9.Bölüm

287 12 5
                                    

Caroline

Sabah kuş cıvıltılarıyla uyandım. Camı örten perdelerden sızan güneş ışınlarının kollarımı ve boynumu ısıtıyordu. Ekim ayının ortalarında olmamıza rağmen güneş gökyüzündeki yerini koruyordu. Yazın olduğu kadar sıcak olmasada hava, o kadar soğuk da değildi. Tam bir sonbahar havası vardı.

Yatağımda cama doğru dönerek yorganıma daha sıkı sarıldım. Hiç bir şeyi düşünmeden rahatca yatmak ne kadar güzeldi. Günlük hayattaki sorunlarını bir kenara bırakıp sadece rahatına bakıyordun.

Derin bir nefes aldım ve kendimi tekrar uykunun kollarına bırakmaya çalıştım. Bu cümledeki anahtar kelime 'çalıştım'. Lanet olası kuşların, tam camın dışında ötmeleri yavaş yavaş uykumu kaçırıyordu.

Tek gözümü açarak cama baktım. Perdeden dolayı bir şey gözükmese de en iyi 'kötü bakışımı' yolladım. Sanki bakışımı görmüş gibi bir anda kuşlar ötmeyi bıraktılar.

Sırıtarak yerimde biraz kıpırdanıp yüzümü yastığıma göndüm ve tekrar uyumaya odaklandım. Bir kaç dakika sonra, tam cam kenarından bir cıyaklama sesi geldi. Ama sessiz bir cıyaklama değil, karga cıyıklaması.

Yastığımın içine kısa bir çığlık attım ve elime ilk ne geldiyse camın olduğu yöne fırlattım. Kocaman bir kırılma sesiyle yattığım yerde zıpladım. Kafamı uzatıp baktığımda perdelerin, dışarıdaki rüzgardan dolayı uçuştuğunu, yerde binlerce parçaya bölünmüş cam kırıkları gördüm.

Sızlanarak sıcacık yatağımdan kalktım. Odaya dolan soğuk hava tüylerimi diken diken ettirdi. Sam'in yatağına baktığımda yatağın boş olduğunu gördüm.

Güzel, en azından sabah sabah dayak yemeyecektim.

Cam parçacıklarına dikkat ederek cama yaklaştım ve yerdeki kırılmış saati elime aldım. Demek bunu atmıştım.

Ne kadar çok görmeden saati cama isabet ettirdiğime gururlansam da artık bir camımızın olmaması kötü oldu. Omuz silkerek çöp kutusuna artık paramparça olan alarm saatimi attım.

Dizlerime düşerek cam parçalarını ellerimle olabildiğince toplamaya çalıştım. Arada bir cam elime batıyor, beyaz tenımde kırmızı izler bırakıyordu.

Cam parçalarının çoğunu toplayıp çöpe attığımda dizlerimin üzerinden kalltım ve bacaklarımı silkeledim. Odadaki koltuğun üzerinden Heath'in kazağını aldıp üstüme geçirdim. Soğuk hava odayı ele geçirmiş, her şeyi buz gibi yapmıştı.

Odadan çıkıp kapımızı kapadım. Koridor biraz daha sıcaktı odaya göre. Ellerimi saçlarımdan geçirdim ve derin nefes aldım. Aşağıya doğru inerken mutfaktan gelen sesler çoğalmaya başladı.

Mutfağa girdiğimde pek sık görmediğim bir manzarayla karşılaştım. Kapı pervazında dikilerek gözlerimi pörtlettim.

Heath... Şarkı söylüyordu.. Krep pişirerek.

Şimdi, bunu belirtmek isterimki bu her sabah olan bir şey değil. Bu evde Steven dışında birisi yemek yapıyorsa ya açıklamak istedikleri kötü bir şey vardır, yada kendini affettirmek istiyordur. Küçük bir küfür mırıldandım. Tüm bu kırık cam felaketinin olmasından dolayı kahvaltı hazırlamayı ben düşünüyordum. Bilirsiniz ya, ilk yumuşatıp sonra kızdırırım mantığı.

Lanet olsun ki Heath benden önce davranmış. Heath demişken, düşüncelerimden sıyrılarak önümde kalçalarını sallayarak bir erkek grubunun şarkısını söyleyen reşit çocuğa baktım. Bu çocuğun on sekiz yaşında olduğuna inanamıyorum. Yedi yaşındaki bir erkek çocuğu gibi davranıyordu.

Farklılıklar |DEVAM ETMİYORWhere stories live. Discover now