12.Bölüm

251 9 4
                                    

Samantha

"Kafanı kenara kaydır!" diye fısıldadım Steven'in arkasından. Sınava girmemizden önce çıkacak konulara bakmama rağmen lanet olası soruları anlayamıyordum. Bay Groves'in yerine gelen, ölmeyi unutmuş Bayan Goulding'in kendini önündeki kağıtlara kaptırdığını fark edince Steven'a bir kere daha fısıldadım. "Lanet olası kafanı kenara kaydır!" gergince öksürdü ve sırtını dikleştirerek kendini kenara kaydırdı. Ben soruları teker teker kağıdıma geçirirken arkamda oturan Finn'in de benden baktığına adım gibi emindim. Ne de olsa sınıfımızdaki en zeki öğrenci Steven'di ve geri kalanlar için bir şey söylemek istemiyordum. Kağıdı olabildiğince arkaya göstermeye çalışarak soruları cevapladım ve Steven sandalyesinden kalkmadan önce kalkıp Goulding'in yanına yürüdüm.

"Samantha, beni şaşırtıyorsun," dedi gülümseyerek bana bakarken. Yaşlılıktan yeteri kadar kırışmış yüzü gülerken gözlerini kıstığında daha da kırışıyordu ve gözleri yok denecek hale geliyordu.

"Çalışınca oluyor, Bayan Goulding," elimi 'her neyse' der gibi salladım ve kafamı çevirip Steven'a gelmesini işaret ederek sınıf kapısına ilerledim. Kapının önünde birkaç saniye bekledikten sonra Steven yanıma geldi ve bir saniye bile beklemeden direk konuşmaya başladı.

"Bak, sınıfta duyduğun şey hakkında söylemem gereken bir şey var," dedi hafif endişeli bir şekilde. Bu konu hakkında konuşmasaydı lafını ağzıma bile almayacaktım halbuki.

"Hayır, o kızdan kimseye bahsetmeyeceğim," elimi uzattım ve burnunun üzerine yerleştirmiş olduğu kalın kenarlı siyah gözlüğünü kavrayıp yüzünden uzaklaştırdım. Steven'a gözlük de çok yakışıyordu ama çıkardığında ayrı bir havası oluyordu. "Endişelenme,"

"Ne?" afallamış gibi suratıma bakarken gözlerini kırpıştırdı ve dediğini tekrarladı. "Ne?"

"Öğrenmemizi istemediğin bir kız var, tamam, anladım. Ama bunun o çikolata gibi görünen çocukla ne alakası var?" Sınavlarını bitiren birkaç çocuk daha kapıdan çıkıp yanımızdan yürüyüp geçerken cevap vermediğini fark ettim ve daha fazla üzerine gitmek istemedim. Olayın aslını anladığımı sanmıştı ve şimdi böyle davranınca şok geçiriyordu. Evet, anlamıştım ama böyle davranarak kendimi rahatlatıyordum. "Neyse, daha sonra söyleyeceğini söyledin, öğreniriz." Steven'in az önce sınıfta yaptığı şekilde gergince öksürdüm ve yerimde kıpırdandım. Hayır gerçeği kabul etmek istemiyordum ve bu yaptığım kendimi rahatlatmak yerine sadece kandırmak oluyordu. Gözlüğünü eline doğru uzattım ve elimden alınca dolabıma doğru yürümeye başladım. Derin bir nefes alıp kapağındaki şifreyi girip kendime doğru çektim. Bir kız olma ihtimali vardı değil mi? Gördüğüm anda sempatimi kazanan o çikolata çocuk olmazdı, olamazdı. Kafamı isteksizce iki yanıma salladım ve şimdi girecek olduğum dersin ne olduğunu hatırlamaya çalıştım. "Tarih, coğrafya, fizik.." diye sayıkladım kendi kendime.

"Sam,"

"Hayır öyle bir ders yok ki.." dedim kitaplarda yavaşça göz gezdirirken. Sonra bir anda irkilip arkamı döndüm. "Owen!"

"Sam!" dedi benim şaşkınlığımı taklit ederek. Kendi salaklığıma gülerken parmak uçlarıma çıktım ve ve birkaç saniye boyunca ona sarıldım.

"Etrafta göremedim seni, neredeydin? Bardan haber vermeden ayrılmıştın."

"Evet, onun için üzgünüm, annem aradı ve kız kardeşimin rahatsızlandığını söyledi. Onu hastaneye götürmemiz gerekti.." suratım üzgün bir hal alırken tarih kitabını kolumun altına yerleştirip dolabı kapattım.

"Geçmiş olsun," beraber yürümeye başlarken onun neden derste olmadığını merak edercesine kafamı çevirdim. "Neden derste değilsin? Daha zil çalmadı,"

Farklılıklar |DEVAM ETMİYORWhere stories live. Discover now