Chanyeol

2.1K 181 45
                                    

"Şu kadını al başımdan artık." Kyungsoo dişlerini sıkarak sinirle söyledi.

  Karşısındaki adam ise bu durumu hiç umursamadan tırnaklarını törpülüyordu. "Sana çok güzel bir kadın ve mükemmel bir ün verdim. İnsan oğlu neden bu kadar nankör?"

  Eğer Siwon, şirket başkanı olmasaydı çoktan yumruğu indirmişti. Ama işi için sabredecekti. " Senden güzel bir kadın istemedim. Her neyse sözünü tut."

  Koltukta rahatça oturan adam,  tırnak törpüsünü masaya bıraktı. "Biliyorsun Kyungsoo, sen benim isteklerime boyun eğecektin bende senin en büyük dileğini yerine getirecektim. Ama sen vaz geçtin. Şimdi ne değişti?"

  Dişlerini sıktı Kyungsoo. "Seni ilgilendirmiyor. Siwon biliyorsun ki  ben olmazsam sende olmazsın. Kore acımasız bir yer bunu unuttun mu yoksa?" Çarpık gülümsemesini sundu. Onun damarına bastığının farkındaydı. 
"Sen kazandın Kyungsoo. İstediğini yerine getireceğim." Siwon gülümsedi samiyetsiz bir gülümsemeydi.

Kyungsoo kapıya yöneldi. "Şimdi değil. Sana zamanı gelince haber vereceğim."  Kapıyı ardından kapatınca devam etti. "Kazanmam gereken değerli bir şey var."
***

Akşam yürüyüşleri bana iyi gelen yegane şeylerden biriydi. Üzerime ince bir hırka giymem konusunda ısrarcı olan Yifan hyunguma minnettardım. Busan'da gündüzleri sıcak oluyordu ama akşamlarıda serin oluyordu. Karnım biraz daha büyümüştü. Bundan rahatsızlık duymuyordum. Değişen vücudum pek umrumda değildi. Bebek sağlıklı büyüdükten sonra çirkinlik çok mühim değildi.

Hem ben asla güzel olmamıştım ki. Yinede karnım bana zorluk çıkarmıyor değildi. Hareketlerim yavaşlamıştı. Bu yüzden restoranta yeni bir eleman almıştık. Adı Tao'ydu. Gerçekten çok sempatik ve iyi niyetli bir gençti. Üstelik çalışmayı seviyordu. Her yere koşturmaya çalışıyordu.

Doğumuma az bir süre kalmıştı. Üç ay kadar. Bebeğimin cinsiyetini hala öğrenememiştim. İnatçı çocuk! Bari bana gösterseydi. Çok merak ediyordum kız mı erkek mi.

   Altıncı ayımın dolmasına iki hafta kalmıştı. Doktor yedinci ayda çok dikkatli olmam konusunda beni uyarmıştı. Kendimi yormamam gerekiyordu. Bu yüzden artık mutfakta yemek yapmıyordum. Kasaya bakıyordum. Yixing ve Tao diğer işleri hallediyorlardı.

Kendimi yürüyüş yolunun üzerinde bulunan banklardan birine bıraktım. Uzun süre yürüyemiyordum. Bacağım ağrıyordu. Platinlerimin değişmesi gerekti ocak ayında. Yine de bebek varken ameliyat olmak istemiyordum.

  Kyungsoo'yu uzun zamandır görmüyorum. Televizyonda eğitim için sevgilisi ile birlikte yurtdışına çıktığı haberi yayınlanmıştı. Bir beklentim yoktu. Ama yinede son konuşmamız üzerine bir umut biraz çabalar diye düşünmüştüm. 

Yine yanılmıştım. Ben her gece fotoğraflarımıza bakarken o sevgilisiyle birlikte günü gün ediyordu. Bu acıtıyordu. Her şey bomboş gibiydi. Asla çok neşeli ve eğlenceli birisi olmamıştım ama bu kadarda boş hissetmemiştim. Bazen içi boş kabuklar gibiydim.

  Kendimi toparlamaya çalışıyordum. En son kendimi toparlamak için zorlandığımda Histeri krizine girmiş bir ağlamış bir gülmüştüm. Tuhaftım.

Atlatamadığımın farkındayım. Günden güne iyi olmam gerekirken, günden güne ruhumdan bir parça eksiliyordu. Bebeğimi doğduktan sonra korumak istiyordum ama ya kötü bir baba olurda onu incitirsem diye korkuyorum.  O daima önceliğim olacaktı. Ama ben başaramazsam o üzülecekti. Bu noktada mutsuz bir çocuğu dünyaya getirmenin ağırlığı biniyordu kalbime. En acısıda gerçekten ona gereken değeri veremezsem o hep ağlarsa ne yaparım düşüncesiydi. Bilinmemezlik koca bir girdap gibiydi. Beni biraz daha içine çekerken, kaygılarımda, huzursuzluğumda boğulmak üzereydim.

