"KÜTÜPHANE"

568 20 0
                                    


×ZEYNEP×

Sevmek neydi?

Peki ya sevilmek?

Sevmek, güvenmekti belki de. Kendini tümüyle ona adamak. Sadece onu istemek.

Sevilmek de güzel şeydi belki, güzeldi de sevdiğin kişi tarafından olması gerekirdi. Diğer türlüsünün bir anlamı yoktu. Seni yorardı sadece.

Ben Kerem'i seviyor, güveniyordum. Güvenmemem gerekse bile, seviyordum ve gözüm kapalı inanıyordum, dahası mı vardı? Şu an bana "Seni seviyorum, Zeynep." dese inanırdım. Aşıktım, aşkın gözü kördü. Ve ben bunu had safhada yaşıyordum. Beni sürekli bu yüzden kandırmamış mıydı zaten?

Okulda defalarca rezil etmişti ama ben yine de ona inanmaktan vazgeçmiyordum. Güya ben insanları gözünden tanırdım, Kerem'i anlamıyordum. Bu salaklık değil de neydi?

Aşktı, güvenmekti, kör olmaktı ve ben sonunu gördüğüm halde yok etmiştim kendimi. Teslim etmiştim bir kere, darbelere hazırlıklıydım yani.

Benim şu an sınavda ne yapacağımı düşünüyor olmam gerekirken Kerem'i düşünüyordum. Cidden nasıl bir manyaklıktı bu?

Daha fazla saçmalamamak adına derse yoğunlaştırdım kendimi. Tabii başı kaçınca, sonu gelmemişti haliyle. Benim en yakın zamanda ders çalışmam lazımdı, bunu da yapacaklar listeme eklemiştim.

Çalışırdım çalışmasına da, nasıl yapacaktım hiçbir şey bilmezken? Acil yardım lazımdı, görünen köy kılavuz istemezdi ki, tek başıma hayatta bu işin altından kalkamazdım.

Zilin sesi duyulduğunda hızlı adımlarla sınıftan çıkıp kantine doğru yol aldım. Acil bir kahve lazımdı, bu böyle olmazdı. Yine!

Kahvemi alıp yerime yerleşirken, bir anlığına gözüm bahçe kapısına kaydı. Ve dan! Karşıda benim masama doğru gelen bir adet Mert Tekin vardı. Sorunum hallolmuştu, iyi de olmuştu!

Mert de Aylin gibi burada tanıştığım arkadaşımdı. İlk geldiğim zamanlardan beri bana çok destek çıkmıştı ve çıkmaya devam ediyordu. Ne zaman başım sıkışsa yanımda biterdi.

Aylin'le de onun sayesinde tanışmıştık. Mert benim dönüm noktalarımdan biriydi kısaca.

-Selam.

-Selam, Mert.

-Ne bu hal, Zeynep?

Hey hey, bu çocuk bir şeyler olduğunu nasıl anlıyordu? Gülüyordum oysa ki, belli de etmiyordum. Yani bence.

-Ne varmış ki halimde?

-Aynaya baksan anlardın Zeynep.

-Aslında evet, bir derdim var ve sanırım dermanı da karşımda oturuyor.

-Buyrun Zeynep Hanım, Mert Tekin emrinize amadedir efendim!

Kahkaha atmamak için zor tutuyordum ve sanırım dişlerimi fazla sıkmıştım.

Bu çocuk nasıl beceriyordu beni güldürmeyi? Ben, Zeynep Yılmaz zor gülen bir insandım ve bunu Mert yıkmış, yok etmişti. En azından onun yanında yıkılıyordu bütün tabular.

-Beni ders çalıştırman gerekiyor, Mert. Uzun zamandır derse yoğunlaşamıyorum ve bu benim başıma bela olacak gibi geliyor.

-Ben de bir şey isteyeceksin sandım Zeynep.

Ona "ne diyorsun sen değişik?" bakışı attığımda bana hafif sırıtmayla karşılık verdi. Tuhaf birisiydi, onu da Kerem gibi çözmekte zorlanıyordum. Konu neden Kerem'e gelmişti, yine?

