Değişmişti.. Değişmiştik..

2.3K 195 47
                                    

  

    Doktorun söyledikleri beni o kadar çok mutlu etmişti ki göz yaşlarımı tutamadım bile. Kyungsoo biricik sevdiğim adamla bir bebeğimiz olacaktı.

Yalnızca ikimizin özelliklerini alan bir bebek. Şimdiden Kyungsoo'ya benzemesi için dua etmeye başlamıştım. Onun gibi yakışıklı olmalıydı. Kocaman gözleri ve kar gibi beyaz teni, onlara zıt olarak kömür gibi siyah saçları. Hem Kyungsoo çok çalışırken bebeğimizde bana destek olurdu.

Elimde kan sonuçlarım vardı. Doktor haftaya gelip ultrason çektirmemi bebeğin sağlıklı bir şekilde büyümesi için takip altına alınması gerektiğini söylemişti.

 Erkek hamileliğinin çok zor olduğunu biliyordum. Kuzenim Yifan'ın eşide yakınlarda doğum yapmıştı. Tanrı şahit ki son aylarda yerinden kalkamamıştı Yixing. Ama çok tatlı bir aile olmuşlardı. Yifan Hyung eşine ve minik bebeği Luhan'a gerçekten özenliydi.

Umarım Kyungsoo'da ben ve bebeğime karşı böyle olurdu ve bizde eskisi gibi birbirimize yeniden aşkla bakabilirdik.

Benim yıllardır ona bakışlarım değişmemişti. Ama sevdiğim adamın gözlerinde bazen öyle bir soğukluk meydana geliyordu ki bu küçük sıcacık ev buz kesiyordu sanki.  Son zamanlarda bunu daha yoğun hissetsemde bir şey diyemiyordum. Bir köşeye çekilip onu kendi halinde bırakıyordum. Kırılıyordum evet. Ama onu sevmeme engel değildi bu. Gururum falanda pek umrumda değildi. Benim için sadece Kyungsoo vardı. Ondan başka bir şey düşünemezken ona kırılıp kırılmamam mühim değildi. 

  Yazlık montumu vestiyere asıp evden içeriye girdim. Beni bekleyen süpriz ise Kyungsoo bu gün evdeydi. Koltukta oturmuş gözlüklerini takmış televizyon izliyordu. Ona sarılmak istiyordum, hemen sevinçli haberi vermek istiyordum.

 ''Oh Kyungsoo-ah eve gelmişsin!'' Sevinçle bağırıp aksayan adımlarımla hızlıca yanına doğru yürüdüğümde beni eliyle durdurdu. 

''Neredeydin?'' Sesi buz gibiydi yine. 

 ''Ben evde değilken, nerelerde sürtüyorsun böyle?'' Hışımla kalkıp kolumdan tuttuğunda kalakalmıştım öylece. 

 Ona baktım. Gözlerim dolumuştu ama onun gözlerinde saf öfke vardı. ''Ben sadece hastaneye gitmiştim yemin ederim. Kan sonuçlarımı gösterme mi ister misin?'' Sesim titremeden sorduğum için biraz daha iyi hissetmiştim kendimi. Yoksa Tanrı şahitti hemencecik ağlayabilirdim. Bu kadar kolay ağlamaktan nefret ediyordum. 

 Kolumu sertçe sıkıp bıraktı. Canım yansada bir şey demedim. ''İstemez, senin hastalıklarınla uğraşamayacağım. Evde bir işe yaramadan kaldıkça hastalık hastası oluyorsun.'' 

  O yukarıya odamıza giderken ben kafamı eğip ayak parmaklarıma bakmıştım. Hamile olduğumu söylemek istemiştim ama uykusuzluktan olsa gerek pek de iyi bir modda değildi. Bende mutfağa doğru yürüdüm. Akşam için en sevdiği yemekleri hazırlayacak ve ona söyleyecektim bir bebeğimizin olacağını. 

  Mutfakta zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştım. Her ne kadar ayağım fazla dikilmekten ağrımaya başlasada umursamamaya çalışıyordum. Kyungsoo uyandığında sofra hazır olmalıydı. 

   Masadaki herşeyi düzenli bir şekilde yerleştirdim. Çok fazla uğraşsamda buna değmişti. Eminim Kyungsoo'da beğenecekti. 

 Ben masadaki mumları yakarken Kyungsoo merdivenlerden inmişti. ''Jongin ben çıkıyorum.'' Sofraya öylesine bakış atıp kapıya yöneldiğinde kolunu tuttum. Derin bir nefes aldı. ''Ne istiyorsun?'' Bıkkınlıkla sorduğunda ''Sadece nereye gideceğini soracaktım.'' dedim. Sesim fazlasıyla çekingendi. 

