Terbiyesiz Adam!

2K 145 9
                                    



 Üzerimde ki ağırlığa rağmen yataktan zorlukla doğrulmayı başarmıştım. Dün gecenin anıları zihnime doluşurken, tüm kanımın yüzüme aktığını hissettim. Gerçekten yapmıştık. Kyungsoo'yla yıllar sonra bir olmuştuk fakat bir terslik vardı. Kyungsoo yanımda değildi. Dün sanki odayı hiç dağıtmamışız gibi her yer derli topluydu ve dolabımda onun eşyalarına ait olan yer boştu. Karnımda bir kasıntı hissettim. 

 Boş ve sessiz evi dinlerken, ağlamamak için, geceden bir hayli yıpranmış  olan dudağımı dişledim. Bu olamazdı. Beni bir başıma bırakıp gitmiş olmazdı değil mi? 

 Yataktan kalktığımda arka tarafımda dayanılmaz bir ağrı vardı. Bu durum daha çok ağlamak istememe neden oluyordu. Sağ bacağım ise zonkluyordu. Bir adım attığımda, dengemi sağlayamayıp yere düştüm. Dayanma sınırım bu kadardı işte. Hıçkırarak ağlamaya başladım. Sessiz evde benim sessiz çığlıklarım yankılanıyordu. Gitmişti işte. Yine bırakmıştı. 

 Yatağa sırtımı yasladım. Dizlerimi kendime çektiğimde hala kendimi berbat hissediyorum. Çok canım yanıyordu.Hem bedenen hemde ruhen bitmiş durumdaydım. Ağlamaya devam ederken, odanın kapısı gürültüyle açıldı. 

 ''Aman Tanrım! Jongin iyi misin?'' 

 Etrafıma sarılan sımsıcak kollarla, ağlamamı kesmeden baktım. Hıçkırıklarım iç çekmelere dönmüştü. Kyungsoo ise bana telaşla bakıyordu. Elleri yüzümü bulduğunda, gözlerimi öptü. 

''Ağlama yalvarırım.  Kalbim çok acıyor Jongin, yalvarırım bu kadar çok yakma canımı.'' 

 Benimde canım yanıyordu. Çok yanıyordu üstelik. ''Neden? Neden gittin?'' 

  Bozguna uğrayan suratını izledim. Neler olduğunu, benim neden ağladığımı anladığında, hızla göğsünde buldum kendimi. Hala gözlerimden yaş geliyor ve ben bir türlü sakinleşemiyordum. Bir çeşit histeri krizindeymişim gibi lakin bu kadardı işte, onun yanında, onun kokusuyla, sıcaklığıyla uyuşmuş gibiydim. Baş döndürücüydü. 

 O ise çıplak sırtımı okşuyordu, ağır ağır. ''Ben bu kadar üzeleceğini düşünmedim. Pastaneye gitmiştim. Sıcak ekmek almak için. Sana kahvaltı hazırlamak istiyordum.'' Lafını tamamladığında rahatladığımı hissetsemde ''Ama eşyaların onlarda dolapta yok. Bak.'' diye elimle açık dolabı gösterdim. Orada Kyungsoo'nun bir kaç parça kıyafeti vardı, düne kadar. 

 ''Orada seninde eşyaların yok ama.'' Kıkırdadıktan sonra cevapladı beni. Şaşkınlıkla baktım. Evet benimde elbiselerim yoktu. Dolabım tamamen boştu. 

 ''Bu ne demek oluyor?'' 

 Ani bir hamleyle canımı yakmadan, beni kucağına almış ve kendisi yatağa sırtını yaslamıştı. Yanakları kızarmıştı. Bir dakika Kyungsoo kızarıyordu. Ama neden? Bu Savana'da tusunami görülmesi gibi bir şeydi. Yani imkansızdı.

  ''Ş-şey ben düşündüm ki yani...'' 

 Kyungsoo kem küm ederken, nemli gözlerimi sildim. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. O ne demeye çalışıyordu? 

 ''Aslında bunu daha uygun bir ortamda yapmak istiyordum ama bu da olur sanırım. Yani sen oldukça nefes kesici görünüyorsun.'' 

 ''Kyungsoo ben ne demek istediğini anlayamıyorum. Sanırım fazla ağladım.'' 

 Gülmemek için kendini sıktı. Eliyle yanağımı sıkıp ''Kapat gözlerini.'' dedi. 

 Söylediğini yaptım. Başım ağrımaya başlamıştı biraz. Acıkmıştım ve yorgun hissediyordum. Yine de dediğini yapıyordum işte. Gitmemişti çünkü. Buradaydı. Elimi avuçlarının arasına aldı. Tek tek tüm parmaklarımı dudaklarıyla okşadı. Neler olduğunu hala anlayamıyordum. Kyungsoo oldukça tuhaf davranıyordu. 

 Sıcak dudaklarının ardından, soğuk metalin yüzük parmağıma değmesiyle olduğum yerde dondum. Gözlerimi hızla açtığımda parmağımda, Kyungsoo'dan ayrılırken ona bıraktığım alyansımı gördüm. Yüzüne şaşkın şaşkın bakarken, saçlarımın bir kısmını kulağımın arkasına itti. Alnıma düşen saçlarımı yumuşak bir şekilde öptü. 

 ''Biliyorum, kötü bir adamım. Seni sürekli, ağlatıyorum, mutlu etmek isterken bile. Ama seni çok seviyorum. Tüm yaptıklarım, sana ve oğluma yaşattıklarım için pişmanım. Beni affettin, bu sefil adamı affettin. Üstelik ben tam anlamıyla kendimi affedememişken, sen beni affettin.  O kadar yüce gönüllü ve temizsin ki, bu her seferinde canımı yakıyor. Sana layık değilim çünkü. Ama yine de seni seviyorum Jongin. Her şeyden daha fazla. 

  Bir süre kör olmuştum, yolumu kaybetmiştim. Ama sen bana ışık oldun, yolum oldun. Beni kurtardın. Şimdi senden yine bencilce bir şey isteyeceğim ve bu son bencilliğim olacak. Evlen benimle Jongin. Eşim ol. Her sabah yanımda uyu. Her sabah erken uyanıp seni izleyeyim. Sehun'un mezuniyetini, evliliğini birlikte görelim. Torunumuza ne ad koyacağız diye tartışalım. Sen bana küs ve ben sana kıyamayıp dediğini yapayım. Tüm hayatımı sana adamama izin ver. İzin ver ki bu aşk beni öldürmesin.'' 

  Sözleri kalbime dokunmuştu, yumruk etkisiyle. Ama gözlerinden yaş gelen oydu. Bende ağlıyordum sanırım. Emin değilim. Kalbim o kadar çok atıyordu ki, ne olduğunun  farkında değildim. Hayatım da bir kez evlilik teklifi almıştım. Bu ikinciydi. İkisinde de aynı adam karşımdaydı ve ben ikisinde de ağlamıştım mutluluktan ve ben yine ikisini de kabul etmiştim.

 ''Her şeyi unuttum Kyungsoo. Seni o kadar çok seviyorum ki, hiç bir zaman senden nefret edememiştim bile. Beni bıraktığında ne kadar çok perişan olduğumu gördün Kyungsoo. Yüzüklerimiz tekrar parmaklarımızdayken, yemin et. Etki beni bir daha bırakmayacağın konusunda yüreğim rahatlasın. Erit korkularımı, eriyip gitsin ki ben sadece seni sevebileyim. Daha çok ve daha çok.'' 

  Sıkıca sarıldı bana. O kadar sıkıydı ki, nefes alamadım. Ama şikayetçi değildim. Kemiklerim kırılsa bile sorun değildi şu an için. 

 ''Asla Jongin seni bırakmayacağım, yemin ederim. Bundan sonra olmaz. Benden şikayet etsende bıksanda bırakmayacağım seni, çok seveceğim. Şimdikinden bile daha çok seveceğim. Boğulursan seni yine ben kurtaracağım ama asla bırakmayacağım.'' 

***

 ''Üşüdün mü?'' Kyungsoo nazik sesiyle soruduğunda kafamı hayır anlamında salladım. Hala yatağın ucunda oturuyorduk. İkimizde bir şey söylemiyorduk. Ben tüm bu olanların gerçek olup olmadığını düşünüyor kendimi inandırmaya çalışıyordum. Kyungsoo ne düşünüyordu onu bilmiyordum ama kalbinin hızlı atışları hala heyecanlı olduğunu söylüyordu bana. Yani tüm bunların yanında hala çıplaktım. Üşümesemde utanıyordum. Bu yüzden kalkıp giyinmek istiyordum ama bir yandanda onu bırakmak istemiyordum.  

 Tüm bu romantik anımızı mahveden ise benim midemin gurultusu olmuştu. Eh romantiklik onun doymasını sağlamıyordu tabi ki. 

 ''Sanırım kahvaltı etmemiz iyi olacak.'' 

 Kyungsoo, gülerek konuştuğunda kafamı onaylar şekilde salladım. Kucağından kalktığımda uyuşan bacaklarımın karıncalanma hissinden nefret etmiştim. O ise hiç umursamadı ama onun benden çok daha kötü olduğuna emindim. 

 ''Ben önce banyoya gireyim sonra birlikte hazırlayalım kahvaltıyı. Beni bekle olur mu?'' 

 Aksayan bacağımla yürümem zor olduğu için ağır ağır yürümem gerekiyordu ama ben daha bir adım atmadan kendimi Kyungsoo'nun kucağında bulmuştum yine. 

 ''Yah! Bırak, ben yürüyebilirim.'' Tanrım.. Bu çok utanç verici. Bu adamın aşırı ilgili hallerine nasıl alışacaktım ben? Yanağımı öptü ve ''Yürüyebilirsin ama düşebilirsin de. Bu yüzden seni ben yıkayacağım.'' dedi. 

 ''Kattiyen olmaz. Asla. Bırak beni!'' Bakmasın kimse öyle utanıyorum. 

 ''Yah ben senin kocanım. Benden nasıl utanırsın? Hem zaten ben dün gece yeterince şey gördüm.''

 ''Terbiyesiz adam!'' 

''Evet evet, ben bir terbiyesizim ve bu terbiyesiz adam sana daha terbiyesiz şeyler yapacak.'' 

 Onun kahkahaları kulağımda çınlarken, çoktan banyoya gelmiştik ve ben kaçışım olmadığını çok geç olsada farkettim. 

  Ponçik sevimli minoş bölüm yazmaya çalışırken umarım saçmalamamışımdır yahu. 

SECRET LOVE SONG | DOKAIWhere stories live. Discover now