33. Bölüm/Ezrak ve Esin

En başından başla
                                    

İğrenerek dokunduğu paraları zarfın içine yerleştirdi, beraberinde mektubu da aynı zarfa koydu ve giyinip odadan çıktı. Bir an şaşırmıştı çünkü burası sandığı gibi bir ev değil oteldi. Şaşkınlığından sıyrıldığında lobiye indi, aklındaki numarayı tuşladı. Kendi telefonundan arayıp adamı başına tebelleş etmek istememişti genç kız.

"Evet...?" Hande bir an konuşamadı tok sese karşı. Utandı geceye dair hatırladığı bölük pörçük anı parçalarından. Az sonra adamın yazdıklarını hatırladı. Bu adam kendisine alenen fahişe demiş, üstüne üslük zor kullandığını da eklemişti mektubunda. Utanması gereken biri varsa o da sadece o pislikti. "Alo...! Konuşmayacaksan neden arıyorsun kardeşim?!"

"Birincisi; ben fahişe değilim!

İkincisi; senin kardeşin hiç değilim!

Üncüsü; Allah belanı versin aşağılık piç kurusu...!" Konuşmasına devam edecekti ki omzunda hissettiği dokunuşla irkilip arkasına döndü. İlk karşılaştığı bembeyaz bir gömlek ve genzini yakan erkeksi bir parfüm kokusuydu. Elindeki telefonu bırakmadan biraz geriledi ve tanımadığı adamı süzdü. Onunda elinde telefon vardı ve o da konuşmadan sağ kaşını kaldırmış, genç kızı izliyordu.

Kahverengi buğulu gözlerdeki memnuniyet arsızca belli ediyordu kendini. Dudakları her an gülecek gibi duruyordu ve muziplik akıyordu baştan ayağa. Boyu oldukça uzun ve harika bir fiziği vardı adamın. Eğer kalbi Mustafa'ya ait olmasaydı sevebileceği hatta belki de âşık olabileceği bir adamdı karşısında kendinden emin duruşuyla bekleyen adam. "Bana hakaret etmeden önce, keşke yakınlarda olup olmadığıma bir baksaydın." Hande anlamıştı o rezil mektubu ve parayı bırakan leş kargasının bu pislik olduğunu.

"Niye ki? Değişen tek şey, bunları yüzüne söylerken hissedeceğim mutluluk olurdu. Onu da kaçırmış sayılmam sonuçta tam karşımda duruyorsunuz. Sen kimsinde beni fah- o şey olmakla suçluyorsun! Üstelik istemediğimi anladığınız halde neden rahat bırakmadınız ki! Şimdi sizi şikâyet etsem kim durdurabilir beni!"

"Muhtemelen yine ben. Sokakta yarı baygın ve müşteri bekleyen, şey gibi duruyordun ve emin ol bende sarhoştum. Ne düşünmemi beklerdin? İyi aile kızının teki yanlışlıkla sarhoş olmuş ve yolun kenarında sızmış mı? Hadi ama yapma, şu söylediklerime sen inandın mı?" Hande bakışlarında ne olduğunu bilemiyordu ama adam başını öne eğer kendi sözlerini tasdik ettiğinde daha da şaşırdı. "Ben de inanmazdım ta ki bakire olduğunu anlayana kadar. 'Ya ilk işi için, yada çivi çiviyi söker mantığında dolaşan tatlı bir kızıl' dedim. Bak gel birlikte bir kahvaltı yapalım ne dersin."

Sonunda şaşkınlığından çıktı genç kız ve öfkeyle adamın üzerine atıldı, tırnaklarını adeta bir kedi asaletiyle çıkararak. "Sen ne diyorsun pislik herif! Çok mu basit sana göre her şey ha?! Bir tomar para, salak bir kahvaltı, öpüşüp barış çubuğu da yakalım mı ne dersin?!"

"Bağıracaksan odaya çıkalım istersen tatlı kızılım." Bu son sözler Hande'yi çileden çıkarmıştı. Önce zarfı fırlattı hakaretlerine devam etme terbiyesizliğini yapan adama, sonrasında tırnakları yapıştı yakışıklı esmer yüze. Bir daha ne o adamı gördü, nede aklıda tuttu yaşadıklarını. Hiç yaşanmamış saydı ama ne var ki onun unuttuğu hatayı en sevdiği vurmuştu yüzüne.

Genç kız geçmişin muhasebesini yine karıştırmış, alacakları yerine ödeyeceği bedelleri yazmıştı hanesine. Sonunda kapıdan içeri giren Nisa'nın sesi ile çıktı hesap kitap işinden. "Hamdeee! Ben seni his görmüyooommm! Sen küstün mü bana?"

"Hiii, hiç ben kara meleğime küser miyim? Ben annene küstüm sadece."

"Niye küstün anneşkoma?" Hande naif bir kahkaha attı Nisa'nın yeni öğrendiği kelimeye.

Kum Kelepçe  ( Kum Diyarı Aşkları-1/ Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin