri. Sadece delillerim sayesinde ikna olmuştu.
Kapanmasını istiyordum bu konunun.
"Nazlı lütfen konuşalım."
"Karnım aç diyorum. Pizza sipariş edebiliriz bugün."
"Pekala
...
Pizzayı kıtlıktan çıkarmışcasına yemiştim. Çünkü çıkmıştım.
Şimdi ise mutfağı topluyordum. Engin ise duvara dayanmış izliyordu.
"Nazlı gözüm döndü diyorum. Gerçekten söylediklerim içimden gelmemişti. Ben.. Ben sana öyle birşey söylemek istemedim. Köpek gibi kıskandım, sana bir başkasının benim gözümle bakması deli ediyor beni"
Bu salak saçması sözlerine histerik bir gülüş atasım gelmişti.
Birşey demeyip ellerimi yıkayıp önlüğüme kuruladım. Önlüğümü çıkarıp astım. Ardından salona doğru ilerledim.
Kolumdan sertçe çekilmem ile enginin bedenine çarptım.
"Beni dinle nazlı, köpek gibi kıskanıyorum seni hala kıskanıyorum. Biliyorum hayvan herifin tekiyim ama engelleyemiyorum. Sana güvendim ben. Sadece dilim ve kıskançlıktan gözü dönen beynim benden bağımsız hareket ediyordu. Hatalıyım. Özür dilerim."
Cevap vermedim tekrar. Bu sefer sarıldı.
"Nazlı bir şey söyle lütfen"
"Birşey söyleyeyim öyle mi?"
Fısıltıma tezat olarak içimde fırtınalar kopuyordu.
Onu kendimden hızla itip uzaklaştım.
"Ben bu hayatta yalnızlığı fazlasıyla tattım! Seninle unutacaktım yalnızlığımı. Bir ömür senin yanında olacaktım. Bana biraz olsun güvenmiyorsun sen! Yeter! Yeter anlıyomusun. Ben ne yaptım? Ne yaptım da biriniz de bana güvenmiyorsunuz!"
Gözleri sinirle kapanmıştı. Birde sinirleniyorsun öyle mi!
Tutma kendini nazlı! Tutma artık!
"Bıktım ben güvensiz bakışlardan. İtimatsızlıktan. Sen bana benim sana aşık olduğum kadar olmamışsın engin! Bunu anladım. Aşk beraberinde güveni de getirir. Sende zerresi yok. İnandırdı mı o cihaz seni. Nasıl daha iyi hissediyosun dimi! Karın sürtük değilmiş! Sana yalnış yapmamış hiç bir zaman! Mutlu oldun dimi! "
Sesim yükselmişti.
Şimdi daha da yükselecekti. Aklı varsa durdurmazdı beni. Çileden o çıkarmıştı çünkü.
"Benim içimde fırtınalar koparken sen mutlu oldun! Kıskanman değil bunun sebebi. Ön yargın. Beni hala kabul edememen. Biliyormusun, ben hiçbir zaman kabul edilmedim zaten. Kabul edildiğim tek yer senin yanın sanmıştım. Değilmiş. "
Boğazım bağırmaktan acıyordu. Ondan biraz daha uzaklaşıp arayı açtım.
" Ama korkma engin. Ben hala senin yanındayım! Ölüm dışında birşey ayıramayacak beni senin yanından.! Neden biliyormusun? Ben gerçekten
Seviyorum."
Arkama bakmadan koşarak odaya çıktım. Hıçkırıklarımdı bana eşlik eden. Kapıyı arkamdan kapatıp kilitledim. Üstümdekileri yırtarcasına çıkarıp dolaba tıktım. Geceliğimi ve sabahlığımı giyindim. Saçlarımı açıp banyoya gittim. Önce elimi yüzümü yıkadım, sonra saçlarımı ve ensemi ıslattım. Sakinleşebilmem için gerekliydi.
Rahatlamışmıydım? Bilmiyorum.
Banyodan çıkıp kilidi açıp yatağa girdim.
Gözlerimi kapattım. Bir gün bana gerçekten güvenebilecek...

BÖĞÜRTLEN REÇELİ ~ aşkın sıfatı~Where stories live. Discover now