Saçmalıyordum ya da deliriyor da olabilirdim. Her iki ihtimal de çok yakındı aslında. Yakında bir kliniğe yatırılsam şaşırmazdım yani. Hem belki Kerem beni görmeye gelirdi?

Ne saçmalıyordum ben yine?

-Bugün hemen başlıyoruz o zaman, zaten sınav haftası olduğundan iznim var bir hafta.

-1 saat sonra kütüphane?

-Tamamdır.

Gitmek üzere yerinden kalktı, yanağımdan makas alıp arkasını dönüp gitti ve ben yine sırıtıyordum.

Sahi bugün bana ne oluyordu?

***

1 saati bomboş geçirip -tabii ki önceden kitaba bakıp anlamaya çalışmayacaktım, ben yetimhane kızı olmama rağmen tembel bir insandım, ne diye bakacaktım ki?- sonunda vakit geldiğinde kütüphaneye doğru yol aldım. İçeriye girdiğimde buranın fazla düzenli olduğunu fark etmem uzun zamanımı almadı. Fazla düzen vardı ve ben fazla düzene gelemeyen biriydim. -Yetimhane kızıydım evet, ama kanımda var tembellik belki, ne yapayım?-

Kitaplar alfabetik ve konu sırasına göre diziliydi. Neyse, en azından bana kolaylık sağlayacaklardı. Şansı asla yaver gitmeyen biri için bu büyük bir şeydi. Haliyle her şeyin düzgün ilerlemesine şaşırıyordum. Kitaplarla bakışmayı kesip etrafı gözetlediğimde gözüm kapıdaki kişiye takıldı bir an.

Biri şans mı demişti az önce? Ah hayır, o kişi kesinlikle ben değildim.

Şans konusunu kafamdan atardım atmasına da, şaşkınlığımı nasıl atacaktım üzerimden?

Kerem Sayer, koskoca Kerem Sayer'in kütüphanede ne işi vardı, anlamamıştım. Zaten ne zaman anladığım şeyler olmuştu ki şimdi olsun, değil mi.

Ben bu saçma bakışlarımı üzerinden çekecekken onunda beni fark ettiğini gördüm. Ah, gerçekten şans denen lanet şey bana gülmeyecekti. Gülerdi de, kıçıma bir tekme savurup gülerdi o da herkes gibi.

-Waoov Hizmetçi Parçası, senin ne işin var burada?

Bunu benim sormam lazım değil miydi?

-Ders çalışmak için geldim ben. Asıl sana sormalı, senin ne işin var burada?

Ona okulda "Siz" diye hitap etmiyordum. Ne gereği vardı zaten, evinde yeterince yapıyordum o işi. Hem burası -pek sayılmasa da, herkes onun kurallarına göre yaşardı çünkü- onun sözleriyle hareket edeceğim alan değildi.

-Benim çöplüğümde sana bunu sorma hakkını kim verdi, Hizmetçi?

-Birincisi, benimle şu şekilde konuşmayı kes. Evde değiliz. İkincisi, burası senin çöplüğün değil, Bay Ukala.

-Fazla konuşuyorsun Zeynep, sus artık.

Konuşacağım sırada kapıdan ses duyuldu. Mert Beyler de teşrif etmişti sonunda.

Kerem'i yok sayarak Mert'e odaklandım.

-Mert nerdesin sen, ağaç oldum burada!

-Neyin neden olduğu belli ya, hadi neyse.

Fısıldarcasına söylediği şeyi elbette ki duymuştum. Dibimdeydi zaten, duymamam saçma olurdu.

-Neyse Mert uzatmayalım da geçelim artık. Daha bir ton işimiz var!

Ve ilk bölümümüzü de böylece bitirmiş bulunuyoruz. Oy ve yorumlarınızı bekliyorum, fikirleriniz önemli.

Herkese iyi tatiller, sevgiyle kalın💝

UMUTWhere stories live. Discover now