Beni sakinleştirebilecek kimse yoktu. Tek başına bir bebek dünyaya getirecektim. Bunun sorumluluğu ise sonradan kafama dank etmişti.  Belkide Kyungsoo bana güvenmediği için istememişti bebeğimi. 

Kafam allak bullak olurken önünden geçen bir çifte takıldı gözüm. Daha doğrusu ellerindeki dondurmaya. Biraz önceki tüm bilinmezlikleri, ihtimalleri, iyi ve kötü şeyleri unutmam ise canımın dondurma istemesi olmuştu. 

Şükürler olsun ki yanıma para almıştım. Hamileliğin tuhaf yanlarından biri eğer bir şeye aş eriyorsanız, ne olursa olsun o yiyeceği yemeniz gerekiyordu. Dünyanın sonu şu anda gelse bile ben o dondurmayı yemeliydim.

"Bir top naneli, bir top kavunlu ve bir topta vişneli olandan istiyorum." Damak zevkim çok farklı bir hal almıştı. Bunu geçen gün Yumurta turşusu ve karpuzu aynı anda yediğimde farkettim.

Adam beni süzdü. Rahatsız olmuştum. Özellikle dik bakışlarını karnıma yönlendirdiğinde. Ellerimle şiş olan karnımı sardım. Bakışları bu sefer yüzümü buldu. "Dondurma kalmadı. " dedi.

Gözlerim irice açıldı. "Ama var. Neden yok diye söylüyorsunuz?"

Adam tezgahın arkasından çıktı. "Sen bana yalancı mı demek istiyorsun? Senin gibi iğrenç heriflere satacak bir şeyim yok benim."  Üzerime yürürken panik her tarafımı sarmıştı bana zarar verecekti.

Elini kaldırdığı sırada gözlerimi yumup karnımı tuttum. Ama beklediğim darbe gelmemişti. Gözlerimi araladığımda adamın kolunu biri tutuyordu.

"Sen kim oluyorsunda benim eşime el kaldırıyorsun." Gözlerim irice açıldı. Eş mi demişti o? İyi de ben bu adamı tanımıyordum ki.

Cafeden çıkınca az önce beni kurtaran adam gülümsedi. "Az önce korktun değil mi? Şurda başka bir cafe var orada oturalım istersen. Ah bu arada ben Chanyeol." Adının Chanyeol olduğunu söyleyen adama eğilip teşekkür ettim. 

"Gerek yok. Az önceki yardımınız için minnettarım ama artık eve gitsem iyi olur. Size iyi akşamlar." Eve gidip dinlenmem gerekiyordu. Dondurma falan umrumda değildi. Bu günü hafızamdan silmem gerekiyordu. O adamdan ciddi manada çok korkmuştum.

Bundan sonra kendi başıma kesinlikle dışarı çıkmayacaktım. İnsanların ne kadar kötü olabileceğini bundan daha iyi tecrübe edemezdim.

Chanyeol bana bakıp gülümsedi. "Hamilesiniz sanırım en azından size eşlik edeyim. Bu saatte tehlikeli olabilir." Haklıydı ama onuda tanımıyordum. Tereddütümün farkına vardı. Kibar bir şekilde tekrar gülümsedi. "Benden korkmana gerek yok. Buradaki emniyet merkezinde müdürüm. O adam ise bir kaç hafta nezarette kalacak." Rozetini ve kimliğini gösterince biraz daha rahat hissetim. Baş Komiser Park Chanyeol yazıyordu, kimlikte.

Chanyeol aksamam yüzünden koluma girmişti. Onu itmedim. Bacaklarım hala biraz titriyordu zira. "Eşin olmadan pek fazla çıkma dışarıya. Busan artık pek güvenli bir yer değil. " Beni uyardığında sesimi çıkarmadım. Bir eşim yoktu. Bunu söylemek istemiyordum.

Benim sessiz kalışımdan dolayı o da daha fazla bir şey söyleme gereği duymadı. Evin önüne geldiğimizde kolundan çıkıp "Tekrar çok teşekkür ederim. Size zahmet verdim." dedim.

O ise gülümsedi kocaman. Eliyle saçımı karıştırdı. "Önemli değil. Sadece çok daha dikkatli ol. Ah birde bana ismini söylemedin."

Yüzüm hafif kızardı. "Jongin ismim. İyi geceler." Gülümsemesini daha da genişletti. Çocuksu ve güzel bir gülümsemesi vardı.

"İyi geceler Jongin-ah." Arkasını dönüp uzaklaşırken bende eve girmek için dönmüştüm. Ama bu korkuyla geri sıçramama neden oldu. Karnımı tuttum. Ne biçim bir gündü bu? "Kyungsoo!" Diye bağırdım. Karşımdaki bedenin gözleri alev saçıyordu ve ben yine korkmaya başlamıştım.

***

SECRET LOVE SONG | DOKAIWhere stories live. Discover now