22.Bölüm

69 6 0
                                    

Heath

Uzun zamandır elime almadığım gitarın telleriyle oynuyordum. Birileriyle konuşmak isteyip konuşamamak ne kadar da berbattı. Belki de yarın kapıma dayanabilecek hamile bir kız ve aslında yargılamamam gereken en yakın arkadaşım. Ayrıca aramın bozuk olduğu bir Samantha. Sam dediğimde akan sular dururdu.

Peki, neden şimdi böyle yapıyordum? Ona kırgın falan değildim. Anlam veremediğim his neydi ki? Ona sadece Riley konusunda sinirliydim. Nereden çıktığı anlaşılmaz bir şekilde belirmişti ve birden Sam'in her şeyi mi olmuştu? O anlatmadığı sıkıntısını Riley ile paylaşıp onun omzunda ağlarken kalbimin kırıldığını hissetmiştim, evet. Şimdi ise ondan intikam alır gibi derdimi ondan saklıyordum. Ama ondan intikam almıyor, üstüne üstlük kendime acı çektiriyordum. Bir de benim için elini taşın altına koyamazdı herhalde. Herkesi mutlu etmek için verdiği çaba onu içten içe yoruyordu eminim. Kendini yıprattığının farkında değil miydi?

Gitarı yavaşça yatağa bıraktım ve yatakta doğrulup ayağa kalktım. Odadan çıkmadan önce telefonumdan saate baktım ve sekiz buçuk olduğunu görünce yatağa geri fırlatıp odadan çıktım. Matt, Gale'in yanına gitmek için yaklaşık bir saat önce evden ayrılmıştı ve Steven'da aramasını cevapladığım çocuğun yanına gitmişti. Yanında takım elbisesini götürdüğü gözümden kaçmamıştı, belki de beraber kaçıp bir yerlerde evlenirlerdi kim bilir?

Caroline ise hala eve gelmemişti. Bunca saat ne yaptığını sormayı aklımın bir kenarına not ettiğimde Sam'in odasının önüne varmıştım. Okuldan beraber dönmüştük ve karnının çok ağrıdığını söyleyerek o saatten beri odasından çıkmamıştı.

Tıklatmadan kapısını yavaşça açtım ve kafamı içeri soktum. Kapının sol tarafında kalan yatakta kapıya dönük bir şekilde yorganın içine girmiş, uyuyordu. Tebessüm ederek kapıyı sessizce kapattım ve yatağının yanına yaklaştım. Kafam onun kafasının hizasına gelecek kadar çömeldiğimde yüzümdeki tebessüm yerini koruyordu.

"Seni çok özledim, Sammy." diye fısıldadım. "Yanımda duruyorsun ama sanki binlerce metre uzağımda gibisin." Sağ elimi kaldırıp yanağına götürdüm ve yavaşça, onu uyandırmamaya özen göstererek okşadım. Gözlerim yüzünde dolanırken en son ne zaman bu kadar uzun süre ona bu yakınlıkta olduğumu merak ettim.

Tamam, aramız çok bozuk sayılmazdı belki Steven yüzünden tartışmıştık ama sonrasında konuşmuştuk ve o beni sakinleştirmişti. Her zaman olduğu gibi. Yine de eskisi gibi yakın değildik işte. Eski ilişkimizi yakalayamamıştık.

"Neden böyle olduk ki biz?" Derin ama sessiz nefes alışlarını dinlerken gözlerim yüzünü incelemeyi bırakmadım. En sonunda dudaklarını bulduklarında Steven'ın Mary Jane'ın evinde söylediği aklıma geldi. 'Ne sanıyordunuz, ışıklar söndüğünde evdeki herkesin uyuduğunu falan mı?' Sırıtmadan kendimi alamayarak elimle yanağını okşamaya devam ettim.

Aslında flörtleşmemiz çok uzun sürmemişti. En fazla üç haftaydı ama, evet, evde bazı kaçamaklarımız olmuyor anlamına gelmiyordu bu. Sam aramızdaki ilişkinin ciddi boyutta olmadığını düşünüyordu böylece evdekilere söyleme gereği duymamıştık ama ben tabii ki kendimi tutmuyordum. Ne zaman tutabilmiştim ki zaten? Akşamları Matt eve gelmeyip abisinde kalacağını söylediğinde Sam bizim odamızda sabahlıyordu.

Aklıma uzun öpüşmelerimiz geldiğinde yüzümdeki sırıtış daha da büyüdü ve yavaşça dudağımı yalayıp ona bakmaya devam ettim. Tanrım, onu her anlamda özlüyordum. Hem en yakın arkadaşım olarak hem de -tam sayılmasa da- sevgilim olarak.

Sonra olduğum yer donakaldım. Lanet olası aklımdan neler geçiriyordum böyle? Hızla ayağa kalktım ve kendime yavaş bir tokat attım. "Saçmalamaya başladın, kendine gel," diye mırıldandıktan sonra tekrar Sam'e döndüm. Tam kapıdan çıkmaya hazırlanıyordum ki uykulu bir şekilde bana seslendi. Sonra sırt üstü uzanarak esnedi ve gerindi.

Farklılıklar |DEVAM ETMİYORWhere stories live. Discover now