 Kolunu sertçe çekerek tutuşumdan kurtuldu. ''Klübe gideceğiz. Oldu mu? Seni götürmemi bekliyorsan boşuna ümitlenme, oralarda birde seninle uğraşamam.'' Bunları söylerken sağ dizime bakması son derece onur kırıcıydı. Böyle  olmayı ben istememişken, neden bir şekilde sürekli bunu yüzüme vurduğunu anlayamıyordum. Bir kazaydı. İkimizinde hayatı değiştiren bir kazaydı. 

 ''Sadece seninle önemli bir konu hakkında konuşmak istiyordum.'' Gözlerim yine ayaklarımı bulduğunda sessizce söyledim. O ise ''Gelince konuşuruz. Tabi uyumazsan.'' dedikten sonra kapıyı çarparak çıktı. 

  Moralimi bozmamaya çalıştım. Onun hal ve hareketlerini önemsememeyi denedim. Olmuyordu. Mumların aydınlattığı salonda sessizce yemek masasının başında iç çekerek ağladım. Sanki yıllardır ağlamıyormuşum gibi. O kadar çok ağladım ki mum eriyip yok olurken ben hala ağlıyordum. 

 Sanki o mum eridikçe bende eriyordum. Fakat Kyungsoo bunu görmüyordu. Bitmişti sevgisi bunu hissediyordum. Beni artık sevmiyordu. Ama yanından neden ayırmıyordu. Neden git demiyordu da hala bu evde yaşamama izin veriyordu? Anlayamıyordum. Göz yaşlarım sonunda kurusada kalbim ağrımaya devam ediyordu. 

  Son mumda söndüğünde kapıda anahtar sesleri duymuştum. Gelenin Kyungsoo olduğunu adım seslerinden bile anlayabilirdim, ondan başka gelecek herhengibir kimsede yoktu zaten.

 Bana hiç bir şey söylemeden salonun ışığını yaktı. Umursamaz adımlarını koltuğa yönlendirip oturudu. Tüm bunları sadece adım seslerinden anlayabiliyordum. Çünkü ona bakamayacak kadar kırgın ve yorgundum.  

 ''Uyumamışsın hala?'' Alaylı ses tonunu umursamadım. Gözlerim ellerimdeyken boğuk sesimle söyledim.  ''Hamileyim.'' Başka bir şey söylemedim.

 Öfkeli bakışlarını üzerimde hissediyordum. Adım sesleri bu kez daha yakınımdaydı. ''Ne o ben yokken kendine aşık falan mı ayarladın?'' Sesi sertti. 

 Gerginliği iliklerime kadar hissediyordum, sinirleniyordum. Bunları nasıl söyleyebilirdi. Ona nasıl aşık olduğunu yıllardır kimseyi gözünün görmediğini bilmiyor muydu? Ondan öncesi yoktu. Ondan sonrası asla olamazdı. Bunu bile göremiyor muydu? Yavaşça ayağa kalktım. Şu anda sağ dizim çok sancısada, önemsemedim. 

 ''Neler söylüyorsun? Ne dediğinin farkında mısın?''

 Kyungsoo gözlerimin içine hala öfkeli bakıyordu. ''Sana neredeyse altı aydır dokunmuyorum bile nasıl hamile kalabilirsin? Başkasından peydahladığın yaratığı bana kakalayacak kadar mı alçaldın?'' 

 O anda ne yaptığımın farkında değildim. Salonda tokat sesi yankılandığında, ona vurduğumun ancak farkına varmıştım. Ben ki hayvan belgesellerindeki küçük aslan yavruları öldü diye ağalayan, şiddetin her türlüsünden nefret eden insan, sevdiğim adama vurmuştum. Ama hala sinirliydim.

 ''Sen. Sen iğrenç birisin. Eski Kyungsoo değilsin. İki ay önce Avusturalya'daki çekimlerden döndüğünde bana dokunduğunu hatırlamayacak kadar iğrençsin. Bu çocuk senin anlıyor musun? Bizim bir bebeğimiz olacak!'' 

 Söylediklerimle kafasını yavaşça kaldırıp bana baktı. Gözlerindeki öfke parıltıları kaybolmuş ve ruhsuz haline bürünmüştü yeniden. 

 ''Aldır, o şeyi istemiyorum.'' Gözlerim irice açılırken ''Benden kendi bebeğimin, kendi çocuğumun canına kıymamı mı istiyorsun? Asla!'' bağırarak karşı çıktığımda sesini yükselterek bağırdı oda. 

 ''Sana istemediğimi söylüyorum. O şeyi istemiyorum anlıyor musun? Bu medyaya yansırsa neler olur biliyor musun? Ya onu aldırırsın yada hayatımdanda bedevaya kaldığın bu evdende siktir olup gidersin!'' 

  O yukarıya çıkarken peşinden gitmedim. Özür dilemedim ve bir özürde beklemedim. Biliyordum ki Kyungsoo benim sevdiğim o küçük prens değildi. Değişmişti. Değişmiştik.

SECRET LOVE SONG | DOKAIDove le storie prendono vita. Scoprilo ora